Yıkma faahyetı Başlangıç hızlı liyordu. Köyde yarı aç yarı tok - yarı tok demek bile bazan fazladır - sü- rünmektense şehirde bir iş, hamallık gribi de olsa, rastgele bir iş bularak geçımını saglamaga çalışan insanlar, fert olarak, gecekondu meselesinin sorumlusu olamazlardı. Gecekondu sadece sutlarında bir yük taşımaktan başka ihtisası olma- yan kimselerin rağbet ettikleri bir mesken şekli değildi. Fabrikaları dol- duran işçilerin, birtakım esnafın, ba- zı devlet memur ve hizmetlilerin yu- vaları gecekondulardı. — Enflâsyonun ağır yükü altında ezilen az ve sabit gelirli bu vatandaşlar ancak gecekon- arda barınabiliyorlardı. 200 lira aylıkta bir memurluğa kaç kişinin birden talip oldukları gözden nasıl kaçardı? 200 lira civarında geliri o- an bir kimse bunun 100 lirasını iki odalı bir eve verebilir miydi ? Gece- kondu hadisesinin sebebleri uzerınde hiç durmadan, onların içinde yaşa- mağa çalışanları sorumlu gosterme— ğe çalışmak iktidar, sözcüsü bir ga- zete için, en azından sorumluluk duygusundan mahrumıyetı ifade e- Üstelik gecekondu faciasından şi- kâyet etmek için iktidar partisi ga- zete çok geç kalmış, şikâyetçi olmak hakkını kaybetmişti. Demokrat Par- ti işbaşına geldiği zaman gene bir ge- cekondu —meselesi vardı. "Modern Türk şehirciliğini tehdit eden bu â- fetle" mücadele etmek şurada dursun o sunanlar, hattâ son haftalara ka- dar gecekondulara elektrik, , Otobüs tahsis etmek gıbı bele- dıyecılık hizmetlerinde şehirler ara- sında yanşa çıkılıyordu. Gecekondu- larda yaşayanlar son haftalara kadar muteber vatandaşlardı da şimdi nasıl AKİS, 20 EKİM 1956 birdenbire sanık mevkiine oturtulu- yorlardı ? V Bazı vatandaşlarla tuttukları, tut- mak sorunda kaldıkları işlerle alay etmek, gene bugünkü iktisadi duru- mu yaratan bir iktidarın sözcüsü i- çin, insafsızlıktan da fazla bir şeydı Sonra iş, işti. İyisi, fenası, maddi kımdan temizi, kirlisi olacakı Fa— kat, kanun sınırları içinde kaldıkları muddetçe hapsi temiz, hepsi şerefli idi. "Sırtında bir yük taşımaktan baş- ka bir ihtisası" olmamak, en azından, eline kalemi alıp bir gazeteye "Jâalet- İKTİSADİ VE MALİ SAHADA tâyin" yazılar yazmak gibi bir işti. Ğ satıcılıga niçin bu kadar hücum edildiği anlaşılır şey de- . Kanunlar seyyar satıcılığa izin veriyorsa vatandaş isterse çarşı, pa- zardan isterse seyyar satıcıdan mal alırdı. Sonra seyyar satıcılığın, malı müşterinin ayağına götürmenin öyle fena bir şey olmaması gerekirdi. oksa o kadar övünülerek işe başla- tılan MİGROS muessesesını kurmak mümkün olmazdı. Çünkü MİGROS malı müşterinin ayağına götüren teş- kilâtlı bir seyyar satıcıdan başka bir şey değildi. Bir kimseye, yabancısı olduğu bir belki devletin üzerine düşen bir vazi- feydi. Zafer, gecekondulara bu- ba- kımdan hücum etmekte de haklı de- ğildi. Yazının tek yıldızlı yazarının bir piyasa ekonomisinin nasıl işlediğin- den, rekabetin mânasından haberi ol- dugu şüpheli idi. Yanyana dükkânla- ayni hizmeti yapmalarım bile mahzurlu buluyordu. Halbuki piyasa, iktisadının hâkim olduğu memleket- lerde böyle bir şey sistemin işlemesi için gerekli bir şarttı. Çünkü piyasa iktisadı rekabet-esasına dayanıyordu. Rekabet halinde çalışan kimselerin ise birbirlerine hayır dua okumaya- cakları şüphesizdi. Yanyana dükkân- ların aynı hizmeti yapmak için reka- beti çok İleri götüremedikleri rejim- ler ancak iktisadi faaliyetlerin doğ- rudan doğruya devlet elinde bulundu- ğu, herkesin yapacağı işle bu iş kar- şılığında elde edeceği gelirin devlet tarafından tayin edildiği rejimlerdi. Zafer'in “gecekondu hâdisesi, ay- rıca mülkiyet nizamını ve bunun muhtelif unsurlarını bozmakta" oldu- ğunu belirtmesi karşısında insanın aklına son günlerin yıkım faaliyeti- Ankara sokaklarında boyacılar Ekmek — peşinde!,