DÜNYADA OLUP BİTENLER lerinde müsbet bir neticenin elde edi- lemeyeceğiydi. Nitekim geçen hafta içinde yapılan toplantıların sonundan şu satırların yazıldığı sıralara kadar bu mevzuda kesin birşey söylemeyi haklı gösterecek . hiçbir resmi tebliğ veya yorum yapılmamış olmakla bera ber, müsbet bir netice elde edileme- mişti. Toplantılarda, Mısır'ın millet- lerarası bir idare formülünü kabule yanaşmadığı anlaşılıyordu. Mısır Men zies başkanlığındaki heyet karşısında ilk görüşünden ayrılmayı kabul etm mişti. Mısıra göre kanalın 1dares1nın milletlerarası bir organa bırakılması düşünülemezdi. İdareden doğrudan doğruya Mısır sorumluydu. Ancak, eğer İstanbul Andlaşmasını isteyen devletler kanaldan — geçişin hukuki rejiminde bazı degışıklıkler yapmak, bu rejime bazı yenilikler getirmek istiyorlarsa, Mısır milletlerarası bir konferansa katılmaya ve bu yenilik- leri orada müzakere etmeye hazırdı. Ancak su şartla ki. konferans önce- den tertipli ve bu tertibe boyun eğe- cek devletlerden müteşekkil olmasın, kanalla gerçekten ilgili her devlet katılabilsin ve burada kanal idaresi- nin milletlerarası bir organa bırakıl- ması bahis mevzuu edilmesi ğer Kahire'ye yollanan Menzies heyeti Batılı plânda gerekli değişik- lıklerı yapmak veya onyediler adına a baza tavizler vermek yetki- sine sahip olsaydı, belki Kahire'de bir anlaşmaya varmak mümkün ola- bilirdi. Ancak, — onyediler, Menzies'i Kahire'ye bu plan üzerinde gerekli i âsır'la an- rüşlerini Mısır Cumhurbaşkanına a- çıklamak üzere yollamışlardı. Ne plân, ne de Batılıların görüşü Nasır'- Birleşmiş Milletler Binası Modern Marko Paşa ın yabancısı değildi. Batılıların Lond- radaki tutumlarını kendisine, Menzıes ten daha fazla guvenebılecegı r adam, siyasi müşaviri Ali Sabri açıklamıştı Durum böyle olunca Na- sır ile Menzies bir ip üzerinde karşıla- şan iki cambazdan başka birşey olma- yorlardı. Öyle iki cambaz ki birbir- lerini uzun uzun süzecekler, karşılık- li tutumlarını ve tutumlardaki ka- rarlılıklarını daha yakından kestire- cekler ve ilerdeki gelişmeleri birbir- lerini daha iyi, daha yakından tanı- dıktan sonra kararlaştıracaklardı. Birleşmiş Milletlere doğru örüşmelerin sonunda Menzies'in, onun — vasıtasıyla da Batılıların Nâsır'ın nasıl bir adam olduğunu da- ha iyi, daha yakından tanıdıklarına şüphe yoktu. Bütün görüşmeler bo- yunca Nasır çok kararlı bir insan o- larak görünmüştü. — Kanalın idaresi Mısırındı ve oyle kalacaktı. Nâsır'ın çirmek için harb hazırlıkları yapabi- lirlerdi. Ama Mısır'ın bundan korku- su yoktu ve yapılan hazırlıklar ne kadar ciddi olursa olsun Nasır kara- rından dönmeyecekti. Bir harp pat- lak verdiği takdirde Mısır son insa- nına kadar çarpışmaya azmetmişti. Nâsır'ın konuşmalar sırasında böy- le bir hava yaratması için sırtını daglara dayamış Olması lâzımdı. - sırın en fazla güvendiği kütlenin A— raplar olduğuna şüphe yoktu. Ancak Arap Devletlerinden — -Suriye hariç- büyük çoğunluğunun meselenin uza- masını, hele silâhlı bir Çatışmaya adar — varmasını — arzulamadıkları biliniyordu. Londra — Konferansının sona erdiği gundenberı, Süveyş me- selesinde Mısır'ı desteklediğini bil- dirmek üzere Beyrutta toplanmasına çalışılan Arap Birliği Siyasi Komi- tesi hâlâ toplanamamıştı. Lübnanlı idareciler Mısırda Rus nüfuzunun art tığını görmekten — hoşlanmıyorlardı. Suudi Arabistan, meselenin uzama- sıyla Batılılarla girişmiş olduğu ti- cari münasebetlerin tehlikeye girme- sinden korkuyordu. İra bü tün nazik bir durumdaydı. ğer Nâsır'ın galibiyeti ile halledilirse ğ paktına aleyhtar olan Irak milliyetçileri hükümeti zor duruma düşürebilirlerdi. Ürdün ve Libya'ya elince, bunlar İngiltere'ye dostluk paktlarıyla bağlı — bulundukları için Milkleştirme kararmdan sonra Süveyş Kanalı Dünyanın karın ağrısı 14 AKİS, 15 EYLÜL 1956