lerden doğduğunu söylemekle cevap- landırıyordu. Mısır Dışişleri Baka- nına göre, Mısır hükümeti —Kanal- dan geçiş serbestliğinin teminat altı- na atılması için yapılacak her tür- lü görüşmelere katılmaya hazır ol- makla beraber, hıçbır surette önceden hazırlanmış ve zor uyla yürütül- mesine çalışılan hal çarelerım kabul edemezdi Amerika Birleşik Devletlerıne ge- lince, anlaşmazlığın Güvenlik K seyine getirilmesi onun tutumunda da bir değişikliğe yol açmamıştı. A- merika Birleşik Devletleri anlaşmaz- lığın başındanberi tekrar ettiği gibi, şu günlerde bir silâhlı çatışmanın vukuunu, istemiyordu. Bu ımdan her ne bahasına olursa lsun Sü- veyş anlaşmazlığına barışçı bir hal- tarzı bulunmalıydı. Üstelik bu hal tarzı bulunamazsa, sade dünya ba- rışı değil, aynı zamanda o barışın te- mel tası olan Birleşmiş Milletler teş- kilâtı da büyük bir darbe yemiş ola- cak, Süveyş, buhranına bir de Bir- leşmış Milletler buhranı katılacaktı. Bu endişe Birleşik Amerikayı büs- bütün temkinli bir tavır takınmaya zorluyordu. Birleşik Amerika tem- silcisinin geçen haftaki toplantılar sırasında en hararetli arabulucu ro- lünü yüklenmesine sebep de gene bu endişeden başka birşey değildi. Amerika bu arabuluculuk görevin- de Güvenlik Konseyinin diğer üye- leri tarafından da — destekleniyordu. Konseyın geçıcı üyelerinden Belçika, Peru üveyş anlaşmazlığı- nın barışçı yollardan ve biran önce halledilmesini arzulayan — devletlerin başında geliyorlardı. Diğer yandan kulis arkası diplomatlarından Hin- distanlı barış havarisi Krişnma Menon ile Birleşmiş Milletler Genel Sekre- Dimitri Şepilof Veto! AKİS, 20 EKİM 1956 Hürriyet Mükâfatı eçen hafta New York Times'in Gbır başyazısı Birleşik Amerika- da kanılan "Hürriyet Evi" adlı bir tesisin dağıttığı mükâfatlara tahsis edilmişti. '"Hürriyet Mükâ- fatı" adını taşıyan bu armağana, 1956 yılı için Puerto Rico demok- rasisinin başkanı Louis Marin ile yeı'ıı Filipin demokrasisinin — baş- m Ramon Magsaysay lâyık gö- rulmuşlerdı En az "Nobel mükâ- fatı kadar ehemmıyet "Hürriyet mükâfatı" efkârının meçhulüydü. Bu kaçırıl- mış bir fırsattı. Eğer Türkiye 1946'da girdiği yoldan ayrılmış ol- masaydı bu mükâfat belki de şim- di köy kahvelerinde bile bilinecek, bu yıl mükâfatı kimin kazandıgı halk efkârını uzun uzadıya meş- gul edecekti. Demokrasi hayatına girmiş di- ğer bazı memleketler bu yolda bi- zim kadar kararsız çıkmadılar ve "Hürriyet Mükâfatı'nı kazandı- ar. Meselâ bu seneki mükâfatı kazanan Filipin de, Puerto Rico da düne kadar mustemlekeydı hürriyetlerini yeni kazanmışlardı. Demokratik bir ananeleri yoktu. Kültür bakımından geriydiler, Ba- tı medeniyetinin dışında yaşamış- lardı. Iktisadiyatları ziraata da- yanıyordu. Fakat bu memleketler- de bir sürü yok arasında mevcut olan bir şey vardı: — Liderlerinin hürriyet askı.. Hürriyetsiz herşe yin kıymetsiz kalacağına, herşeyin hürriyetle mümkün olacağına 1- manlan.. Bu memleketler de iktisadi kal- kınma peşindeydiler. Bu memle- ketlerde de yollar, fabrikalar, ba- rajlar yapılıyordu. Hem de hızla.. Fakat akıllardan zerrece, tenki- di kaldırmak, şuurları baskı — al- tında tutmak geçmemişti. Filipin Cumhurbaşkanı Ma agsaysa yın bu vesileyle nutkunu Washır;gt_onda Cumhurbaşkanı son derece fakir kütlelerin hürri- yet için bir tehdit olduğu mese- lesi üzerinde duruyordu. Birleşik Amerika bu gmemleketlere ko- münizm tehlikesini önlemek için değil, medeniyetimizin sahip ol- duğu kıymetlere bir inanışın ifade- si olarak yardım etmeliydi. Bu, Amerikanın hiç bir zaman unutmaması İ1âzım — gelen bir dersti. Amerikan yardımı şartlı şurtlu verilmemeliydi. Hatta bu cemiyetlerin Amerikayı taklit et- meleri — istenmemeliydi. sadece kendi arzu ettikleri riyet"i tahakkuk ettirmek için etmelıyd Herşeyden mühim olan da hür- riyete pamuk ipliğiyle değil, — sa- mimiyetle bağlanmaktı. DÜNYADA OLUP BİTENLER Krişna Menon Havari teri Dag Hammarksjoeld de Birleş- miş Milletler binası koridorlarında dolaşıyor ve tarafları uzlaştırmaya çalışıyorlardı. Güvenlik Konseyinin ilk top- lantılarında, uzlaşma — taraflısı dev? let ve dıplomatların bu yorucu gay- retleri pek de boşa gitmiş sayıla- mazdı. Geçen haftanın ortalarına doğru, İngiltere — kudretli müttefiki Birleşik Amerikanın değişmeyen tu- tumu karşısında şimdiye kadar ısrar- la Üüzerinde durduğu prensiplerin, bazılarından fedakârlık — yapmaya uşa benziyordu. Bilindi- gı gıbı İngiltere Kanaldan geçiş serbestisinin akibetini —"sözüne. ve dostluğuna güven olmayan Nâsır'ın ellerine teslim etmemek için, şimdi- ye kadar Kanalın milletlerarası bir idare altına — konulmasını istemişti. Ancak Nâsır'ın hiçbir suretle bu şek- li kabule yanaşmayacağı anlaşılınca barışçı bir hal tarzına ulaşmak ister niyorsa, prensipten fedakârlık etmek Batıklara düşüyordu. — İngilterenin yapabileceği fedakârlık nereye — ka- dar gidebilirdi? — Hiç. şüphe yok ki şimdiye kadar böyle bir prensibin şampiyonluğunu yapan İngilterenin şimdiden sonra onu tamamen bir ke- nara kaldırıl) atması beklenemezdi. Söylendiğine göre, İngiltere, anlaş- mazlıgın barışçı yollarla çözülmesi a- maçıy idaresinin tamamen beynelmilelleştirilmesi uzerınde israr etmekten cak kısmi bir beynelmilelleştirme 1st1yordu. Bu yeni İngiliz plânına göre, Ka- nalın idaresi ilk Londra konferansın- da varılan onsekizli kararın derpiş ettiği tamamen milletlerarası bir te- şekküle bırakılmayacak, ancak Mi- 23