fosun yarısından biraz fazlası Müs- lüman, gerisi hristiyandır. Gerek müslümanlar, gerek hristiyanlar ho- mojen bir kutl teşkil Petmemekte- dir. üslümanlar Sünniler, Şiiler ve Dürzilerden mürekkeptir. Hristiyan- lar keza Ortodoks ve Maruniler ol- mak üzere ikiye bölünmektedir. mafih — Lübnanlılar. — çeşitli cemaatler arasında muşterek menfa- ate dayanan — siyasi bir muvazene kurmasını bilmişlerdir: Cumhurbaş- kanının Marunilerden, Başbakanın GAS s Başl Cu lerden olması, Lübnanın yazısız ana- yasası haline —gelmiştir. 66 kişilik Parlâmento bütün cemaatlerin tem- silcilerini toplamaktadır. Hristiyanlar, kültür bakımından yakınlık hissettikleri Batıya sempa- ti beslemektedirler. Sünni — müslü- manlar, Nasırın parlıyan yıldızı kar- şısında hissiz kalamamaktadırlar. Nasır, şubat ayında Suriyeye geldi- ği zaman yüzbin — Lübnanlı hududu aşıp taptıkları kahramanı görmiye koşmuşlardır. Kerbelânın sahibi Iraka sevgi duy- maktadırlar. Işte bu farklı hisleri uz- laştırabilmek için Lübnanın, Beyru ufuklarında esen muhtelif siyasi te- mayüllerden aynı mesafede durması lâzımdır. Chamoun'un mensup oldu- ğu Marunilerin dini şefi Monsenyör Meuşi: "Lübnan iki kanatlı bir kuş- tur, kanadının birini keserseniz, ö- lür" diyerek bu hakikati ifadeye ça- lışmıştır. Ne var ki Batılılardan faz- la Batılı Chamoun bu hakikati an- lamamış, Eisenhower Doktrinini ka- bul ederek, memleketini tek kanatla uçurmaya çalışmıştır. Lübnan ve Cham o günden beri tepe taklak gitmektedır Hakikaten Bağdat Pak- tına girmemekle beraber Amerika- nın koltuğuna sığındıktan sonra, Lübnanda hadiseler Ççorap —söküğü gibi gitti. — Suriyenin bir numaralı adamı Seracın da körüklediği sünni müslumanlar, Orta Doğuda taraf tutan Chamoun'a karşı şiddetle mu- halefete başladıla Cumhu rbaşkanı- nın memleketinin pamuk ipliğine bağlı — muvazenesini — bozmasından endişe duyan Monsenyör Meuşi gibi hristiyanlar da müslümanların safı- na katıldılar. Batılılardan fazla Batılı Chamo- un, gittikçe büyüyen muhalefete hiç aldırış etmedi. Muhalefetin — sesine ulak vereceği yerde, ustaca idare edilen seçimler sayesinde çatlak ses- ler çıkaranlardan kurtulmaya çalış- tı ve bunda zahiren muvaffak oldu. Filhakika geçen sene yapılan kanlı ve gürültülü seçimlerin sonunda en tehlikeli rakiplerini seçtirmedi. Nöt- ralist siyasetin terkedilmesine — şid- detle karşı koyan Başbakan Abdul- lah Yâfiden kurtuldu Uysal El Sul- hu — Başbakanlığ; Amerikalıların sevgilisi Maliki Dışışlerı Bakanlığına getirdi. Eski gürültücü Parlâmento- nun yerini, uysalca bı Parlâmento aldı, âsilerin en belâl olan Dürzi- lerin Şefi Kemal Canbolatın bile se- çilmemesi, seçimlerin halk oyunu aksettirip aksettirmedi- AKİS, 12 TEMMUZ 1958 Chamoun ve eşi bir gezide Geride kalan mesut günler ği hususunda haklı dırmakta şüpheler uyan- Chamoun'un cesa- retini iyice arttırdı. Lübnanı tam manasıyla Batı safına sokmak için kendisinin memleketin başında kal- ması gerektiğine inandı. Gelgelelim Chamoun'un başkanlık müddeti önü- müzdeki Eylül ayında sona (fıyordu ve Lübnan Anayasası, bir adamın i- ki defa Cumhurbaşkanı seçilmesine müsaade etmiyordu. Bunun üzerine dikensiz bir gül bahçesine benziyen Parlâmentonun uysallığından — emin olan Chamoun, Anayasayı değiştir- meye karar verdi. Nisan ayında A- nayasanın değiştirileceği — şayiaları. Lübnan sathında yayılmaya başladı Halbuki Chamoun gidebilir ve yeri- ne Lübnanı Nasırın ellerine düşmek- ten daha kolaylıkla koruyacak, gene batı dostu, fakat — yıpranmamış bir başkası gelebilirdi İşte, koltuk hır- sı! Bu galıbıyet, Bu haber bilhassa müslümanlar arasında müthiş bir öfke — yarattı. Lübnan müftüsünün evinde toplanan 200 kadar müslüman şef, bir beyan- name neşrederek siyasi — ihtiraslar yüzünden kanlı karışıklıklara sebep olabilecek Chamo e Sami El Sul hu şiddetle protesto ettıler. Rama- zan bayramında ileri gelen müslü- manlardan hiç biri sünnt Başbakanı ziyaret etmedi. Büyük Müftü, Baş- bakanı evine sokmadı. Chamoun ve etrafındakılere karşı soğuk harp ilân edilm İki ay kadar evvel Nasır taraf- tarı bir gazetecinin öldürülmesiyle soğuk harp, sıcak harp haline geldi. İç harp de işte böyle başladı! Okuyucu mektupları Mecmua hakkında ikkat ediyorum, hemen her meslek erbabının derdine sı- zaktan yakından alâka gösteriyor- sunuz de biz ordu mensuplarının dertlerine hiç alaka gostermıyorsu- nuz. Halbuki bizim de yazılacak ni- ce ve nice dertlerimiz, meselelerımız ar. Acaba ordu için de da bir sa yfa açamaz H eskiden ASKERLIK başlığı a]tında bazan birşeyler de yazılırdı. Ama son zamanlarda, son zamanlarda de- diğim bir İki yıldır bunlar da kay- boldu. Em. Yrb. Rasim Turan - Kayseri * KİS'in kitaplar sütunu var, sinema sütunu var, tiyatro, musiki hattâ spor sütunları var da bir edebiyat sütunu yok. Niye? Bu memlekette edebiyatla uğraşan bin- lerce kişi var. Edebiyat meraklıları, edebi hareketlerı, cereyanları takıp etmek isteyen ise yüzbinlerce insan var. Niye bunlara da hitap etmez- siniz? Sadece kitaplar sayfasında yapılan tenkitlerle edebiyat hare- ketleri aksettirilmez ki. Bunun yanı başında edebıyat dunyasında neler oluyor, edebi mualar neler di- yor? Bız bunları da öğrenmek isti- yoruz. Ardinç Günataman - Çorum * B eşinci neşir yılına girdiğiniz- ert mecmuanız gerçekten de son derece düzgünleşti. Baskı baskıya benziyor, kapak kapağa, tashıh hataları da son derece azaldı tıcınızın dıkkatsızlıgınden ola ak çamuı' gibi çıkıyor. Tabii he psı de- ğil. Ama 210. sayıdan berı üçüncü defadır kı benim elime son derece kötü kapaklı mecmualar geçiyor. Halbuki çarşıda satılanlara yahut başka arkadaşlara gelenlere bakı- yorum. Pek âlâ tertemiz mecmualar. Şu işe de bir çare bulsanız. Hüseyin Ergökmen - Bursa * N iye ilân ve reklam kampanya- sına biraz daha kuvvet vermi- yorsunuz? Hem artık radyolar da ilânlarınızı kabul ediyor. Bundan niçin istifade etmeyesiniz? Biz yıl- lardan beri AKİS okuyan İnsanlar olarak mecmuanızın oyle otuz kırk bin değil, yuzbınlık tirajlara erme- sini isteriz. Nite u hususta üs- tumuze düşen gayretı de gösteriyo- biraz da siz reklâma kuv- vet verseniz. Ah pardon! Bakın u- nutmuşum Oyle ya Türkiyede ya- oruz. Sizin istediğiniz kadar de- gıl Devlet Bakanlığının istediği ka- dar tiraj yapmak gibi bir mecburi- yet var! , Türkân İldeniz - Denizli 23