SİYASİ MÜZAKEREM YEMENLİ BİR SİLAHŞOR devlet için aşiretlere yardım ölçüsünün tahammül edi- lir bir miktarda olabileceğini öğrenmiştim. İmam Yah- ya, benim beyanatımdan m n ve müsterih olduğu- nu ifade etti. İstanbula 1htılafın hallolunduğunu yaza- cağımızı söyledim, muvafakat etti. Veda ederek, otur- duğum yere gelmek üzere ayrıldım "Benim burcun hemen onunde yerli — kıyafetinde *birisi yanıma yaklaşarak, Anadolu Türkçesi ile kendi- sini kurtarmamı istedi. Şaşkın bir halde kim olduğunu öğrendim. Bizim orduda tüfekçiymiş. — Esir düşmüş, İmamın bir tamirhane atölyesinde çalışıyormuş. Kur- tarılmasını istiyor. Anlaşma şartlarına göre taraflar ellerinde bulunan esirleri iade etmeğe — mecburdurlar. Ben hemen Seyit Abdullah Vasıtasıyla İmam ile ciddi olarak tartışmaya başladım. Seyit Abdullahı. İmama gönderdim ve adamı serbest bırakmasını, beraber gö- türeceğimi bildirdim. İmam mukavemet etti. Muhare- be içinde bulunduğunu, sanatkârı olmadığını söylüyor- du. Seyit Abdullahın kaç defa gidip geldiğini hatırlıya- mam. Cidden müteessir olmuştum. İmam — vaziyetin kendi kıymetini arttırdığını da düşünerek ve hakika- ten ihtiyacı olduğuna da şüphe olmıyarak, — tüfekçiyi derhal bırakamıyacagını söylüyordu. Ona meseleyi İs- tanbula yazacağımı ve sulh şartlarından bir — esaslı maddede İmamın eksik olduğunu belirteceğimi açıkça bildirdim. Bu hâdise İmam Yahyaya beslediğim, takdir hislerinin üstüne gerçekten ağır bir toz kondurmuştur. Meseleyi İstanbula yazdığım gibi, vilâyetçe ve orduca daimi bir takip konusu olarak ta sorumlu makamlara tevdi ettim. Bu vesileyle esirlerden geri kalmış olan birkaç kişi beraber kurtarılmıştır BATI MUSİKİSİ MERAKI u sıralarda İstanbuldan alınan haberlerden Babı- « âlide bir baskın yapılarak, Nâzım Paşanın öldü- ğünü, hükümetin değiştiğini ve Mahmut Şevket Paşa- nın Sadrazam olduğunu öğreniyorduk. Balkan harbinin sulhü geri kalmıştı Orduya gelen bir emirle benim Ça- talcada Umumi rgâha gönderilmekliğim bildirili- yordu. 1913 yılının 1lk aylarında İstanbula hareket ede- cektim. Memleket için çok vahim hâdiselerle dolu olan bu günlerde hayatımın takriben 3 senesi Yemende geç- mişti. "Yemende, geçen zevkli türlü mahrumiyet ve hasretler içinde karargâh ve kıta hayatımızın pek eğlenceli ve tarafları vardı. Hayatımız kesif resmi — işler AKİS, 28 MART 1959 ıçınde sabahın erken — saatinden akşam geç vakte kadar karargâhta — çalışmakla — geçerdi. — Ordu ku- mandam ile beraber tabldotta yemek yerdik.' Akşam yemeğinden sonra sık kumandan Paşa ile genç kurmay subayları briç oynardık. Muhterem İzzet Pa- şa biraz satranç bilirdi, ben o zaman bile satrançta daha iyice sayılırdım. Brıç oyununu İzzet Paşa bize öğretmişti. Mareşal Moltke'nin muharebelerden sonra briçle dinlendiğini lâtife olarak hikâye ederdi. Puanı yarım paraya oynardık. Subaylardan hangimiz kaybe- dersek, kaybımızın yarısını kumandan Paşa öderdi. En çok verdiğimiz de 90 parayı geçmezdi. Bu tertiple İzzet Paşa oyuna ciddiyet ve merak kazandırmış olu- yordu. Bizi akşamları serbest bırakmamaya yarayan bu oyunların sebebini sonraları kavradım Yemende geceleri sefahat vakaları çok olurmuş. Hasret içinde geçen gürbet ömrü akşamları insanların ihtiyatlı ha- reketini ve mukavemetini kırarmış. Bir defa alışılırsa artık hayatın intizamı kolaylıkla bozuluyormuş. Muh- terem kumandan Paşa genç subaylarım korumak için,. onları akşamları mümkün olduğu kadar meşgul etme- ğe çalışıyordu. y Ben, batı musikisi zevkline orada alıştım. Hü- kümet bir aralık sahilden Sahaya bir demir yolu yap- tırmak hevesine düşmüş, bir Fransız şirketine ke- şif vazifesi vermişti. Biz — bunu mene — vardığımız zaman, orada Fransız şirketinin beklemesinden öğ- rendik. Nihayet Fransızlar memleketlerine döner- lerken, eşyalarını satmışlar. Bunlar arasında bir gra- mofon makinesi, pek çok plâkları ile Hudeyde ku- mandanı tarafından satın alınarak, ordu karargâhına gönderilmişti. Yemende müzik ihtiyacına karşı derin hasret içindeydik. Gramofon bize bulunmaz bir nimet geldi. Akşam üzeri karargâhtan, yattığımız eve gel- diğimiz vakit hep beraber gramofon başına koşardık. Plâkları tecrübe ederdik. Senfoni, arkasından opera parçası, serenad... İşitmediğimiz, bılmedıgımız parça- ların gürültüsüne dayanamıyarak, makineyi bırakırdık. Ertesi akşam aynı tecrübe.. Bu zorla ağır plâkları din- lemeye tahammül çok uzun günler sürmüştür. Yavaş yavaş alışkanlık hasıl oldu. Benim hayatıma Batı mu- sikisinin terbiyesi böylece Yemende girmiştir. İçimizde en istidatlımız Saffet Arıkandı Bizden çok evvel anla- mağa başlar görününce, "Erzincanda öğrenmiştir" di- ye yapmadığımız şaka kalmazdı. "Biz akşamlan, briçe tutulmazsak yattığımız bi- naya gelirdik. Çok yorgun olmadığımız zamanlar so- da bir uzun masa etrafında toplanır, memleket hikâ- yelerı hatıraları anlatırdık. Bilenlerimiz lütfeder, mem- leket şarkıları da söylerlerdi. Bavullarımızda — içecek ve yiyecek ne varsa, onları da meydana çıkarırdık. Sefer esnasında bütün eşyamız 30 kiloluk bir bavuldan ibaretti. Bir yerde kalmamız uzayınca, tabiatiyle eş- yamız da artıyordu. Arkadaşımız Kolağası Kadri be- yin şaşılacak bir mahareti vardı. Hepimizinki gibi 30 kiloluk bavulu içinde, yiyecek içecek ne ihtiyacımız olursa hepsi bulunur, çıkardı. "Yemenden, bunlar gibi nıce hatıralar arkada bı- rakarak memlekete hareket ett  —_l YN & U'n 4 (Bu hatıratın her hakkı mahfuzdur. iktibas edilemez.) LAYRAA A Ö Kısmen dahi 15