BASIN. Halim Alyot kulak vereceğim "Daha iyi efendim” olan kısmında, insanı ürpertecek hiç- birşey yokttu. Seçimler yapıldı, D.P. kazandı. Mücadeleye, "bağımsız aday" olarak katılan Halim Alyot milletvekili ola- madı İktidar, 1954. temizligi arasın- da bu söz dinlem eyen adam asın- Yaym ye Turizm m Mü ü ola- rak tutmaya hıç nıyetlı degıldı Ta- lihsiz adayı, gözden düşmüş yüksek memurların bir nevi istirahatgâhı o- lan Başbakanlık Murakabe Heyetine buyur ettiler. Boşalan yerini de, ki- me teklif ettiler bilir misiniz? Alyo— tun mücâdele arkadaşı Muammer Baykana! "Çanakkalenin Amerika- dan dönen evlâdı" bu vazıfeyı kabul— den geri kalmadı. Böylece Halim Al- yota, tür ibret dersi verilmiş oluyor— du. Aradan geçen iki bucuk senenin sonunda bir gün Muammer Baykan, kendisine Murakabe — Heyetinde bır yer teklifiyle karşılaşıverdı Aman Ne oluyordu? "Sen ben lâ sın" sözleri kulaklarında çınlıyordu Üstelik iki bucuk sene boyunca Ba- sın, Yayın veya Turizm — sahasında parlak -ne de parlak olmayan bir başarı kazanmamıştı ama, rinin arzularına daima uymaya gay- ret etmemiş miydi? Şimdi, niçin be- denilmiyor, niçin istenmiyordu ? Muammer Baykan Devlet Bakanı Emin Kalafatın sempatisine mazhar olmadığını biliyordu. İki Çanakkale adayı arasında bir münaferet daima sürüp gitmişti. Demek mücadeleyi Kalafat kazanıyordu. Muammer Bay- kana- ise, eşyalarım toplayıp Umum Mudurluk odasından gitmek kalıyor- du. Çanakkaleye dönecek, oradaki a- razisinin başına geçecektı Kendisini 20 Muammer Baykan Fani - dünya! mahalli politikaya vereceği anlaşılı- yordu. Ama ihtimal, ki unuttuğu bir husus vardı. 1954de Muammer Bay- kan "Çanakkalenin Amerikadan dö- nen okumuş evlâdı" idi. 1957'nin ba- şında ise taşıdığı sıfat "Ankaradan atlatılmış memur"dan ibaretti ve bu- nun bir handikap olduğunda zerrece şüphe yoku. uammer Baykanın acısı bundan ibaret kalmadı. İktidar ondan boşa- lan yere eski dostu Halim Alyotu ge- tirdi. Tâyinin manâsı ve kastı orta- daydı. Bu haftanın başında Pazarte- i gü kavuşmuş- olan rafçılara, mütebessim poz veriyordu. Muammer Baykanın gidişi gelişi gibi olmuştu ama Hailm Alyotun gelişi- nin gidişi gibi olduğunu: söylemek hakikaten zor, sak. zordu. Polonya Hür basın Polon- Bundan iki ay kadar önce, yada buhran had safhaya girdiği gunlerde, Moskovanın Pravda'sı Po- lonya basınını tenkit etmekle meşgul oluyordu, hem de çok ağır bir dille.. Polonya basınının suçu, sosyalist re- jimin temellerini tahrip etmekti. Pravda'nın sütunları bu "tahripkâr neşriyat'tan alınmışı örneklerle do- luydu. Makale, Rus anlayışıyla bası- nın rolünün ne olduğunu İizah eden şu cümleyle son buluyordu: "Vazife- si halk cumhuriyeti nizamını kuvvet- lendirmekten ibaret olan basın, şim- di sosyalist nizamı sarsan, itimatsız- lık yaratan makaleler neşretmekte- ir. Yabancı ideolojilerden aktarıl- mış zehirler, çalışan insanların kafa- larına akıtılmaktadır." Pravda, Rusçada “"hakikat"ın ne manâya geldiğini gösteren yeni bir misal veriyordu. Maamafih Polonya başım, hakikaten şimdiye kadar Rus- yada görülmemiş tarzda yazılar neş- rediyordu. Hattâ Polonyalı komünist liderlerin düşünüş tarzı bile Kremlin- dekilerinden farklıydı. Başbakan Cyrankiewicz, parlâmento — önünde şöyle konuşmuştu: "Hakikaten de- mokrat bir siyasi hayat kaliteli, cü- retkâr ve zeki bir asın | mevcut ol- madıkça mümkün olmaz" Basına müdahale usyanın Pravda'sı Polonyadaki hürriyetten korkarken, Polonyalı gazeteciler de sansürün aşırı müdaha- lesinden şikâyet ediyorlardı. Basım kontrolle vazifeli "Milli Ofis"in hak- sız ve yersiz müdahaleleri Gazeteci- ler Cemiyeti tarafından tenkit olunu- yordu. Sansürün faaliyetini kontrol edecek bir komisyonun kurulması İs- teniyordu. Komisyonda gayet tabii basın temsilcileri de — bulunmalıydı. Sansüre karşı cephe almak komünist memleketlerde ilk defa görülen bir şeydi. ' Bir mukayese Poznan hâdiselerinin duruşması, Po lonya basınının Demir Perde geri- sindeki diğer basından ne kadar fark- lı bir kale geldiğini gösterdi. Polon- ya gazeteleri davadan gayet teferru- atlı, objektif röportajlar vermişler— di. Buna rağmen Polonyalı gazetecı— ler memnun değillerdi. Poznan'ın iki gazetesinden biri olan Glos Wielko- polski suçlulardan Birinin savunma- sını “resmi versiyonca göre vermek zorunda kaldığı için okuyucularından özür diliyerek şöyle diyordu: "Savun- manın sansürsüz neşrim mümkün kı- lacak kadar hürriyet, Polonyada he- nüz mevcut değildin." Maamafih diğer komünist mem- leketler bu duruma gelememişlerdi. Meselâ Doğu Almanya basım Poz- nan haberlerinde aslan payım savcı- nın ithamlarına ayırmıştı. Nues De- utschland, savcının süslerini naklet- tikten sonra, savunmaya tek bir cümle ayırıyordu "Savcıdan sonra söz müdafaaya verildi". Çekoslovakyada sadece resmi a- jans C.T.K.'nın savcının ithamların- dan bahseden kısa haberleri neşredi- liyordu. Romanya ve Bulgaristanda da durum farklı değildi. Yugoslav basım bile, Poznan hadiseleri duruş- ması hakkında pek cömert davrana- mamıştı. mir Perde dışında kalan bir başka memleketin basım da Poznan davasına fazla yer vermekten sakın- ı: İspanya!. Komünist düşmanı Pranco'nun memleketinde de Poznan duruşması kısaca bildirildi. Herhalde “halkı heyecana düşürücü haberler' vermekten korkuluyordu. AKİS, 29 ARALIK 1956