TİYATRO tivaline Kirâlık Bina adlı pıyesıyle katılmış, Fransa ye Almanya, da ün salmıştı. Eserin oldukça ilgi çekici br mev- zuu vardı hiç bir işte dikiş tuttu ramamış olan Pasguale, perili olduğu söylenen bir konak kiralryordu. Ev yaptığı anlaşmaya — göre, edava oturacak ve ık s nlarda görünerek bina- nın" perıh olduğu hakkındaki söylen- tileri — yalanlıyacaktı. Fakat Pasgu ale gerçekte korkak bir adamdı. Ri- vayetlere ve hele kapıcının söyledik- lerine inanıyordu. Evde * cereyan e' den normal hâdiselere ise türlü aca- yip nalar Verıyordu Meselâ ka- risinin sevgilisi, eve bir dolap i çinde gizlice, giriyor, ortalıkta dola- şıyordu. Pasguale bu adamla karşıla- şınca onu hayalet — sanıyordu. Fakat Pasguale halinden mem- nundu. Çünkü hayaletler onun her dilediğini yerıne getiriyorlar, cebi- ne n para bırakıyorlardı ve oyun bu minval üzere devam edip gidiyordu. Eduaıdo de Filippo'nun sahneden yetişmiş olması ve rejisör olarak da çalışması eserlerine tiyatro ba- kımından ustalıklı bâr teknik ge- tirmekteydi. Pasguale'iri gerçek in- sanları hayalet sanması, fakat se- yircinin bütün olanları yakından bil- mesi aradaki tezadı doğuruyor ve gerekli komedi unsuru ortaya çık- miş — oluyordu. Bilhassa birinci per- dede, aldatıcı olaylar kandırıcı bir şekılde tanzim edilmişti. Esere ko- --n Kapıcı. Carmela, Gastone gibi ne oldugu kolayca kestirilemiyen ki- şilerle Pasguale'in şaşkınlığı des- teklenmekteydı Bununla beraber ya- yar, üçüncü perdede sırf eserini bag— lıyabilmek için bir ha zaa termişti. Yazarın, gerekli sonu haz lamak için üçüncü perde başına bır— kaç konuşma eklemek zorunda kal- dığı anlaşılıyordu. Fakat bütün eser boyunca işlediği "profesör" esprisi yazana ne dereceye kadar tiyatro adan» olduğunu açıkça ortaya koy- maktaydı Eseri Mahir Canova, Muhsin Er- tuğruldan olduğu gibi devralmıştı. Rol dağıtımına bile dokunmamıştı. Bununla beraber yazarın en ince te- ferruatına kadar tesbit ettiği mizan- senlere yenilerini eklemiye çalışmış, herşeyden önce seyircinin bütün o- yun.boyunca gülebilmesini temın et-. inek için elinden geleni Seyircinin, oyundan sözlerine ve tuniklerine kapılıp gül- düğü söylenebilirdi. Bir kere Pasgu- ale oynayan Asuman Korad oyu- nu sadece yüzeyden anlamış, bilhas- sa "Yaz Bekârı"ndaki hareketlerini tekrar etmekten kendini kurtarama- mıstı. Hâdisenin tanzim edilişinde ö- nemli yerleri olan Pasouale'in Ka- rısı ve onun sevgilisi rollerinde Jale Uzman ile Umrah Uzman meseleyi tamamen romantik bir plânda ele almışlardı. Boylec oyuna ciddi bir hava hakim ölüyor. Pasguale'in ha- 50 raketleri İle ortaya çıkması gereken komik hava dağılıyordu. Bu arada Mahir Cahovanın koyduğu mizan- senler, meselâ Prensesle, sevgilisinin diri diri bir odaya gomuluşlerını tas— vir eden mizansen acemıceydı Bütü bunlar eserin esprisini zaman Za- 'man golgelemek eydi. Bununla beraber, Ziya Demirelin azad edilmiş bir ruh olarak çizdiği kompozisyon dikkati çekiyordu. Dü- zenbaz, yalancı, zevklerine düşkün bir Napolılının bütün davranışları ince noktalarına kadar Ziya Demi relin oyununda bulunabilirdi. Suna Kirmen, Ayten Kuyululu ve — Oğuz Baydoğanın oyunları da rejisör Ma- hir Canova için olduğu kadar, oynı- yanlar için de övünülmeye değerdi. İstanbul Oda Tiyatrosu Mücap Ofluoğlu arkadaşlarına fikrini açtığı zaman "bir ay son- ra başlıyabileccğiz diyordu. sinin Ekim ayı idi. Küçük şirin bir tıyatroları olacaktı. Duvarları renk renk boyalı, tahta kanepeleri min- derli, seyircinin kendini evinde sa- nacağı ufacık, şirin bir tiyatro. İçle- rinde biraz da bugün acı bir hatıra olarak bıraktıkları Küçük Sahnenin mesulıyetınden kurtulmak isteği var- Bir gün elele Belediyeye gittiler. İl gılı muavin onları güler yüzle karşı- ladı Geleceklerinden haberi oldugu— nu söyledi. "Derdinizi bir de — siz anlatın bakalım" dedi Lâle, Mücap, Sadri, Kâmran teker teker içlerini döktüler: — Tiyatrosuz — kalmışlardı. Oynayairmyorlardd. Ama elele ver- mişler ufacık bir tiyatroya sahip ol- muşlardı. Gerçi kâra ortak de- ğillerdi. Ama onlar yalnız para için "Misafir"den bir sahne Bir. maceranın başlangıcı, çalışmıyorlardı. Yoksa pekâlâ başka işler tutarlar gül gibi para kazanır* lardı, Tek istedikleri oynamaktı. Her- şeyi halletmişler, sermayedar bul- muşlar, sahne bulmuşlar fakat kar- gılarına bir kapı meselesi çıkmıştı. Oynayacakları-tiyatronun kapısı kü- çük diye Belediye gerekli açılış mü- sadesini vermiyordu. Halbuki bu ka- pı meselesi, o kadar da mühim ol" anamalıydı. Bu öyle yüzlerce kişinin geleceği bir tiyatro değildi ki ko- ,caman kapılara ihtiyacı olsun. Belediye Başkan muavini, hepsi- ni sonuna kadar güler yuzle dinle- dikten sonra "ne zaman açmak is- tiyorşunuz?" diye sormuştu. Şaşır- mışlardı. Içlerinden biri neden sonra kendıne gelmiş de "En kısa zaman-. da iye cevap Vermıştı Muavin zi- le basmış, alâlkalı memuru çağır- mış “Bu tiyatro açılsın, memleket için faydalı" demişti. Onlar da te- şekkür ederek dışarı çıkmışlardı. Sonra tiyatro ölçülmüş, biçilmiş, ra- porlar hazırlanmış ve netice alâkalı muavine bildirilmişti. Alâkalı vin belki uykusuzdu, belki lerden, belki de memurlardan birine kızmıştı raporu görür görmez "ol- diye kesip atmıştı. Bunun üze- rine apar topar "mini mini Valı ye koşmuşlar; yalvarmışlar, mışlar dertlerini anlatmışla rdı yakınlık göstermiş, "Peki ben de ge- lip bir göreyim' demişti. Bundan sonra da aradan günler — geçmişti. Derken bir gün müstakbel tiyatronun kapısı önünde siyah bir cadillac dur- muş ve içinden de Vali çıkmıştı. Oy- nayacak bir sahne diye yanıp tutu- şanlar derhal koşmuşlar. Valiyi kar- şılamışlardı. Vali binayı enine bo- yuna gezmiş ve sonra da "olmaz" demişti. Oyuncular yalvarmışlardı "Aman efendim tiyatro" demişlerdi. Ama Vali "Bir tiyatro da eksik ol- sun" diye cevap vermişti O anda ağlamamışlardı ama, ağlamaklı ol- muşlardı. Ondan sonra da kadroları bir çil yavrusu gibi dağılmıştı. Sadri Atışık kendini dublaja vermişti. Kâm- ran Yüce Karaca Tiyatroya girmişti. Bir Mücap Ofluo, glu varım — yoğunu bu işe yatırdığı için sonuna kadar direnmişti. *Günlerden bir gün. Vali değişti. Eski kadrodan elde kalanlar yeni bir ümide kapıldılar. Bir defa da gidip bu Vali ile konuşalım dediler.' Git- tiler, bir defa daha dertlerini döktü- ler Aldıkları cevap "Açın tiyatronu- ' oldu. Sevinçten ne yapacaklarını bılemedıl 1957 Ekimi 1958 in Martına gel- mişti. Bir Perşembe akşamı Oda Tiyatrosu, aradan zaman geçtikten sonra tatlı bir hatıra olacak uzun bir maceradan sonra perdelerini aç- Gidenlerin yerini Pekcan Koşarla, Nacı Girgin almıştı. Hiç yoktan iyi da Tiyatrosunun ilk piyesi ge- evsim Ankarada oynanan Fritz Slhwiefertih yazdığı bir kome- diydi. Bu komedinin adı “"Misafir" AKİS, 12 NİSAN 1958