S I Sophia Loren Cazibe bombası Sophia Loren Hollywood'da e kinci Dünya Harbinin sonunda Hollywood'un üzüntüsü sadece te- levizyon rekabeti, katolik sansürü, A- merikan Aleyhtarı Faaliyetleri Tan- kik Komısyonu, senaryo buhranı gibi memleket içi meselelerden ileri gel- miyordu. Avrupada milli sinemaların büyük bir canlılıkla kalkınmaları Hollywood'un dış pazarlardaki eski üstünlüğünü kaybettirmişti. Bu mil- H sinemaların başında İtalya geliyor- du. Hollywood önce neorealist film- lerin başarısıyla karşılaştı. Bu hadi- senin yarattığı şaşkınlıgı Produktor- ler Bırlıgınn Baş Mr. Eri Johnston küçümser ıfadeler altında "Neorealızm nıı, çok basit. Kamera- nın önüne kirli bir objektif takıyor 3 lar"- gizlemeğe çalışmıştı. Bunun dından daha buyuk bir tehlike ortaya çıktı: İtalyan "cinsiyet bombaları" "Roma Açık Şehir", mevzu kıtlıgı, realist' tutum imkânsızlığı içinde çır- pınan Hollywood'u nasıl sarsmışsa, Silvano Mangano'nun cinsi cazibesi- nin ustalıkla kullanıldıgı "Acı Pi- rinç" de, katolik sansürünün "hadım - laştırdığı" Amerikan filmlerinden bı- kan seyirciyi o kadar heyecanlandıı'ı- yordu. Hollywood'un bu iki âdi se karşısındakı tepkisi, Time mecmu- asının İtalyan yıldızlarına ayrılan u- zunca bir yazısında açığa vuruldu. Ya- zar İtalyan sınemasını, Italyan yıl- dızlarının başarı yahut başarısızlığı- nı bir yana bırıkıyor yıldızların hu- 30 N E MA susi hayatlarına dair hıkayeler altla- tıyor, — vücutlarınd bazı usurlar "keşfediyor", sefahat alemlerıne düş- kunluklerınden bahsediyordu. Bu a- rada İtalyan sinemasının can çekişti- ğini belirtmekte_n de geri kalmıyordu. Bunun üzerine İtalyan mecmuası Og- gi, adı geçen yıldızların verdikleri cevapları yayınladı. İtalyan yıldızla- rı hususi hayatlarının ele alınışından dolayı ateş püskürürlerken bir yan- dan da Hollywood filmlerindeki cinsi- yet anlayışıyla alay ediyorlardı. Hol- İywood ile Cine-Citta arasında bir Ama Holly- soğuk harb başlamıştı. -cod taktik değiştirmekte gecikme- di. Önce co- productıonlarla Cine-Clt- ta'ya yerleşmeğe ladı, sonra da Italyan yıldızlarını Hollywo d'a çek- meğe çalıştı. Alida Valli, Maria Pio- rangeli ile kızkardeşi Maria Alberg- hetti, Rossana Podesta, Arma Mag- nani daveti kabul edenler arasınday- dı. Soğuk harbi takibeden bu müta- rekeden sonra şimdi durumun haki ki bir sulha dönmek üzere olduğu an- laşılıyor; zira cinsiyet bombalarının en meşhurlarından biri olan Sophia Loren'in paramount'la ü yıllık bir mukavele imzaladığı bildirilmektedir. Bu, Hollywood'ta ilk defa çalışacak yabancı bir artiste nadiren yapılan çok avantajlı bir anlaşmadır Sophia Loren Amerikalı sinemacı- ların tamamiyle yabancısı sayılmaz, geçen yıldan beri üç Amerikalı re_ıı- sörle beraber çalışıyordu. a üç film de İtalyan-Amerikan co-prodpc- tion'u olup hepsi Amerika dışında çevrilmişti. Sophia Loren'in ilk A- merikalı rejisörü Jean Negulesco idi. Negulesco geçen yıl, — Yunanistanda "Boy on a Dolphin - Yunus Balığı Sır- tındaki Çocuk" filmini çevirirken Tâ- tin tipinde bir artist arıyordu. — Ak- lına ilk gelen Sophia Loren değıl onun büyük rakibi Gina — Lollobrigida idi. Daha sonra Ava Gardner'i angaje et- meği düşünen rejisör, İtaly 'da Sop- hia Loren'le bir komedi çeviren Char- les Boyer'in tavsiyesine uyarak onda karar kıldı. — Böylece Yunanıstanda Alan Ladd ve Clifton Webb'in yanın- da rol alan İtalyan dilberi bu filmin tamamlanmasından sonra bu defa İs- panya'ya giderek Stanley Kramer'in çevirdiği "The Pride and the Passi- on-Gurur ve İhtiras" filminde Cary Grant ve Frank Sinatra ile çalıştı. Bu yılın başında da Henr. way'in idaresinde "Legend of the Lost-Kayıplar Efsanesi" — filmindeki Arap kızı rolünü oynamak için Lifo- yaya gıtmıştı Paramount'un teklifi- ni, filmin iç sahnelerini çevirmek ü- zere Romaya döndüğü vakit aldı. Önümüzdeki ay Hollywooda gıde- cek olan Sophia orada ü lm çevi- recektir. Bunlardan ilki, tanınmış pi- yes yazarı Eugene O'Neil'in "Desire ÜUnder the Elms-Karaağaçlar Altın- da" eserinden adapte edilen ve rejisör Delbert Mann'ın çevireceği filmdir. Şimdiye kadarki tecrübeler Holly- wood'tan Avrupaya göç eden artist- lerin aksine Avrupadan Hollywood'a gidenlerin pek de başarı kazanama- dıklarını gösteriyordu. Rossana Po- desta, Pierangeli, Alida Valli Holly- wood'ta öbür Amerikalı yıldızlardan farklı bir çıkaramamışlardı. Yalnız Anna Magnani "Rose Tattoo- Dövme Gül"de büyük bir başarı ka- zanmış, üstelik bir de Oscar almıştı. Ama Magnani Hollywobd' tan nefret ettiğini ve oraya ancak "ikinci bir Tennessee 'Williams aryosunun ha- tırı. için" gıdehılecegını söylüyordu. Sophıa Lorene gelince, Hollywood'- e hiçim bir kılığa sokacağı şımdıden kestirilemezdi. Her halde bı- linen taraf, onun bir Magnani olma- dığı idi. Filmler "Sonsuz Aşk" avaşın arifesinde, yaklaşan büyük felâketin ağırlığı hissedilmeğe baş- ladığı yıllarda Fransız sinemasında bir kotumser filmler salgını başlamış- tı. Sosyal ve siyasal emnıyetsızlık İs- tıkbale şüphe ile bakan sinemacıların eserlerinde derin izler bırakıyordu Bu cereyanın en kuvvetli mümessili olan rejisör Marcel Carne, senaryola- rını şair Jacgues Prevert'in yazdıgı "Ouais des Brumes-Sisler ıhtımı" ve "Le Jour se leve-Son Ümit" ile Fransız "kara film"lerinin en kuvvet- li iki örneğini vermıştı Cemiyetin dı- şına itilmiş, buna rağmen orada tu- tunmağa çalışan asker kaçakları, fa- hışeler, gangsterlerin hikâyesi şiirle gerçeği birleştiren bir tutumla ele alı - nıyordu. Ümitle umıtsızlıgın, kötülerle iyilerin çarpıştığı çoğu melodramlık mevzular Carne-prevert elınde kuv- vetli bir trajedi haline geçmekteydi. Françoise Arnoul Hem, güzellik, hem sanat.. AKİS, 30 MART 1957