YURTTA OLUP BİTENLER Milletvekili omuzlarını silkti. Grup hakkında pek kimse yanlış bir zehap taşıyordu. Nitekim D. P. mil- letvekilleri, meşhur çelik silolar ile rigili olarak bir muhalif tarafından verilmiş Meclis tahkikatı teklifinin grupta neticeye bağlanmaksızın u- numi heyete getirilmesine karar ver- diler. Tıpkı Dr. Mükerrem Sarol me- selesinde olduğu gibi.. Üstelik o me- selede teklif bir demokrat milletve- kilinden geliyordu. Halbuki bu sefer bahis mevzuu olan düpedüz bir mu- halifti. Buna rağmen heyecanlı mü- zakereler oldu ve meselenin örtbas edilmesi cihetine gidilmedi. Grup bu gibi işlerdeki hassasiyetinden bir şey kaybetmediğini göstermek mecburi- yetindeydi. Gösterdi. Aynı şekilde, bundan bir kaç ay evvel, Menderes IV. kabinesi kurulurken yapılan va- adlerin tahakkuku bahsinde de mü- samahakâr devranmıyacağı anlaşılı- yordu. Hele, üzerlerine yapıştırılan Burhanettin Onat Silah başına borusu etiket no olursa olsun, bir takım ye- ni antidemokratik tedbırle le hürri- yetlerin kısılması yoluna gidilmesine cevaz vermiyecekti. Zaten verirse kendi kendisini inkar etmiş olur, a- cıklı bir vaziyete düşerdi Önümüz- deki aylarda seçmenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanan milletvekilleri bunu pek âlâ müdriktiler. O bakım- dan hesaplarını grubun tam mutava- atına dayanarak yapanlar, salı günü yanılmış olmak endışesıyle gözlerini Tahran tarafına çevirdiler Başlangıç Kalkınma — şenliklerinden — dönüldü- ğgünde İstanbulda Cumhurbaşkanı Başbakan bir toplantı yapmışlar, toplantıya katılacak bakanları An- karadan çagırmışlardı Fakat top- lantıdan t bine dağıl 6 RİLEY MESELESİ Bu hafta içinde General Ri- ley ismi iç politika tartışma- larımızın baş sayfasında yer a- lıy rdu General Riley Ameri- ardım Heyetinin Başka- nıydı Meşhur kalkınma şenlik- lerine o da iştirak ettirilmiş ve Urfada ihtisaslarım Anadolu Ajansına ifade ederken Seyhan barajı ile Birecik köprüsünün kıymetini, ehemmiyetini belirt- miş, üstelik demişti ki: "Halkın bir millet olarak Bayara ve Menderese izhar ettiği hayran- hğa hayatımda bir yerde rast- lamadım," Bu beyanatı muha- lefet bir mesele yapmış. Hür. P. bunu iİiç işlerimize müdahale sa y ıŞ. Meclise sözlü sorular vermeğe kalkmış, arada iki ga- zete de Riley'le konuştuklarını yanlış aksettirince iş büsbütün alevlenmişti. erikan Yardım —Heyeti Başkanının hükümetimize eko- nomik tavsiyelerde bulunması- nı İç işlerimize müdahale say- mayan, üstelik bu tavsıyeler kendi fikirlerine tamamiyle uy- duğundan onları bol bol kulla- nan muhalefetın aynı şahıs me- sul hükümet adamlarını ve D. P. ıktıdarının iki eserini övdü diye kıyamet koparması sadece hafifliktir. Nihayet herkes gi- bi Amerikan — Yardım Heyeti Başkanı da ihtisası sorulunca hislerini mutad diplomatik ne- zaket kaideleri içinde ifade et- mek hakkına sahiptir. var muhalefetin Ge- neral Riley'i anlaması gerekti- ği gibi General Rileyin de mu- halefetin asm ' hassasiyetini normal karşılaması lâzımdır. Zira kalkınma şenlikleri sıra- sında sadece ekonomik mesele- lere temas edilmemiş, büyük kütlelerin öyle istediği ıddıasıy- le hürriyetlerin yemden tal edileceği tehdıtlerı savrulmuş— tur. Generalin beyanatım bu tehditleri Amerıkan hükümeti- nin tasvip ettiği mânasına al- mak İisteyenler çıkabilirdi ki, Hür. P. ihtimal o yüzden has- sasiyet göstermeğe kendini mecbur hissetmiştir. Her halde mesele, bir bar- dak suda koparılan lüzumsuz fırtınadan ibarettir ve neşredı- len sözlerin her bakımdan "mu- tad söz" lerden ibaret bulundu- ğa cümlece malumdur. Ne var ki bandan böyle iki taraf da daha dikkatli davranırsa iyi olur. di. Bazı bakanların hiç bir şeyden haberleri yoktu. Çağırılanlar da ar- kadaşlarını haberdar etmek lüzumu- nu hissetmemişlerdi. Toplantının ya- pıldığı gün meselâ meşhur Samed A- ğaoğlunun, meselâ aynı derecede şöh retli Celal Yardımcının bir bilgileri yoktu. Kendileri ikinci plânda bıra- kılmışlardı. Toplantı Perapalas otelinde yapı- hyordu. Zira Celal Bayar orada ka- hyordu. Görüşülecek meselelerin ba- şında muhalefeti ve basım yola ge- tirme işi vardı. İktidar muhalefetten de, basından da fena halde şikâyet- çiydi. Hükümet harikalar yarattığı halde bu ikisi elele vermişler, haki- katleri tahrif ediyorlar, Adnan Men- deresin gayretlerini kafi derecede övmek şöyle dursun, üstelik onu ten- kidden dahi çekinmiyorlardı. Basın- da bazı yanlış haberlerin çıktığı doğ- ruydu, ama iktidarın mensupları bun- lara lüzumundan fazla ehemmiyet veriyorlardı. Yalan haberin tekzip e- dilmek suretiyle bir balon gibi söndü- rulebılecegını görmüyorlardı. Üstelik madiy yalan yazdığı anlaşı- lan eşır va sıtalarının bir devamlı rağbet görmiyeceğinin de farkındı. değillerdi. Aynı şekilde bazı muha- liflerin orada veya burada yapılan toplantılarda ağır, yakışıksız kelime- ler kullandıkları, topyekun ithamlar yaptıkları da hakikatti. Ancak onlar- dan şikâyet edenler kulaklarım biraz da kendi ağızlarına vermek lüzumu- nu fuzuli buluyorlardı. Zira yakışık- sız kelimeler her iki tarafın lugatçe- sinde bol bol mevcuttu ve bir taraf broşür çıkarırsa öteki taraf iki bro- şür teşkil edecek malzemeye sahipti. Butun bunlar doğruydu ama D.P. bü- in aşırı sinirlilik, hattâ şaş- kınlık içinde oldukları, kendilerini gündelik hadiselere kaptırmış bulun- dukları, fasid daireyi kıramadıkları müddetçe de o vazıyetten kurtulamı- yacakları aynı derecede uydu. Toplantıda — savcılar tarafından girişilecek — hareketler üzerinde de duruldu ve bir meselenin tahkiki için İstanbul savcısı Perapalasa çağrıldı. İstanbul savcısı Hicabi Dinç belki da kendisine daha fazla ehemmiyet at- fettirmek için bahis mevzuu mesele- nin dosyaları koltuğunda olduğu hal- de otele girdi ve gazetecilerin şaş- kın bakışları arasında toplantının yapıldığı salona çıktı. İstanbul sav- cısından sorulan mesele neydi? İki gün sonra Ankarada, C.H.P. Genel Sekreteri Kasım Gülek Hicabi Dinçin Perapalasa kendi dosyasını getirdiği kanaatinde olduğunu beyan edecek- ti. Başka bir iddia ise dosyaların ba- zı muhalefet toplantılarında yapılan konuşmalarla ilgili bulunduğu mer- kezindeydi. Hakikat şudur ki Pera- palas toplantısından iki gün sonra savcılıklar Başbakanın kalkınma şenlikleri serasında suç saydığım bil- dirdiği bir takım hadiseleri dikkatle takip etmeye başladılar. Halbuki Başbakanın konuşmasına kadar bu gibi hallerde başka zihniyete sahip görünüyorlardı. AKİS, 21 NİSAN 1956