DÜNYADA Lübnan Ya sabır! (Kapaktaki — Devlet — Başkanı) u haftanın başında Beyrut so- kaklarının birinde — son — derece lüks, yeni model bir Amerikan oto- mobılı sert bir fren yaparak durdu. Şoför, mahallinde oturan adam iki, üç defa klakson çaldı. — Beş metre kadar ilerde Zzayıf, kara kuru, hâ- linde tabanca bulunan onsekiz yaş- larında bir çocuk, elinde kazına, parke taşlarını oyuyordu. Sokağın yarısını kazmıştı. Yanda, bir ara- banın geçebileceği kadar mesafe kal- mıştı. Tabancalı çocuk başım çevi- rip te klakson çalana bakmadı bile. Sükunetle işine devam etti. Barikat kuruyordu. Lüks otomobilin sahibi aşağı indi, seslendi. Acaba, yandan geçmesine müsaade edilemez miydi ? Evi hemen şuracıktaydı. Tabancan çocuk tükürür gibi hayır dedi. Bu sırada başka otomobiller de birikmiş, adeta küçük bir kafile meydana gelmişti. Onlarda bulunan erkekler de indiler ve tabancalı ço- cuğa aynı ricada bulundular. Çocuk, hepsini tersledi. Görmüyorlar mıydı barikat kuruyordu! Ricaların yerini yalvarmalar oturdu, beş dakika müsaade edilseydi de o- tomobillerin sahipleri evlerine gitse- lerdi.. Hayır! Tabancalı çocuk, kal- masıyla parke taşlarını sökmeye de- vam etti. Otomobillerden inmiş 0o- lanlar birbirlerine baktılar. Zayıf, kara kuru oğlana güzellikle lâf an- latmaya imkân yoktu. Tapacak bir Geri dönüp, . tek şey vardı: evlere OLUP başka bir yoldan çıkmak! Hiç kim- senin aklına, tabancasının dolu olup olmadığı bıle bilinmeyen çocuğa iki tokat atmak gelmedi. Tersyüz etti- ler ve barikatın kurulduğu — sokağı terkettiler. Lübnanda iç harp devam ediyor- u. Bedava yaşayanlar B u haftanın içinde Lübnan dünya- en garip memleketi halin- deydı Karışıklıklar sürüp gidiyordu. Orada burada halk kimsenin 'müdahalesi olmaksızın barikatlar kuruyor, tel örgüler çekiyor, kum torbaları koyuyordu. İstisnasız her- kes bedava yaşıyordu. Zira bir in- --nın, sokaktan geçerken, — nereden atıldığı dahi bilinmeyen bir kurşun- la terki dünya etmesi içten bile de- i. Tabancalı çocuklar yollarda o- tomobilleri — çeviriyor, içerdekileri indiriyor, sonra arabayı ateşe veri- yorlardı. Zaman zaman bazı evler, dükkânlar da yakılıyor, yıkılıyordu Fakat yağma hareketine girişen çık- mıyordu, Gaye sadece tahripten iba- ret görünüyordu. Güzel Beyrut, en fazla turist çekeceği ve kâr edeceği bu günlerde büyük bir. huzursuzluk içindeydi. Üstelik — huzursuzluk iki aydan beri devam ediyordu. Bu haf- ta durum biraz aydınlığa kavuştu. Hâdiselerin mihrakı halinde bulunan yakışıklı Cumhurbaşkanı altındaki koltuğunun ciddi sallandığını hissetti. Lübnan munu tahkik etmiş olan — Birleşmiş Milletler heyeti raporuna istinaden Teşkilâtın Genel Sekreteri Mr. H. übnan hâdiselerinin bir iç mesele Orta Doğudaki Paktlar arasında Lübnan tükürse — sakal, Aşağı 20 yukarı tükürse — bıyık BİTENLER Dag Hammerskjoeld Dama taşı! olduğunu Ve Chamoun'un iddiaları hilâfına Birleşik Arap Cumhuriyeti- nin müdahalesi bulunmadığını bildir- di. Böylece, batılıların — zaten geçmiş oldukları "silâhliı müdahale" fikri büsbütün suya düştü. Fakat üzülen, endişeye düşen sa- dece yakışıklı Cumhurbaşkanından ibaret kalmadı. Bundan iki hafta kadar evvel Londraya -bazılarımızın zannettiğinin aksine Kıbrıs mesele- sini lehimize halletmek için — değil- cebinde bir plânla giden Orta , Do- ğunun kurt politikacısı Nuri Said Paşa üzülenlerin başında geliyordu. Paşanın plânı H akikaten yetmişlik devlet adamı- nın Londraya koşmasının sebebi Kıbrıs 1ç1n elçilik yapmak — değildi. Gerç i Said, MacMillan'a Mende- resın 1stegı üzerine Türkiyeyi — gü- cendirmenin Orta Doğuda vahim ne- ticeler doğurabileceğini hatırlatmak- ta kusur etmedi. Ama Londra konuş- malarında tekrar tekrar bu noktaya dönmedi. Ziyaretinin asıl mevzuu olan Chamoun'un akıbeti Üzerinde durdu. Kurt Nuri Saidin Chamoun devrilir- se, sıranın körpe Krallar Federasyo- nuna geleceği hususunda en ufak bir şüphesi yoktu. Kaderin — kendisini bağladığı Lübnan Cumhurbaşkanının da tek başına işin içinden çıkamıya- cağını biliyordu. İngiltere ve Amerika, kara gün dostu olduk- larını ispat etmek zorundaydılar! Ni- tekim bir İngiliz gazetecisiyle yap- tıgı mülakatta Nuri Said bu fıkırle— rini saklamamıştır. "Mısır ve Su AKİS, 12TEMMUZ 1958