M U S Konserler Buhar banyosunda konser Cumhurbaşkanlıgı Orkestrası Üni- versite konserlerıne başlıyalı be- ri Dilve Tarih - rafya Fakül- tesinin büyük salonu son Üniversi- te konserinde olduğu kadar büyük bir kalabalık görmemişti. Gerçi bu bedava konserler her zaman tıklım tıklım dolar, iki üç saat — önceden dinleyiciler salonu doldurmıya baş- lar, yer bulamıyanlar orta ve yan yollara dizilirlerdi. Fakat bu defa salonda, istiabhaddinin iki misli dınleyıcı vardı. Orkestra şefi Hik- met Şimşek konser gününün sabahı sahneyi gözden geçirmek için salo- na gittiğinde, öğleden sonra saat üs- te verilecek konser için dinleyicile- rin gelmiye ve yer tutmıya başla- mış olduklarım görmüştü. Öğle vak- ti olmadan, koltukların — yarısından fazlası dolmuştu. Konser saati gel- diğinde salon artık görülecek hal- deydi. Her zaman yollarda ayakta duran dinleyiciler bu defa sahneye çıkmışlar, hattâ orkestranın etrafı- na kuşatmışlardı. Sahneye zaten sı- ğamıyan orkestra —üyeleri bu defa dınleyıcılerle neredeyse kucak kuca- ğa oturma zorundaydılar. Şef Şim- şek orkestrayı idare ederken kürsü- sünde ileri geri adımlar attığında, kürsünün kenarına oturmuş dinleyi- cilerden bir ikisinin eline bastı. Or- kestranın fotoğrafını — çekmek için sahneye çıkan bir basın fotoğrafçı- sı, izdiham yüzünden çıkış yolunu bulamadı ve konser boyunca orkest- ra musikişinaslarından birinin yanı- na sıkışmış olarak kaldı. Bir batı musikisi konserine fut- bol maçı rağbetinin — gösterilmesini sağlıyan büyü, Suna Kan ismindey- di. Türkiyenin en iyi kemancısı, bu mevsim Ankarada vereceği bu ikin ci konserde Beethoven'in konserto— sunu çalacaktı. Fakat bu büyük iz- diham, üniversite salonunu kalorifer dairesi gibi ısıtmıştı. Sıcağın — yaylı çalgılara ne kadar zararlı olduğu bi- liniyordu. Bu yüzden orkestra viyo- lonselcilerinden birinin — çalgısından iki tel birden koptu. Gerçi Suna Kanın kemanının telleri kopmadı a- ma, değerli kemancı bu aşırı sıcak- tan hiç de memnun kalmadı. Sanki bir ter banyosunun içindeydi. Sol e- li, zeytinyağa sokulup çıkarılmış gi- bı, tellerin ustunde kayıyordu. Kon- serden sonra k ve kalabalık yüzünden, istediğim yorumu çıkar- tamadım" diyordu Gerçi Suna Kan, Beethoven kon- sertosunu daha iyi çalabilirdi. Fa- kat o konserdeki çalışı bile, bu ese- rin bugüne kadar konser sahneleri- mizde rastladığımız en iyi iki üç ic- rasından biri olabilmiye — yetiyordu. Üzerinde durulmaması gereken ufak tefek entonasyon — yanlışlıklarından aşka -bunlara sıcak sebebiyet ve- AKİS, 28 MART 1959. İKİ rebılırdı— çalışında — mekanik yoktu; tekniği her zamanki — gibi virtüöz seviyesindeydi. Gene her za- manki gibi teknik hakimiyetini din- hata leyicinin suratına çarpmıyor, bu ge- lişmiş tekniği, yapmacıksız, — duru, aydınlık bir çalışla, musiki yapma, besteciyi anlatma gayesinin emrine veriyordu. Suna Kanın — Fransız elçika keman okulunun gelenekle- riyle beslenmiş çalışı, keman eserle- rini bu okulun kurucusu olan Viotti, Rode, Kreutzer gibi keman besteci- lerinin tesirinde yazmış Beethoven'- in musikisine bilhassa yakışıyordu. Bu yetkili çalış yanında Hıkmet Şım— şekin bilgili, hevesli, polu bir idareyle sagladıgı refakat, konsertonun doyurucu bir ütü Suna Kan Su içinde... halinde meydana çıkmasına imkân veriyordu. Dinleyicilerin ttikenmiyen alkışlarına Suna Kan, Beethoven'in Fa majör romansıyla cevap verdi. Konser bittikten sonra Suna Kan, şef Şimşekin kırmızı Opel otomobi- line bindiği zaman, dinleyicilerin te- zahüratı henüz tukenmemıştı Halk, otomobili havaya kaldırma teşeb— büsüne geçtiğinde, bugüne — kadar memleketimizde futbolcu ve politi- kacılara lâyık — görülmüş bu sevgi tezahürü, ancak Suna Kanın ve Hikmet Şımşekın ısrarlı — ricalarıyla yatıştırıldı. Guy Fallot konserleri ransız viyolonselci Guy Fallot'- nun Cemal Reşit Rey idaresinde- ki Türkiye Filarmoni Derneği Or- kestrasıyla birlikte Saray — Sinema- sında verdiği konserden çıkanlar a- rasında, son derece zevkli bır kon- ser dinlemiş olm huzurunu ve memnuniyetini tadanlar vardı Daha az sayıda dinleyici ise, — kendilerini hiç de tatmin olmamış hissediyor- lardı Bunl Guy Fallot'nun iki nce rdlgı resitalde bulunan dınleyıcılerdı İstanbula gelen yaban- cı solıstlerrn hemen hepsi bir resıtal irler, bir de orkestra konserin solıst olarak katılırlar. Resitallerde salon çok ker oşa yakındır. Di leyicilerin çoğu bir. — mus 1k1ş1 as hakkında bir Veya iki konsertonun doğru bir fikir vermiyeceğini, bir çok eserden meydana gelen bir re- sital programı dinlemenin reke- cegıni düşünmeden, orkestra konse— rini tercih ederler. Fallot'nun — orkestra — konserini dinliyenler gerçi, bu musikişinasın üstün kalitesinin kötü bir gününde bile kendini göstermiş olması sebe- biyle, salondan tatmin edilmiş ola- rak ayrılmışlardı. Fakat aynı din- leyiciler resitalde bulunsalardı her- halde hayretler içinde kalırlardı ve Guy Fallot'nun herhangi bir iyi vi- yolonselci olmakla kalmadığına, bu çalgının sayılı çalıcılarından biri ol- duğuna inanırlardı. Orkestra konse— rinde Fallot, Vıvaldı ve Haydn kon- sertolarında, İi n Önceki resita- linde ve geçen yılkı konserlerindeki icralarını bilenlere çok sönük gelen çalışlar dinletmişti. Bozuk entonas- yonlar çıkarıyor, tiz notaları — güç- lükle yakalıyor, tempoları kaçırdığı, hattâ hafızasının küçük muziplikle- rine bile uğradığı oluyordu. Halbuki resıtalınde henuz 28 ya- dında olmasına rağm günümüzün en büyük Vıyolonselcılerı arasında adı geçebilecek bir icracı olan Guy Fallot, hem teknik ve hem de tefsir alanındakı yetkisinin en iyi örnekle- rini veriyordu. Guy Fallot herşeyden önce bir melodi adamıydı. En basit bir melodi, onun çalgısında — büyük bir tesir gücü kazanıyordu. Fallot'- nun çalışının bu -tabii denebilecek- vasfı bilhassa, Bach'ın çağdaş Fran- sız bestecisi ve viola da gamba'cısı aix d'Herveloisinm — sonatında ve Beethoven'in Op. 5 Fa majör sona- tında işe yaradı. Teknik gösterisine gelince, Fal- lot bu iş için belki en uygun eseri, Macar bestecisi Zoltan Kodaly'ın re- fakatsiz sonatım seçmişti. Bu eserin gerçi üstün bir musıkı degerı yoktu. Fakat besteci, viyolonselin akla ge- lecek -ve gelemıyecek bütün im- kânlarını araştırmış, icracıya virtü- ozluğunu gösterebilmesi için — her fırsatı vermişti. Fallot'nun parlak, diri tonu, çift tel icrasına olağanüs- tü hakımıyetı parmak çevikliği, ho- le gitar gibi tınlıyan — Dizzicato'lar sayesınde eser tasavvur edilebilecek larından birine kavuştu. Dınleyıcılerın alkışlamakla — kalma- yıp Aavazları çıktığı kadar "bravo" diye haykırmaları ve dörtte bir do- lu salondan stadyum — tezahüratı sesinin çıkması, Fallot'nun başarısı- nın bir başka deliliydi. 31