29 Aralık 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 20

29 Aralık 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 20
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BASIN. Halim Alyot kulak vereceğim "Daha iyi efendim” olan kısmında, insanı ürpertecek hiç- birşey yokttu. Seçimler yapıldı, D.P. kazandı. Mücadeleye, "bağımsız aday" olarak katılan Halim Alyot milletvekili ola- madı İktidar, 1954. temizligi arasın- da bu söz dinlem eyen adam asın- Yaym ye Turizm m Mü ü ola- rak tutmaya hıç nıyetlı degıldı Ta- lihsiz adayı, gözden düşmüş yüksek memurların bir nevi istirahatgâhı o- lan Başbakanlık Murakabe Heyetine buyur ettiler. Boşalan yerini de, ki- me teklif ettiler bilir misiniz? Alyo— tun mücâdele arkadaşı Muammer Baykana! "Çanakkalenin Amerika- dan dönen evlâdı" bu vazıfeyı kabul— den geri kalmadı. Böylece Halim Al- yota, tür ibret dersi verilmiş oluyor— du. Aradan geçen iki bucuk senenin sonunda bir gün Muammer Baykan, kendisine Murakabe — Heyetinde bır yer teklifiyle karşılaşıverdı Aman Ne oluyordu? "Sen ben lâ sın" sözleri kulaklarında çınlıyordu Üstelik iki bucuk sene boyunca Ba- sın, Yayın veya Turizm — sahasında parlak -ne de parlak olmayan bir başarı kazanmamıştı ama, rinin arzularına daima uymaya gay- ret etmemiş miydi? Şimdi, niçin be- denilmiyor, niçin istenmiyordu ? Muammer Baykan Devlet Bakanı Emin Kalafatın sempatisine mazhar olmadığını biliyordu. İki Çanakkale adayı arasında bir münaferet daima sürüp gitmişti. Demek mücadeleyi Kalafat kazanıyordu. Muammer Bay- kana- ise, eşyalarım toplayıp Umum Mudurluk odasından gitmek kalıyor- du. Çanakkaleye dönecek, oradaki a- razisinin başına geçecektı Kendisini 20 Muammer Baykan Fani - dünya! mahalli politikaya vereceği anlaşılı- yordu. Ama ihtimal, ki unuttuğu bir husus vardı. 1954de Muammer Bay- kan "Çanakkalenin Amerikadan dö- nen okumuş evlâdı" idi. 1957'nin ba- şında ise taşıdığı sıfat "Ankaradan atlatılmış memur"dan ibaretti ve bu- nun bir handikap olduğunda zerrece şüphe yoku. uammer Baykanın acısı bundan ibaret kalmadı. İktidar ondan boşa- lan yere eski dostu Halim Alyotu ge- tirdi. Tâyinin manâsı ve kastı orta- daydı. Bu haftanın başında Pazarte- i gü kavuşmuş- olan rafçılara, mütebessim poz veriyordu. Muammer Baykanın gidişi gelişi gibi olmuştu ama Hailm Alyotun gelişi- nin gidişi gibi olduğunu: söylemek hakikaten zor, sak. zordu. Polonya Hür basın Polon- Bundan iki ay kadar önce, yada buhran had safhaya girdiği gunlerde, Moskovanın Pravda'sı Po- lonya basınını tenkit etmekle meşgul oluyordu, hem de çok ağır bir dille.. Polonya basınının suçu, sosyalist re- jimin temellerini tahrip etmekti. Pravda'nın sütunları bu "tahripkâr neşriyat'tan alınmışı örneklerle do- luydu. Makale, Rus anlayışıyla bası- nın rolünün ne olduğunu İizah eden şu cümleyle son buluyordu: "Vazife- si halk cumhuriyeti nizamını kuvvet- lendirmekten ibaret olan basın, şim- di sosyalist nizamı sarsan, itimatsız- lık yaratan makaleler neşretmekte- ir. Yabancı ideolojilerden aktarıl- mış zehirler, çalışan insanların kafa- larına akıtılmaktadır." Pravda, Rusçada “"hakikat"ın ne manâya geldiğini gösteren yeni bir misal veriyordu. Maamafih Polonya başım, hakikaten şimdiye kadar Rus- yada görülmemiş tarzda yazılar neş- rediyordu. Hattâ Polonyalı komünist liderlerin düşünüş tarzı bile Kremlin- dekilerinden farklıydı. Başbakan Cyrankiewicz, parlâmento — önünde şöyle konuşmuştu: "Hakikaten de- mokrat bir siyasi hayat kaliteli, cü- retkâr ve zeki bir asın | mevcut ol- madıkça mümkün olmaz" Basına müdahale usyanın Pravda'sı Polonyadaki hürriyetten korkarken, Polonyalı gazeteciler de sansürün aşırı müdaha- lesinden şikâyet ediyorlardı. Basım kontrolle vazifeli "Milli Ofis"in hak- sız ve yersiz müdahaleleri Gazeteci- ler Cemiyeti tarafından tenkit olunu- yordu. Sansürün faaliyetini kontrol edecek bir komisyonun kurulması İs- teniyordu. Komisyonda gayet tabii basın temsilcileri de — bulunmalıydı. Sansüre karşı cephe almak komünist memleketlerde ilk defa görülen bir şeydi. ' Bir mukayese Poznan hâdiselerinin duruşması, Po lonya basınının Demir Perde geri- sindeki diğer basından ne kadar fark- lı bir kale geldiğini gösterdi. Polon- ya gazeteleri davadan gayet teferru- atlı, objektif röportajlar vermişler— di. Buna rağmen Polonyalı gazetecı— ler memnun değillerdi. Poznan'ın iki gazetesinden biri olan Glos Wielko- polski suçlulardan Birinin savunma- sını “resmi versiyonca göre vermek zorunda kaldığı için okuyucularından özür diliyerek şöyle diyordu: "Savun- manın sansürsüz neşrim mümkün kı- lacak kadar hürriyet, Polonyada he- nüz mevcut değildin." Maamafih diğer komünist mem- leketler bu duruma gelememişlerdi. Meselâ Doğu Almanya basım Poz- nan haberlerinde aslan payım savcı- nın ithamlarına ayırmıştı. Nues De- utschland, savcının süslerini naklet- tikten sonra, savunmaya tek bir cümle ayırıyordu "Savcıdan sonra söz müdafaaya verildi". Çekoslovakyada sadece resmi a- jans C.T.K.'nın savcının ithamların- dan bahseden kısa haberleri neşredi- liyordu. Romanya ve Bulgaristanda da durum farklı değildi. Yugoslav basım bile, Poznan hadiseleri duruş- ması hakkında pek cömert davrana- mamıştı. mir Perde dışında kalan bir başka memleketin basım da Poznan davasına fazla yer vermekten sakın- ı: İspanya!. Komünist düşmanı Pranco'nun memleketinde de Poznan duruşması kısaca bildirildi. Herhalde “halkı heyecana düşürücü haberler' vermekten korkuluyordu. AKİS, 29 ARALIK 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: