MUSİKİ rünüyordu. Neyse ki Violetta'yı, Bu- na Korad gibi bu rolü içten sevdıgı- ni ve hem musiki, hem de tiyatro ba- kımlarından derınhgıne araştırmış olduğunu belirten bir soprano söylü- yordu. Soprano Korad gün geçtikçe, operacılık mesleği için gerekli ana malzemeyi - ses, şahsiyet, teknik, a- kıl - iktisap etmış olduğuna dınleyı— cilerini inandırıyor. Sesi, evvelki kon- seri münasebetiyle 1şaret ettıgımız renk farklarından da kurtulmuş, da- a mütecanis, daha yekpare bir ka- hteye vasıl olmuâtu Müzikal davra- nışı, partisine sadece insiyaki bir ya- kınlaâmanın değil, müsbet noktalar- dan hareket etmek suretiyle girişilen mütekasif bir zihin (ğlışmasınm da neticesiydi. Öylesine bir tabiilikle ve candan bir atılışla rolünü söyledi ve oynadı ki, Violetta durumundaki bir kadının hislerini şarkıyla ifade ede- bileceğine kanmamak elde değildi. azık ki Devlet Tiyatrosunun yeni Travıata sında övme imkânı ve- ren başka şey yoktu. Mühim diğer i- ki rolden birincisini (Alfredo) parti- sinin basit engellerini bile aşmak güçlük çeken bir tenor (Ozcan Sev- gen) üstüne almıştı. Pürüzlü sesi, çok defa olduğu gibi, dinleyiciye öksürme ihtiyacını veı'ıyordu Rıfkı Ar, gülünç kostümleri ve çirkin makyajı rağ- men, müsamaha ile karşılanabılecek bir Germont'du ve ikinci perde ar- yası (Di provenzo il mar) neredeyse zevk bile verecekti. Fakat, bu yeter i? Şef Adolfo Camozzo, büyük ka- zalara sebep olmadıysa da eseri ke- sin hatlarla ortaya çıkaramadı. Tem- 1poları bazan çok hızlı, bulanık ve be- rsizdi. İdaresindeki umumi anlayış, â/erdı nin aradığı nefesten mahrum u Konserler Bir isim benzerliği Cumhurbaşkanlığı Orkestrasının geçen haftaki konserini idare e- Suna Korad Violetta'yı kurtardı den Richard Engelbrecht, bir isim benzerliğinin yanıltması — yüzünden, ur Fransız şefi Desire Emile Inghelbrecht zannıyla memleketımı ze davet edılmı; ve ilgililer "büyük bir şef getirttik" diye ortalığı karış- tırmışlardı İşin şöhretle. alâkalı cephesinden vazgeçtik, cumartesi günü vasat bir orkestra konseri bile dinliyemedik. Sönük ve beylik bir program (Beet- hoven Leonore 3, Brahma Senfoni 4 ruch'un usanç veren keman sertosu) alelade bir şefin idaresinde, olabileceği kadar kötü çalındı ve an- cak musikiye hürmet duygusunun verdiği bir sabırla takip edildi. Kon- 30 serin solisti Fethi Kopuz da, bundan önce defalarca çaldığı konsertoda en küçük bir ilerleme sağlıyamadığına öre acaba neden bu konseri verme üzumunu hissetmişti? Belki, yeni kemanının sesini işittirmek 1ç1n Üniversitede hareket Üniversiteliler Müzik Derneği'ni kuran müteşebbis gençler, ne is- tediklerini biliyorlar. Bir zevke sa- hipler ve gerçekten "Türkiyenin gün- den güne ge 1îmekte olan müzik ha- yatına bir şeyler katabilmek" gayesi- ni güttükleri inancım veriyorlar. Ge- çen hafta sah akşamı opera salonun- da tertipledikleri konserin solistlerini seçerken ve programım düzenlerken, hiç olmazsa makül derecede iyi bir konserin ana unsurlarım sağlamayı düşünmüşlerdi. Konserin hoşa giden tarafları az değildi: Ferit Alnar ida- resindeki Cumhurbaşkanhgı Orkest- rasının Beethoven ' Prom theus" u- vertürünü ve ger" di. agner "Meistersin- prelüdünü çalışı tatmin ediciy- Rigoletto ile Sevil Berberi'nden meşhur koloratura parçalarını "Una voce paco fa" ve "Caro nome" söy- leyen Suna Korad, artık konser ve o- pera müdavimlerince yakından ta- nınmaya başlayan vasıflarım bir da- ha ortaya koydu. Entonasyonu doğru, cümlelemesi vazıhtı. Tegannisinde üslüp endişesi ve zerafet vardı. Tiz tonlara yükselme riskini her zaman göze almaması (bu ara "Caro nome" de tiz mi'yi tutamaması) hoş görül- melidir. Maksat, eninde sonunda, bir akrobasi gösterisi değildir. Musiki yapmaktır. Suna Korad, belli ki, bu maksada hizmet eden, ciddi bir sa- natkâr.. Bu üstün istidatlı soprano- nun şimdilik tek zayıf tarafı, ses renginin çeşitli sahalarda çeşitli ka- liteler arzetmesi, müsavi olmaması- dır. Fakat 1crası o kadar zevk veri- ci ve o kadar müzikal ki, bu mahzur hesaba katılmasa da olabiliyor. Ayhan Baran, Mozart'ın Sihirli Flutunden soyledıgı iki Sarastro ar- yasının ikincisinde (In Diesen Heil'- gen Hailen) bilhassa muvaffak oldu ve akıcı legato hatların bütün ifade hamulesini kavrama ve sunma gay- retini gösterdi. Sesi, her zaman ol- uğu gibi, zengin ve hacimliydi. İki solist de aryalarını orijinal dillerinde söylüyorlardı. Yalnız Baran - her- halde halkı avlama niyetiyle olacak - Figaro aryasının tercüme versiyonu- nu tercih etti. Sözlerdeki mizaha bol bol güldük. Ama, asıl maksad bu de- ğildi. Zaten Baran'ın bir ara küçük bir pasajı atlaması, belki de sanat i- lahının bir oyunuydu. Memleketimizde musiki 1naslara gösterilen ilgisizliğin tipik kur- banı olan Füruzan Saydam'ın sadece - maddi zorluklar yüzünden yıllarca süren bir hareketsizlik sonunda - Be- ethoven'in Dördüncü Piyano Konser- tosunu çalma cesaretini göstermiş ol- man bile alkışlanmaya değer. Bn. Saydam, eserin teknik cephesme as AKİS, 21 NİSAN 1956