— Artık tarihi sıfatını çoktan hak dolayısıyla daha "son etmiş bir emektar adalet huzurunda bir defa söz"'ümü söylemek vaziyetinde bulu- nuyorum. Ta ki seneden beri şu iddia makamı ve şu müdahil — vekili mevkiim işgal eden degışık şahıslar şimdi sizin oturduğunuz yerden gelip geçen bütün hakimlere bıkmadan u- sanmadan, mütemadiyen bir tek ta- lepte bulundular: Bu adamı hapsedi- hapsedi 12' Bunun son İr . hiç bir şey meden ezeli arzularını tekrarladılar, -'tecziyesini istiyoruz" dediler. Fakat içte karşınızdayım mahpus deği- lim, iki sene bir kenara, taleplerını yirmi iki sene de huzurunuza getir seler meramlarına kavuşamayacak— lar, beni hapsettırmeye muvaffak ola- mayacaklardır kanunlar yürürlüğe ya işgal ettiğiniz muk ddes kursuye SİZ- ler gibi hakimler değil, hukuk anla- bu olan, taraf tutmaktan çe- ini medarı iftihar di— eden, bir p rtinin o0 li ulun vere eklerı hükmü huzurlarına gelenın suçu ye- rine şahsiyeti ile tâyin ettiklerini 1- fadeden irkilmeyecek kadar hınçlı, insanlar yerleşsin. Zira reis beyfendi ben masumum ve o kadar masumum u her talep vukuunda, hem de riyazi delilleriyle ispata muktedirim. Nitekim biraz sonra herkes bunu tes- lim edecektir. bulunma- müsamahaya içimde uk- ifade et- Yalnız huzuru adalette nın sanıklara sağladığı sığınarak tam iki senedir, te olan bir hususu bugün AKİS, 20 EKİM 1956 Metin Toker Mahkemede Delilli — sanık mek isterim. Her seferinde masumi- yetimin ispatı benden beklendi; hal- buki beni evke- i yalvarırım, artık bu sonuncusu olsun Herkesin bilmesini isterim ki bu müdafaam değildir. Müda- bilgilerinden faydalanmak fır- satını kaçırmazdım. Fakat onlar hu- kuki bakımdan söylenebilecek her şe- yi. Söylediler; geriye bir şey kalmadı. Düşününüz ki huzurunuzda, dâvanın bu yeni safhasında, — karşı taraf avu- katlarının bütün — iddiaları, delilleri, mesnetleri, mucip sebepleri, talepleri iki basit kelimecikten ibaret kalmış- tır: Tecziyesini istiyoruz! Hâl bu o- lunca, ortada hukuki mesele kalır mı? Hukuki safhası, kanaatimce, yüksek mahkemenizin beraat kararı verdiği gün kapanan bu dâvada şimdi bulunacağım maruzatı 1lütfen, hak- kında söylenecek “"tecziyesini İ ruz" dan başka lâf bulunmayan bir sanığın son sözü olarak kabul buyu- runuz. Kendim! ne müdâfaa edeyim reis beyfendi; söyler misiniz, neye — karşı müdafaa edeyim ? Bir insanın kendi- sini müdafaa edebilmesi için hiç ol- mazsa isnat olunan kabahatin mahi- yetini, şeklini, şemailini bilmesi ge- rekmez mi? Ben bu dâvanın başından beri çırpınıp, durdum; "hiç o bunu söyleyin" diye rica ettim ğım tek cevap hapsedılmelısın ol- du. Hepsi o kadar.. Evet kendimi — müdafaa etmeyece- ğim. Eğer müdafaa edecek olsaydım huzurunuza gele gide öğrendiğim u- sullerinize uyarak şu davanın bır kü- çük takdimi, daha dogrusu bulunduğumuz şartlar göz tutulursa bir kısa tarihçesini dım ve derdim ki Her şey 24 Kasım 1954 tarihli çar- şamba günü — başladı. O gün nkara savcılığına çagırıldım ve cısı Nuri Süer ifademin Ö i asım yapar- bas av- alınacağını 1954 çar- di: "Akis mecmuasının 2 Eki Kasım tarıhlı sayılarında Devlet Ba- kanı D rrem Sa - mumaileyhin öhretine zarar verecek riyatta bulunmak". O gün yedi yazı- dan dolayı ifadem alındı. Yüksek mahkemenizin huzuruna ilk defa olarak 9 Aralık 1954 per- şembe günü çıktım. Savcılıgın ilk id- diası okundu; bır d şklık yoktu. S aynı kalmıştı de, hangi cümlelerinde itibâr kıracak, şöhrete Zzarar ver cek hususlar gö- ründüğünü imdi bana bil sordu Ş mahkemede, şu ıddıa makamını 1şgal eden basın savcısı tarafından veri- len ve zabta geçen cevabı dinleyiniz: "Suç konusu — olduğu ileri sürülen nüshalardaki yazılar açıkça galiz ve 5