greymiş, Kurultaymış. hatta — Par- tiymiş, böyle şeylerle D. P. İktida- rının fazla alâkası kalmamıştı. Bir kralın dediği gıbı D. P. de sadece "Devlet benim" diyordu ve bu ona yetıyordu Dana dogrusu, yettiği ka- nâati hüküm sürüyordu. Fakat bu hafta da D. P. Genel İdare Kurulunun azalarına bir çok ses aksettirildi. Seslerin' sahipleri istiyorlardı. Doğrusu isteni- kı lirse halkın sesi en büyüklerin ku- laklarına pek gitmiyordu. Ama hal- kın içinde yaşıyanlar dertleri mü- kemmelen biliyorlardı. Bunların dü- zelmesı, önlenmesi başka meseleydi. iç olmazsa kongreler toplan- malı ve hâlâ D. P. yi tutanlar içle- rini boşaltabilmeliydiler. "Şimdi kalsın" Halbukı bu haftanın — ortalarında, D.P. büyükleri kendilerini İstan - bulda dış politikaya verdiklerinden parti kongreleri meselesi yeniden suya düşer gibi oldu. Gerçi üç bü- yük şehirde kongre — hazırlıklarına gırışılmıştı Hatta İzmir Demokrat- rı ,bir de tarih tayin etmişler ye ün için Başbakandan soz almış- lardı İstanbul ve Ankarada da hi- zipler faaliyet halindeydiler. Fakat ne bunların yapılması, ne de Büyük Kongrenin toplanması — hususunda musbet bir adım atılmadı. Büyükler "şimdi kalsın" demişlerdi Doğrusu istenilirse M. S. P. — Murakabeyi — Sevmeyenler Partisi kongre de sevmemekte haklıdır. Zi- ra en disiplinli toplantılarda bile bı- çak kemiğe dayanmış vaziyette de- legeler çıkıp, hiç olmazsa — tutum -hatta şahısları- adamakıllı tenkit edecekler, hırpalayacaklardır Tabii bunlar gazet hem de büyük başlıklarla aksedecektır Üzerinde tartışılacak, tefsirler M. S. P. liderleri ise, aslında bir si- yası teşekkulun hayatiyetini — ispat hareketi tendi şahsi pres- tı_ılerını, otoritelerini — zedeleyen bir sabotaj gibi görmektedirler. yapılacaktır Büyük Kongreye gelince netice- de fazla bir değışıklık olmasa bile muhtelif kimselerin iş başındakileri yereceklerinden, onları ıstıfaya da- vet edeceklerinden, nihayet 1955 toplantısından sonra ıçerde kalmış ruklar esler bu sefer daha da şıddetle duyuracaklarından zerrece şuphe yoktur. Bu bakımdan M. S. idareci zümresi hesap verme gununu mümkün nisbetinde geriye atmaktadır. Bizzat — teşkilât da kolları sıvayıp hesap soracak va- ziyette bulunmadığından, butun can- lılığım, dinamizmini kaybetmiş — ol- duğundan şu satırların yazıldığı ve yurttan gıden haberler karşı nda münasebetsiz C. vekılle- rinin yakalarında on p his- settikleri sırada P. mılletvekılle- rİ sakın, lîıtursuz, gamsız ve endi- şesiz Avrupanın sayfiye semtlerin- de, pla_ılarında veya eşleriyle birlik- te dükkânlarında hoşça vakit geçir- mekle meşguldürler. Murakabesizli- ğin sonu zaten bundan başka bir şey olamazdı. İcrayı murakabe etmeyen milletvekilleri kendilerini teşkılatın murakabesini elbette ki reddedecek- lerdir. Elçilikler Hassas kalpler Paris (Temmuz) - Hususi muha- bırımız Aydemir BALKAN bildiri- D. P. Genel Merkezi Işıkları 1950 de söndü AKİS, 12 TEMMUZ 1958 YURTTA OLUP BİTENLER Basri Aktaş Vazifeli turist! ok şükür, Pariste bir büyük dert halledildi. Artık Fransa başken- tinde sadece bir tane basın ataşemiz var! Eski basın ataşesi Nail Mutlu- gil, kendisi için hususi surette ihdas edilen Brüksel basın ataşeliğine tâ- yin edilip Paristen gitti, onun yerine de Dışişleri Bakanlığı Genel Sekrete- ri Melih Esenbelin hasta kardeşi Rı- fat Esenbel -basınla alakası — sıfır- makamına oturdu Bundan sonra Pa- riste ne propaganda yapacağız, ne propaganda!... Herşey bundan altı yedi ay evvel Parıstekı İ grafın girizgahı şöyleydi: Halen Riviyerada olduğu an- laşılan Bay Rıfat Esenbelin Paris basın ataşelıgıne tayini münasebe- tiyle gerekli... Bu telgraf, son senelerde haylı "antikalığa" alışmış bulunan kamlarımızda — dahi — bir bomba tesiri yaptı. Parıste bir bas taşemiz vardı, üç beş yardımcısı da mevcuttu. Aydan aya Ankaraya ga- zete kupürleri göndermekten ibaret bu "önemli iş" zaten devlet bütçesi- e agır dovız kulfetıne mâl olmak- yda kamyon — parasın- Bu yeni <«tayinin ma- Bu ne münasebetsiz İş- ti?.. Ne demek oluyordu?. Alın- ganlık, isyan çok sürmedi. İki maralı basın — ataşemizin Dışışlerı Genel Sekreteri Melih Esenbelin kar- deşi olması akan suları durdurdu. Bunun üzerine alâkalılar, — yeni basın ataşesinin basınla olan müna- sebetini aradılar ve bunu muvaffa- kiyetle keşfettiler: Ataşe, hergün gazete okuyordu! Kendisi tüccardı. 15