14 Balkan harbi felâketli haberlerini arka arkaya gön- « dermeğe başladı. Ordu kumandanını İstanbula ça- ğırdılar. Gizlice Akabeye gidecek, oradan cepheye va- racaktı. Onun yerine Yemen hareketlerinde cesareti ve doğruluğu ile şöhret yapmış olan Ferik Sait Paşa ku- mandayı üzerine aldı. İzzet Paşayı teşyi ettik ve biz Yemende kaldık. Hiç birşey söylemedim ama — bütün genç askerlik hayatımın hedefi olan Rumeli harbinde vazife görmek fırsatı bir daha elimden kaçıyordu. Bu üzüntümü İzzet Paşa da bilirdi, fakat bu şartlar için- de Yemenden kendisi ile beraber beni de ayırmayı doğ- ru bulmadığını teselli olarak söylemişti. Yemen seferı esnasında Ahmet İzzet Paşa ile kur- olarak münasebetimiz çok yakın olmuştu. Italya harbı başladıktan sonra, Yemende kalınca, Paşa- nın üzerinde muhafaza ettiği Genel Kurmay Başkan— lığından istifa etmesi lâzım geldiğini samimi olarak görüşmüştük. Yemen anlaşması ile itibarının — yüksek bur devrine erişmi n Kumandan Paşanın — Genel Kurmay Başkanlığından çekilmek arzusu, — Mahmut Şevket Paşayla çok nazik muhaberelere vesile — oldu. Devrin âdeti olarak iki büyük general birbirlerine çok dikkat gösterdiler. Nihayet Genel Kurmay Başkanlığı- na, İstanbulda bir vekil tâyin edildi. "İtalya harbinin menkıbeleri devam ederken İs- tanbuldan gelen haberler iç siyaset hayatının bütün acılarını Yemene taşıyordu. Siyaset adamları arasın- daki çatışmalar, uzaktan tahmin edildiğine göre, ordu içinde de ayrılıklar ve münakaşalar doğurmuştu. Bu karışıklıklar arasında 1912 senesi ilerlemiş ve bir gün Balkan Harbinin patladığı haberi gelmişti. İç çatış- malarla İttihat ve Terakki hükümeti düşmüş ve son zamanda bu hükümetin başlıca temsilcisi haline gelen Harbiye Nâzın Mahmut Şevket Paşa çekilmişti. Hâ- diselerin Yemende bizim üzerimizde ne kadar ıstırap verici ve ümit kırıcı tesirleri olduğunu tasvir etmek tabii mümkün değildir. Heyecan ile dolu uğ bu günlerde İtalya harbinin hitam bulduğu teblıg edıl— miştir eçmeden bir mühim hâdise oldu. İmam Yah- ya ile aramızda ağır bir ihtilâf çıktı. İtalya sulh şart- larının icabı olarak, bizini Seyit İdrisle yaptığımız mu- harebe de sona erıyordu ve Seyit İdrise emniyet ver- meği taahhüt ediyorduk. Mesele Yemen vilâyetine ve İmama da tebliğ edilmişti. İmam Yahya hiddetinden kıyameti koparmıştı. Kendisini, bizim — yüzümüzden harbe tutuşturduğumuz Seyit İdris karşısında yalnız bırakıyorduk. Keyfiyet İstanbula aksetmiş, haklı ola- rak ehemmiyet kazanmıştı. Bu esnada Ahmet İzzet Paşa da İstanbula varmış olacakt "Bir gün orduya l_stanbuldan emir geldi. Ordu Erkânıharbiye Reisim İmam. Yahyaya göndererek ih- tilâfın bir münasip halle bağlanmasını tavsiye ediyor- lardı. Yanıma Arapça bilen bir subay arkadaşımı ala- rak İmam Yahyanın merkezi olan Kafletulüzere doğru yola çıktık. Huduttan itibaren İmamın ülkesinde kar- şılanarak, mahdut muhafızlarla gıdıyorduk Emniyet tedbirleri İmam bölgesinin ne kadar güç bir idare için- de bulunduğunu bana gosterıyordu İmama sadakati şüphesiz olan bölgeden geçişle, onunla az çok çekiş- mede bulunan bir şeyhin bölgesinden geçiş arasında emniyet tertipleri pek farklı idi. Bir gece bir burçta yatarken dışarıya çıkacak oldum. Kapıdan itibaren üst üste yığılmış insanların üstlerine basmaktan baş- ka çarem yoktu. Hayretle bu halin sebebini soruştur- dum, Gergin bir çevreden geçtiğimizi imâ ettiler. "Nihayet İmamın başkentine vardık. Şehrin en heybetli burçlarından birine yerleştik. — Ertesi günü İmamın, yanına, arkadaşımla beraber girdik. Muhte- rem İmam Yahya bana pek yakınında bir yer göster- İstibdatları Demokrasiye İLK di. Önünde bir yazıhane vardı. Kendisi ipekler içinde bağdaş kurmuş oturuyordu. Odanın muhtelif yerlerin- de gene rahleler önünde kâtipler çalışıyorlardı. İmam Yahya 45 yaşlarında görünüyor, bütün hayatı kavga ile geçmiş, 1rade sahibi bir reisin keskin — çizgilerini çehresınde taşıy Devletin kendisine yapmış olduğu — muameleden acı olarak şikâyet etti. Vaziyetin ehemmiyetli oldugunu bildirdi. Devletle son senelerdeki — münase- betlerini iyi bılen ve iyi vasıflarım işittiği benim gibi birisini görüşmeğe gönderdikleri için müzakereyi iti- mad ile kabul ettiğini söyledi. Ben İtalyayla sulh ya- pıldığım, — sulh şartları kararlaşırken tali harblerin sona ermesinin de beraber düşünülmesinin âdet oldu- ğunu söyledim. Şimdi. Balkan harbi ile memleketimi- zin 3-4 devletle muharebe içine girmiş olduğunu an- lattıktan sonra, İslâm âleminin cihat içinde bulunan en büyük devletıne bütün islâm mücahitlerinin yardım- cı olmaları lâzım geldıgını söylemeğe çalıştım. İlk ön- ce buzları çözmek için gücümüz yettiği kadar hitabe- te ve hissiyata müracaat etmiştik. Bu esnada tercüma- nımın bazı tercümelerine dikkat ederek, — kelime ve cümle tashihleri yaptım. İmam derhal müdahale ede- rek, benim doğrudan doğruya konuşmamı ve tercüma- nımın lâzım olursa tamamlamasını istedi. Güç olmak- la beraber, benim çok yarım Arapça melekemi kullan- mağa başladım İmam Yahya yeni bır hitabeye başla- dı: "Sana mahrem olarak birşey — söylemek isterim. Devlet usüllerini anlıyorum. Bizim takip ettiğimiz usuller farklıdır. Ben bir harb yapacağım zaman ci- hat ilân ederim. Cihat ilânı için hasmın din düşmanı olduğunu bildirmem lâzımdır. İdris, İslâm — aleyhine yabancı ile birleşerek taarruz ettıgı için tarafımdan kâfir ilân olunmuştur. Adamın İtalyanlarla — ittifakı sabit olduguna göre ithamımı nasıl geri alıp, — sulh yapac onra adam beni yalnız bulunca, İtti- yanlarla ıttıfakım da elbette devam çettirerek taarruz edecekt Bana hitap ederek: ü şünmenizi ve anlamanızı rica ederim" dedi. nirler içinde geçen bu görüşmeden sonra, ben vaziyeti etrafıyla kavradığımı ve muhterem İmamın müsterih olacağı bir hal sureti bulabileceğimizi söyledim. İmam- la ertesi gün için bir buluşma saati kararlaştırarak ayrıldık. "İImam Yahyanın yanında Seyit Abdullah isminde bir zat vardı ki devlet bölgesinde memuriyette bulun- muş, Türkçeyi iyi bilir, muktedir bir insandı. Onunla beraber kendi burcumuza döndük. İmam bana en ki- bar ikramım yapıyordu. Kendisine mahsus, gat yetiş- tiren sayılı ağaçların yapraklarını göndermişti. Her yemeğim için bir koyun kesiliyordu. Seyit Abdullah bana İmamın güçlüklerim, vesveselerini, kaygılarını uzun uzun anlattı. Devlet için vaziyetin ağırlığını id- rak etmekle beraber vefa göstermekte samimi olduğu- nu ve karşılık vefa beklediğini anlatıyordu. Düşünce- ler içinde buhranlı bir gece geçirdim. "Ertesi günü gene İmam Yahyanın müzakereye başladık. Ben İmam Yahyaya, sulh yapıp yapamıyacagını sordum. "Hemen — yapa- mam" dedi. Ben "o halde mesele herşeyden — evvel İmam askerinin ve İmam bölgesinin yakın bir tehli- keye maruz kalmamasını temin etmektır diyerek va- ziyete düşündüğüm çareleri söyledim. "Yanında bulu- nan müfrezeyi derhal geri almayız, bir müddet kendi muhitinde tutarız. Biz cephede tabiatıyla muharebeye nihayet — vereceğiz. Ancak bizim — karşımızdakilerin İmam Yahya tarafına geçmelerini önlemek için bulun- duğumuz yerde bir müddet kahrız. Nihayet kendisine silâh,' cephane gibi yardımları da yaparız" dedim. Bir salonunda hemen AKİS, 28 MART 1959