takip eden senelerde yapıldığına gö- re, bu itibar memleketin itibarı olmak gerekir ki bunu da D. P. 127 ton al- tın gibi C. H. P. den devralmıştır. Hele ordunun masrafı ve silah altın- daki gençlerin iktisadi veriminden memleketin mahrum kalmasının ma- zeret diye ortaya konması D. P. nin Muhalefet yıllarındaki propaganda- sıyla taban — tabana zıt düşüyordu. O halde, üstelik harp yıllarındaki sı- kıntılar niçin harpten sonra miting meydanlarında istismar edilmiş ve bir kusur gibi eski İktidarın yüzü- ne çarpılmıştır? Her halde — cevap, mukni bir cevap değildi. Bilakis, asa- bi bir haldeyken kaleme alındıgım belli ediyordu. Üstelik malüm sen ne yaptın?" edebiyatının gene cevapta yer alması kusurların bir nevi kabulü manasına geliyordu. Hiddet sebebi I nönünün nutkunun doğurduğu a- sabiyet, nutkun ya iyi okunma- ması, ya da etraftaki zevatın gay- retleri neticesi oldu. Beynelmilel ma- li teşekküllere mensup iki — heyetin Türkiyede bulunduğu, sırada yapılan bu demecin o heyet üzerinde fena te- sir bırakacağı hatıra geldi ve "husu- si mahfiller”"de Muhalefet liderine bir hayli veryansın edildi. Halbuki İnönünün söyledikleri hiç kimsenin meçhulü değildi ve o beynelmilel te- şekküller Muhalefet liderinin tavsi- yelerini senelerden beri zaten tekrar- lıyorlardı. Bundan başka İnönünün tenkit ettiği ve "hususi mahfillerde, köşklerde, saraylarda" tedvir olunan dış politikada bir şeylerin hazırlan- ığı bu sırada Muhalefetin bir takım projeler aleyhinde açıkça vaziyet al- ması da asabiyetin artmasına sebebi- yet verdi. Ama İnönünün Arap âle- mi içinde Türkiyenin taraflardan bi- rince âlet diye kullanılması ihtimaline karşı daima hassas bulunduğu kim- senin meçhulü değildir. Bağdat Pak- tım da İnönü -varsın Natık Poyraz- oğlu düşünsün- İngilteresiz, en kuv- vetlisi biz olan dört müslüman dev- letten müteşekkil bir dini topluluk olarak değersiz bulmaktadır. Dış po- litikanın yürütülmesinde — İnönünün zorlu metodlardan pek hazzetmediği, meselelerin daha derinlerine inilme- sini tercih ettiği de bilinmektedir. O halde, kızmak için sebep nedir? Kıb- rıs meselesine gelince, araba yeniden yürümeye başladığından beri İktida- rın Muhalefeti gene unuttuğu acı da olsa bir hakikatti Rakkam, rakkam, rakkam Bu haftanın ortasında — başkentte bir çok daire harıl harıl rakka derlemekle meşguldü. İnönü "ne var meydanda?" diye sormuştu ya. İkti- dar, meydanda olanları Muhalefet li- derinin gözüne sokmaya çalışacaktı. Bunun için de senelerden beri Bütçe gerekçelerinde tekrarlanıp duran, fa- kat ıstırabı artan vatandaşın kamı— nı doyurmadığından bir ulaktan girip ötekinden çıkan rakkam buke- ti yeniden koklatılacaktı Zafer mey- danda olanların tefrikasına hazırla- AKİS, 12 TEMMUZ 1958 nıyordu. Havadis de aynı şeyi yapa- caktı. Radyolarda ise geniş bir kam- panya açılac Nit (Sıtkı Yırcalıyı dınledık— en heme bir gün sonra radyo mü- davımlerı çarşamba sabahı karşıla— rında Malıye akam Hasan Polat- kanı buldular. O nazik Polatkana da ne olmuştu? Kullandığı "Kurt ma- salı" nevinden tâbirlerin — bakanlık sandalyesi işgal eden ve bu yüzden dışarda "Ekselans" diye — çağırılan devlet adamlarının ağzına pek ya- kışmadığını unutmuşa — benziyordu. Verdiği cevap ise, Yırcalının ceva- bından daha tat mınkar olmadı. ra Polatkan C. H. İktidarının Os- manlı borçlarını temizlemek için ne- lere katlandığım anlatırken bir çok kimsenin hatırına "Ya, bundan son- raki İktidar bu İktidarın borçlarını temizlemek için nelere katlanacak?" YURTA OLUP BİTENLER leri okuyacak Alman, Fransız veya İngiliz alacaklılarımız -alacaklarının transferini senelerdir bekleyen basit ihracatçı firmalar, hürriyet cephesi- ne bir yardımda bulundukları için -paralarını alamamakla beraber, bü- yük şeref duyacaklardır! Polatkanın başka bir sözü dışarda değil, içerde neşe uyandırdı. Maliye Bakanı soru- yordu: "Hangi fabrika kurmuşuz da işlememiş? Bu fabrika — nerededir? Açıklasınlar da tetkik edelim". A- çıklamaya ne lüzum vardır? Sevim- li Polatkan kendisinden, fabrikaları- nı işletebilmek için döviz transferi talep eden ve muazzam bir kuyruk teşkil eden muesseselerın listesini herkesten iyi bilm mi? Maliye Bakanının da cevabı hiç kim- seyi tatmin etmedi. Zira bu, aslında cevap değildi. O da, bir 1t1raft1 Bu nevıden hareketlerın kütleler Borç yapan Abdülmecit ve Abdülaziz —— Aktüel olan merhumlar suali geldi. Hakikaten, Maliye Ba- kanının konuşması aslında C. H. P. nin bir methiyesi oldu. Anlattığı uydu: Osmanlı İmparatorluğu borç yapmıştır. Cumhuriyet Hükümeti bu borçlan Odemek için bazı gelirlerim rehin göstermeye mecbur kalmıştır, fakat taksitleri ödeme muamelesi öyle cereyan etmiştir ki sonda hem müzakere yoluyla, hem — muntazam tediyat sayesinde gelirlere dokunul- maksızın borç tamamen — temizlen- miş, üstelik C. H. P. İktidarı D. P. İktidarına 127 ton da altın bırak- mıştır. Polatkan da, bunları söyle- mekle beraber alınan paraları hep "yardım ve kredi" diye andı. Hatta bir ara şöyle dedi: "Bugün alınan bu yardım ve krediler müşterek hür- rıyet cephesinin tam bir tesanüt his- si içinde mütekabiliyet esasına, müs- tenit muamelelerdir". Tabii bu SÖZ- üzerinde müsbet tesir bırakmadıgı hala anlaşılmışa benzemiyordu. yoların düğmesi kapanacak, sayfa— lar çevrilecek ve akılda gene Muha- lefet liderinin sözleri kalacaktı. Zira İsmet İnönünün şu son se- nelerde altedilmez, pehlivan tabiriyle acı bir kuvveti vardı Milletin his- lerine, milletin dertlerine, milletin fikirlerine ve milletin ruh haletine tercüman olmaktadır. İsmet İnönü- nün artık dış dünyaya açık bir pen- ceresi vardır. İktidarın başı kendi- sinin bu penceresını sıkı sıkıya kapa- lhı, tuttuğu, onun önüne gerılmış per— delerı elinin tersiyle itip açma naşmadığı müddetçe Muhalefet lıde rinin iki kelimesi günler ve günler cevap vermeye çalışmayı gerektire- cek kadar tesirli olacaktır. Bu, iki kere ikinin dort ettiği kadar basit bir hakikatt T