YURTTA OLUP BİTENLER ettikleri takdirde, yaygın bir maze- ret olan teknik imkansızlıkları öne sürmek suretiyle neşir yasağını ka- le almamağa karar verdiler. Bir ta- raftan da, yazı işleri müdürleri ile gazetelerin gece sekreterleri, inanıl- maz bir gayret göstererek — işlerini tamamlamağa çalıştılar. Arkasından da, alelacele sayfaları bağlıyarak, sırf neşir yasağı emrini tebellüğ et- memek için pılıyı pırtıyı toplayıp mutaddan 1-2 saat önce matbaa- lardan sıvıştılar. Tabıı gelen polis- ler de, gazetelerde, neşir yasağı em- rini tebliğ etmek için kimsecikleri bulamadılar. O gece erkenden ya- taklarına giren gece sekreterlerinin çoğunun ise, gözleri uyku tutmadı. Mesleki koku alma hassaları saye- sinde gelecek günlerin huzur getir- mekten uzak okluğunu hissediyorlar- dı. Gazetelerin çehresinin yeniden "tahammül edilmez" bir hale gelme- si, iktidarın yüksek başlarım heye- canlandırdı. Amerika seyahatine ha- sırlanan Namık Gedik, Cuma saba- hı acele İstanbula geldı ve Mende- resle uzun uzun konuştu. Gece de 1rtıcaımsı hareketleri bir yana bı- rakıp, “çoğu dahi sayılamaya- cak taşkınlıklar" yüzünden ortalıgı telâşa verenlere karşı hükümetin" kararlı" okluğunu bildiren bir beya- nat verdi. Ayni gün Namık Gedikin huzurunda Başbakanla bir saat gö- rüşen Cumhuriyetin başyazarı Nadir Nadinin ifadesiyle, "irticarmsı" ha- reketlerin âdeta mazur gösterilme- sini kimse anlayamadı. 1950 yıllarım hatırlamamaya imkân y Geri gelmiyecek günler Bugün inkılâplara bağlı kimseleri irkilten hâdiseler 1950 den sonra başladı. Atatürk heykelleri yıkıldı, yeşil neşriyat -tâbir Menderesındır— mantar gibi üredi. Gençlik ve H. P. liler heyecan içindeydi. 1950 de "inkılap yobazlarım azarlayan Ah- met Emin Yalman çok meden Başbakana irtica tehlikesini hatır- latıyordu. Ama Başbakanın cevabı Menderes 17 'İrtica yoktur, in- kılâp bekçisi de şu bu değil Türk milletidir" diyordu. Gençlik o ka- naatta değildi. 21 Mart gecesi saat 10 da, Sebilürreşat ve Buyukdoguda Atatürkün eserlerinin tecavüze uğ- radığını düşünen Süleymaniye Milli Eğitim ve Kadırga yurtları talebe- "İrtica asla olamaz 'dı. Mart 1951 de de * leri Büyükdoğu idarehanesi önünde nümayiş yaptılar. Altı genç tevkıf edildi. zamanın İçişleri — Bakan Halil Özyörük, bugün Namık Gedı— kin yaptığı gibi, gençliğe rahat dur- masını ihtar eden sert bir beyanat verdi. İki gün sonra Samet Ağaoğ- lu T.M. T. P. ve M. T. T. B. tem- silcileriyle görüştü Suphi Baykam- la iki saat "İrtica vardır, irtica yok- tur”" tezlerinin çatıştığı bir munaza ra yaptı. Fakat iktidarın "irtica yoktur" iddiaları uzun sürmedi. A- dalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğ- lu, Atatürk Kanununun çıkarılaca- ğim açıklıyarak gençliğin endişele- 10 rini hükümetin de paylaştığını zım- M. I. .A nen itiraf etti. T. . T. F. Anka- rada, afer gazetesinin "Atatürk heykellerine musallat olan — mel'un hareketin büyük aksülameli" başlığı ile bildirdiği büyük bir mıtıng yap- tı. Büyükdoğu cemiyetinin başbug' u Necip Fazıl Kısakürek "ahlâk doktoru ve fikir savcısı" sıfatlarıy- la bulunduğunu söylediği bir kumar- hanede basıldı. Fakat mesele bu ka- darla kapanmadı. Yeşil neşriyat sa- yısını ve cür'etini arttırmakta de- vam etti. Din ve ırk esaslı dernek- ler çoğaldı. İslâm Demokrat Partisi, Büyükdoğu cemiyeti, Türk Milliyet- çilik Derneği gibi dinci ve ırkçı ce- miyetler mantar gibi yerden bitti. Bilhassa yeşil neşriyat -tâbir Men- deresindir- aldı yürüdü. — Sebilürre- şat, İslâmiyet, İslâm Dünyası, İslâm Yi uru, Yeni Yunus Emre, Allah Yo- lu, Demokrat Hamle. Müslüman Se- si, Ehli Sünnet, Yeni Şark, Hakka Doğru, Büyük Cihad, Yeşil Nur, Fe- dai, Bagrıyanık İslâm Sesi, Komü- nizmle Mücadele v.s. adlarında sa- yısı otuzu aşan mecmualarda neler yazılmıyordu, neler. İ milletvekili Fehmi Ustaoglu Buyuk Cihad gazetesınde yayınlanan maka- lesine "Milletin Atatürk inkılâbına medyun bulunduğu iddiası asla doğ- ru değildir" başlığım koymağa cür'- et edebiliyordu. D. P. Isparta millet- vekili Sait Bilgiçin başkanı bulun- duğu ve başlangıçta — Milli Eğitim Bakam Tevfik ilerinin bütçeden 4 bin lira verdiği Milliyetçiler Derne- ğinin neşir organı Mefkürede Atsız "İleride bir gün siz gençlerin Gök- türk kıyafetınde olarak büyük padi- şahlarımızın türbeleri önünde yapa- cağınız resmi geçit'"ten bahsedebili- yordu. Bu yeşil faalıyet 22 Kasım 1952 gününe kadar sürdü. O gün Malat- yada Menderes şerefine verilen bir ziyafetten dönen Ahmet Emin Yal- man, İş Bankasının önünde gece sa- at 22.30 sularında mürteciler tara- fından tabancayla yaralandı. Yal- manın yaralanması D. P. için bir i- kaz oldu. Tehlikeyi gören Menderes, parti içinde ve parti dışında irtica körükleyicilerine karşı amansız bir mucadeleye girişti ve bu mücadelede C. H. P. tarafından tamamile des- teklendi. "Biz D olarak dini va- tandaşlar arasında bir politika, bir baskı vasıtası yapmaktan — kaçınan bir teşekkülüz" diyen Menderes, Sa- it Bilgiç ve Tahsin Tola gibi millet- vekillerini Yüksek Haysiyet Divanı- na vermekte tereddüt etmedi. Yük- sek Haysiyet Divanı "Allah ve milli mukaddesat gibi ırk ve din esasla- rını ihtiva eden bir gayeyi benimse- miş" bir derneğin üyesi olan bu iki milletvekilini -Sait Bilgiç halen İs- parta D. P. milletvekilidir- programına aykırı hareketlerınden dolayı İhraç etti. Milliyetçiler Derne- ği mahkeme kararıyla kapatıldı. A- dalet Bakanı rahmetli Osman Şevki Çiçekdağın ifadesiyle "alınan tedbir- ler sayesinde"- yeşil neşriyat -namı diğer kara basın- azaldı. İrticai kö- rükleyen yazarlar cezalandırıldılar. Bu arada Buyukdogucu Nacip Fazıl Kısakürek Kıyafet ve başlık' ya- zısından dola mahküm oldu. alatya suııkastı dolayısıle 28 kişi tevkif edildi. Bu sıralarda dinin siyasi maksat- lara âlet edilmesini önlemek gerek- çesiyle Meclise getirilen 6187 sayılı Milli Selâmet Kanununun irticaa ta- allük eden maddelerini C. H. P. de sevinçle kabul etti. Menderes aylar- ca şehirden şehire koşarak her nut- kunda irticaa, din esnaflarına çattı. Parti programındakı lâiklik esasına inanmıyanların D. P. içinde yeri ol- madıgını hatırlattı. Saıt Bilgiç, Tah- sin Tola, Fehmi Ustaoglu gıbı mil- letvekillerine karşı D. dav- ranışı da bu tehditlerin boş bır lâf- tan ibaret olmadığım gösterdi. Ken- di partisi içinde bu mevzuda çatlak sesler — çıkartanlara karşı en ufak müsamaha göstermiyen D. P. Genel Başkarıı, irticaa karşı — mücadelede "vatanperver" C. . P. yi ışbırlıgı— ne çağırmakta tereddüt etmedi. parti elele verince irtica sindi. . P. nin hakıkaten altın günleriydi. İstihsalde az- zam bir artış olmuş, milli gelir 1950 - 1953 yıllarında yuzde 39 gibi ha- kikaten ender görülen bir hızla yük- selmişti. Döviz boldu, mağaza vit- rinleri her çeşit malla doluydu. Fi- yatlar müstakardı, kuyruklar yok- tu, vesika usulüne başvurmak kim- senin aklına gelmiyordu. İktisaden altın günler demokra- sinin de altın günleriydi 1946 - 1950 devresi gibi 1950 - 1954 de bir hür- riyet devresiydi. Hem rejim mese- lelerinde, hem iktisadi sahada başa- rı gösteren bir İktidarın dini hisle- ri gıcıklıyarak rey toplamaya kal- kışmasına elbette sebep yoktu. İn- kılâp mücadelesini bizzat yapan D. P. liderleri, din silâhının memleket için ne kadar tehlikeli olduğunu bi- liyorlardı. Bunun için de 1953 te ir- ticaın baş kaldırmasına müsaade et- mediler, onu ezdiler. İrticaa taviz vermediği halde D. 1964 seçim- lerini rahatça kazandı. 1954 ten sonra rejim meselele- rinde ve iktisadi sahada — gerilme başladı. Gerilemeyle birlikte 1953 te sindirilen malüm eşhas meydanın boş olduğu kanaatına kapıldı. Tah- minlerinde belki pek — yanılmadılar. Gazetelerin kagıt sıkıntısı — çektiği bir sırada yeşil neşriyat ve irtica es- kisinden daha — cür'etli bir şekilde sahneye çıktı. Inkılaplara bağlı yüzbinler,. he- yecan içinde "nereye gidiyoruz" su- aline cevap aramaktadırlar, 1953 te irticaa en kuvvetli yumrukları in- diren İktidarın başı — susmaktadır. İçişleri Bakanının tabiriyle "suc bi- le sayılmıyacak taşkınlıklara karşı" harekete geçmek, için vahim hâdise- lerin zuhurunu bekliyemiyecek ka- dar sabırsız ve bu mevzuda hassas inkılâp gençliği, irticaın yolunu kes- mekte azimli gözükmektedir. AKİS, 28 MART 1959