EDEBİYAT Şairler "Ölüm herkesin başında" Geçen haftanın — sonunda Viyana hastahanelerinden birinde bir şa- ir öldü. Ölen yeni Türk şiirinin en büyük şaırlerınden birisi idi: Cahit Sıtkı Tar Haber, aynı gün şairin kardeşi ta- rafından Ankaradaki eniştesine te- lefonla bildirilmiş ve kısa bir zaman- da sanat çevrelerinde yayılmıştı. Bü- tün dudaklarda şairin bir mısraı do- laşıyordu: "Neylersin, ölüm herkesin başında" 1910 yılında Diyarbakırda dünyaya gelen Cahit Sıtkı Tarancı Galatasa- ray Lisesinde okumuş, Fransız şair- lerinden Boudlaire'in havasını Türki- yeye getirmiş, melankolik mizacı ile bu havanın Türkiyedeki en kuvvetli mümessili olmuştu. İlk kitabı, 1932 de yayınlanan "Ümrümde Süküt" idi. Bir müddet Mülkiyede okuyan şair tahsilini tamamlamak üzere Parise gidip Science Politigue'e — kaydolun- du. Fakat Almanların Paris'i işgal etmeleri üzerine geri döndü. Öğret- menlik, muharrirlik yaptı. En sonun- da da Çalışma Bakanlıgına mütercim olarak girdi. 1946 yılında C.H.P. şiir mükâfatını "Otuzbeşyaş" adlı i . Aynı yıl, aynı adı ikinci şiir kitabı da pıyasaya Son kitabı "Düşten Güzel" adını ta- şıyordu. Birden gelen bir felç, şâiri uzun za- mandır zaten dünyadan ayırmış gibi idi. Bundan bir ay önce belki iyileşir umıdı ile tedavi edilmek üzere Viya- na'ya gönderilmişti. İşte geçen hafta- nın sonunda gelen haberler onun felç- ten değil de zatülcenpten öldüğünü haber veriyordu. Uzun zamandır ha- reketsiz yatan şairin ciğerlerinde top- lanan su, onu hayattan büsbütün u- Zaklaştırmıştı. Böylece Türk edebiyatının yata nesli, Orhan Teli ve Sait Faik'ten sonra bir üçüncü rüknünü daha kay- betmiş oluyordu. Fransa "Susmamak vazifemdir!" eçen haftanın başında, her yıl ol- duğu gibi bu,sene de Fransanın Medan şehrinde Emile Zola'nın ölüm yıldönümü münasebetiyle bir tören yapıldı. Zola'yı sevenler, Fransanın her tarafından akın akın Medan'a geldiler. Bu sene "edebi hac ziyareti" ne Mendes-France riyaset etti. Eski başbakanın Zola hakkındaki konuş- ması buyuk alaka uyandırdı. Mendes- France de "Çok acı çeken çok çalışan bir a- dam.. Bütün hayatı boyunca hakika- tin peşinde koştu!". İşte Zola kendi- nı böyle tarif ediyordu. Kızı onun için "Hakikata bir ilâh gıbı tapardı" di- yor, Freud ise ona "bir hakikat mu- taassıbı" adım veriyordu. AKİS, 20 EKİM 1956 Emile Zola "Hakikat mutaassıbı” Hakikati veya adaleti müdafaa et- mek biribirine çok yakın — şeylerdir. Zola bütün ruhuyla, bütün kuvvetiy- le adaletsizlikle mücadele etmek için ortaya atıldı. Yarattığı kahramanla- rın psikolojileriyle, fert olarak aki- betleriyle pek ilgilenmedi. Zola'nın daha çok üzerinde durduğu nokta in- san grupları ve onların içtimai mu- hitleri, yaşadıkları müşterek mace- ralardı - grevler, modern hayat, ma- den ocağı vesaire.. -. Eserlerinde iş- çiler karınca gibi kaynaşır.. Zolanın dediği gibi Balzac'ta hiç işçi yoktur. na çabucak sosyalist adım taktılar. Zola 1876'da "L'Assamoir"in neşrin- den sonra buna cevap verdi: "Sırtıma yapıştırdığınız etiketi kabul etmiyo- rum. Ben lâkabsız, sadece bir roman- cı kalmak meramındayım Bana ille bir sıfat takmanız lazımsa, deyınız ki, ben natüralist bir romancıyım.. Boylece Zola, kendine rehber olarak münhasıran hakikati tanıma azmini Mecmiünülarına abone kayıtİnrı buşlamıştır. 20 kuruşluk pulla kalalağ İnleyiniz, AMERİKAN NEŞRİYATI BUÜROSU, Dept. #-A PK 6ö Vekiletler, Ankuara " ifade etmişti. Fakat eserlerindeki ha- kikat hadise yarattığından ve babasın dan gördüğünün ötesinde bir şey olabi leceğini düşünmiyenlerin esasen pak olmayan vicdanlarını daha da ağırlaştırdığından Zola'ya karşı hü- cuma geçmekte vakit kaybedilmedi. Zola iftiraya, tahkirlere, tehditlere pervasızca karşı koydu. Dahi sonra- ları "Yuha'lar arasında neş'e içinde yürümesini bilmeli" diye yazdı. Per- vasızlığına şaşanlara — "Cesaretimin kaynağı merhametimdir" cevabını verdi. "Benim vazifem konuşmaktır. Başkalarının suç ortağı olmak iste- miyorum. Susarsam, — gecelerim ka- buslarla dolacak" diyordu. "İtham ediyorum!" Dreyfus dosyasını gözden geçirdiği aman Zola, bir masumiyetin mahkum edildiğine kanaat getirmiş- Kanuni bir karara karşı cephe al- makta zerrece tereddüd göstermedi. Mücadelede ismini, nüfuzunu, şöhret ve şerefini kaybetmek tehlıkesı onu bir an olsun duraklatm, Gözlerimizi, — fırtına ya gogus ger- mek için çalışma masasını terkede şu mahcup adama çevirelim: Müdahelesinin eski kinleri uyandı- racağını ve yeni kinleri tahrik ede- ceğini çok iyi biliyordu. Fakat tered- düd etmedi. Esterhazy'nin beraatinden iki gün sonra - 11 Ocak 1898 - L'Au- rore gazetesi Zola'nın meşhur maka- lesi "İtham Ediyorum!"u neşredi- yordu. Zola, "Cumhurbaşkanına hi- taben yazılan bu mektup, bir çığlık gibi çıktı benden.. Bu çiğliğin atıl- masını Clemenceau cesaretlendirdi. Mektubun başlıgım o buldu ve gaze- tesinde neşretti" diyordu. Clemen- ceau, ayni zamanda Basın Kanunu- nun nasıl çalıştığını da Zola'ya izah etmeyi unutmamıştı. Zola yaptığının neye mal olabileceğini çok iyi biliyor- du: Adli takibat. Asliyı h kemesi, rar.. Fakat ne yapılırsa yapılsın, eninde sonunda Dreyfus dosyası tekrar ele alınacaktı. Zola, "Benim jestini, sade- ce hakikatin ve adaletin yerini bul- masını çabuklaştıracak ihtilâlci bir çareden ibarettir" diyordu Divanın başlamasından önce avukat Labo- ri'ye "Beni müdafaa etmeyiniz. Sa- dece Dreyfüs'ün mahkümiyeti ve Es- terhazy'nin beraatına biraz daha ay- dınlık getirmeye çalışınız" demişti. Mendes-France sözlerini şöyle bi- tird' mahkümiyet Ve bir sürü za- "“Bu büyük vatandaşın oynadıgı rolü kim 1nkar edebilir? Dreyfus m selesinde tarih hükmünü verdi: Son— radan gelen nesillerin indinde — Zola galip Maamafîh aldanmıyalım. — Dreyfus meselesi - nefret uyandırıcı bir tertip neticesinde bir subayın haksız yete mahkümiyeti - kapanmış, fakat me- sele halen halledilmemiştir. İki insan ve site anlayışı arasındaki muhare- beye, temel siyasi tercih etrafındaki kavgaya işaret etmek istiyorum. Bu çarpışmanın hergün şahidiyiz, dai- ma taraflardan biriyiz ve bazan da kurbanıyız". 3İ