ribar renkli portakal reçellerinin, nefis pastaların susledıgı masaların etrafım almışlar, ellerinde k l em kâğıt ve tabii agıllarınd mak bal, not etmekle meşgulduler Eh tabıı bal tutan parmagını ya- lardı. Yalardı ama, ari bütün re- çeller portakal reçelı olmasaydı! İş bir Hayli güçleşiyordu. Allahtan jüri en selâhiyattar kimseler tarafından kurulmuştu. On bir azası da enstitü- ye mensuptu. İçlerinde iki de gaze- teci vardı. Bunlar hem İstanbul ve Ankara basınını; hem de erkekleri temsil ediyorlardı. Doğrusu jüri bü- yük bir titizlikle hareket ediyordu. Nitekim bir saat sonra jüri başkanı Leman Subaşı mikrofon başına da- vet edıldıgı zaman, henüz _ıurının bir kar. varamadığını bildirdi. uzun emek istiyen bir işti. Reçelle- re renk, Jlezzet gıdai kıymet bakı- mından notlar veriliyordu. Jüri çalışa dursun, saz takımı fa Nazlı Tlabar Elin, hamuru afiyete geçmişti ve Saniye Can ha- nımları coşturan şarkılar söylüyor- du, bunu danslar takib etti, Jüri hâ- lâ çalışıyor ve çuval biçimi bir pem- be elbise giyinmiş olan bir üye, İlte- kin Birol, yanındakilere sık sık "im tihandaymışım gibi heyecanlanıyo- um" diyordu. İltekin Birol müsa- bakaya gayet güzel görünüşlü iki renkli bir kuru pasta ile iştirak et- mişti.. Gözü jürideydi.. Jürinin kararı eman Subaşı nihayet — mikrofon başına geldi. Salonda çıt yoktu ve heyecan son raddesini bulmuştu. Be- sinciye kadar kazanan isimler aldık- ları not ile beraber okundu. Portakal reçelinde birinciliği ka- zanan ev kadını, saten toplantının başındanberi zarif Jestleri ve güzel 26 Siyasi Kanaat G eçen hafta Türk Kadınlar Bir- liğinde, otuz senedir kendisini kadın faalıyetlerıne hasretmış bu- lunan İffe ve cemiyette siyasi terbiye" adlı ir konuşma yaptı. Kadın hukuku gibi geniş bir konuyu kısa bir ko- nuşmaya başarılı şekilde sığdıra- bilen hatip, ailede siyaset mevzu- una temas edince dınlar. Birli- ğinde bulunan münevver kadın top- luluğuna, henüz Türk adınının, kocasının siyasi tesiri altında ol- duğuna bunu ancak zamanla ve sabırla bertaraf edebileceğini, zor- lamanın doğru olmayacağını İfa- de etti ve hattâ bu konuda bir ne- vi itaat tavsiye etti. Kendisine İti- razımız bu noktadadır. Dünyada bir kimsenin her ne pahasına olursa olsun, İşlemiyeoeği, müdaha- le edemiyeceğl bir saha varsa o da, inançlar ve kanaatlar sahanıdır. Dini İnançlar ve siyasi kanaatlar bunların başında gelir. Cemiyette olsun, ailede olsun karşımızdakinin ınançları ve kanaatleri İle mücade- le etmenin yegâne çıkar yolu, İkna ve İnandırma gayretlerine dayan- maktır. a © Bu konuda öfkelenmek, fikir sahasından uzaklaşarak lal şahsi- yete dökmek veyahut kuvvetle, tehdit ve cezalandırma metodları- na baş vu rmak, itiraf etmeliyiz ki, ancak geri cemıyetlere has usuller- dir. Buradaki geri cemiyetten kast edilen şey elbette ki, fen sahasın- da değil insan haklan akımından, içtimai olgunluk bakımından geri kalmış cemiyetlerdir. Bunu hepi- miz bir hakikat olarak kabul etti- ğimize gore, kadına en ileri cemi- yetlere has insan haklarını veren memleketimizde, elbette kı kadı- nın kocasının inançlarına ve ka- naatlerıne körü körüne ıtaat et- mesi mevzuubahlis olamaz ve öyle zannediyorum ki bugün Türk kadı- nının hiç olmazsa, bu siyasi konu- da problem teşkil edebilecek mü- him bir dâvası yoktur. Inkılapları— mızın bu işi başardıgını ümit € yoruz. Bilhassa secim sıralarında evlerde kankocaların siyasi mü- nakaşalara giriştikleri bir haki- kattir. Erkekler bunu yadırgama- mışlardır ve hattâ münevver ad- detmediğimiz erkeklerin dahi ka- dar siyah elbisesi ile göze çarpa Sema Türkeri idi. Elektrikli bir se- maver kazandı. En güzel pastayı ya- pan ev hanımına gelince, ismini söy- ledikleri zaman kendisinden başka kimse bu işe şaşmadı. Perihan Uzel, hem çok ucuza mal olan, hem de en ağır misafire çıkarılabilecek nefaset- te küçük pastalar yapmıştı. Renk renk süslediği bu küçük pastalarını krem şantiyi yerine ağda sekline ge- Jale CANDAN rılanna, filânca partiye oy verme- si için, tazyik yaptıkları muşahede edilmemiştir. Bu, esasen kanuni bir suçtur da. Birçok aıle reisinin çoluk çocuğunu da toplayarak, fi- lânca partiye oy vermeye gıttıgı de bir hakikattir ama bu, aile re- ısının tazyıkı ile değil aile efradı- nın gönül rızası İle olmaktadır. Se- bep, ıl deki ka' dınların sıyasetle kâfi derecede ilgilenmemiş veya- hut aile reisinin bu ko nudakı bil- gisinin kendilerini tesir altında bı- rakmış olmasından İleri gelmekte- dir ki, bu pek de kabul edilmiyecek birşey değildir. En ileri cemiyet- lerde dahi hazan kadının siyasete ilgisiz kaldığı görülmektedir. Bu- nun için o memleketlerde dernek- ler kurulmakta, kadınların siyaset- le meşgul olmalarını sağlamak için türlü gayretler sarf edilmektedir. Bizim bir de köy dâvamız var: Belki Ayşe oyunu, Mehmedin ar- zusuna göre kullanıyor ama, Meh- medin siyasi kanaati köy ağasının sıyası kanaatine bağlı olduğuna göre, köyde bu konuda bambaşka faktorlerın rol oynadığını düşüne- biliriz. 1957 seçimleri, köylü kadının oyunu kullanma hususunda bir hayli terakki ettiğini — göstermiş- tir. Inkılaplarımızın bu sahaya ge- tirdiği müsavat fikri bizce en çok hazmedilen inkılâp hamlelerinden biri olmuştur. Bundan sonra yapı- lacak sey, kadınlarımızı memleket meseleleri ile ilgilenmeye, memle- ket menfaatlerini tıpkı evlerinin menfaati gibi düşünmeye teşvik etmektir ki, bunun en tabit bir te- zahürü siyasetle ilgilenmek, si- yasi —görüşlere sahip — olmaktır. Kadının siyasi kanaat sahibi olma- nın, evde erkeğin aile reıslıgını haleldar edebılecegını zannetmiyo- . Kadından beklenen yumuşak lık ve anlayış aile münasebetlerini tanzim hususundadır, esasa değil, Usule aittir. Şahsiyetini muhafaza eden kanaat sahibi kadın, hem ko- cası tarafından, hem cemiyet ta- rafından daha Ççok takdir edilir. Memleketimizin ileri ve geri ham- leler arasında bocaladığı bır devir- de, kadın haklarının kullanılması konusunda en ha zleri dahi faydalı bulmak mumkun değildir. tirilmiş şekerle beraber çarpılmış yu- murta akı ile yapmıştı Böylece ma- liyet çok düşüyordu. Perihan Uzel de bir elektrikli ıskara kazandı. İmtiha- na girmiş gibi heyecan duyduğunu söyleyen İltekin Birol mikrofon başı- na çağırıldığı zaman çocuk gibi se- vinmişti.. Kazandığı beyaz — bluzluk nefisti ama, doğrusu — "kazanmak" hepsinden hoştu. Espriler yaparak, hediyeleri veren Nazlı Tlabar tesel- AKİS, 19 NİSAN 1958