KÜLTÜR Eğitim Bir liseli kız Konya Kız Öğretmen Okulu'nu üç yıl kadar önce bitirip, Orta Ana- dolulun sapa bir nahiyesinde öğret- menlik yapmakta olan 22 yaşlarında- ki genç öğretmen, hayretten az daha küçük dilini yutacaktı Gerçi bu hay- retini belli etmemeğe çalışıyordu a- ma, karşısında oturan İiseli genç kı- za bakışındaki mânada, biraz dikkat edenler için, bu hayreti olanca açıklığı ile anlamak pek zor değildi. Bir ara- lık, kendini tutamamış olmalı ki, ha- fiften gülümsemeğe çalışarak: "— Siz, dedi, lisede mi okuyorsu- nuz?" Liseli genç kız, degme aktrıslere taş çıkartan bir şuh , dedi, o kadar hayret mi ettınız"" Hayatının mutlaka en güzel ça- ğını yaşayan 22 yaşında, Orta Ana- dolu'nun sapa bir nahiyesinde Öğret- menlik yapan genç-kız, "Evet, hayret ettim ya!" diyemedi. Liseli öğrenci, aktris edalı kız, biraz sonra gidince-, genç öğretmen ev halkına hayretının sebeplerını açıklıyordu. Bu açı da dert yanış yok degıldı ü — Hayret diyordu, nasıl olur bu ? Biz okuldayken fitilli siyah ço- raptan başkasını giymek nasip olma- mıştı. Hele tırnaklarımızı uzatalım, hele saçlarımızı yaptıralım, topuklu ayakkabı giyelim, olacak şey değildi. Bunların binde birini, değil yapmak hayâl bile edemezdik. Üç yıldır öğ- retmenim, saçlarımı hâlâ dümdüz ta- ramaya, kısa kollu - japone değil - elbise giymeye hakkım yok. Hâlâ tırnaklarımı biraz olsun uzatamam. Oje kullanamam. Ama ben artık öğ- retmenim. Öğrencilikten kurtuldum güya. Şu kıza bakın Bizim günahı- mız neydi ki? Gerçekten liseli genç kızın tırnak- ları uzundu, naturel ojeliydi, ayağın- a çok ince açık renk bir çorap var- dı, ayakkabıları topukluydu elbisesi dekolte sayılabılırdı "edası edâ, nâzı " naz" h idi, ağzında bir ameri- kan çıkletı Vardı saçları berberde yaptırılmıştı. Gerçekten de bu İiseli genç kıza "öğrenci" şahit az gel rdi. ikâye, geçen yıl, sömestr ta- tılınde Ankaraya gelen genç öğret- menle, liseli genç kız arasında Bahçe- lievlerde geçmişti. Hikâyeden hakikate Bundan kısa bir müddet önce, gaze- telerde öğrencilerin kılık kıyafet meseleleriyle ilgili havadisleri oku- yunca, u hikâyeyi hatırlamamak mümkün değildi. Asıl mesele, kız öğ- rencilerin kılık kıyafeti meselesıydı Bilhassa İstanbul ve Ankara'da ala- bildiğine Ur başıbozukluk hali görü- lüyordu. İstanbuldaki kız Öğrencile- rin durumu basma bir "muhtelif ka- naat" le birlikte gelmişti. İstanbul kız liselerinden birinin müdürü, öğrenci AKİS, 31 ARALIK 1955 demek için bin kızların tırnak uzatmaları, boyama- ları, saçlarım yaptırmaları gibi hu- suslara şiddetle muhalefet ediyor, başka bir kız lisesi müdürü ise, tam aksi kanaati savunarak: "Kızlarımızı modem hayatın icaplarına göre ye- tiştirmenin zarureti" nden bahsedi- O günlerde Ankara'da çıkan bir akşam gazetesi de bü uk manşetler- le şu havadisi veriyordu: "İçtimai bir meselenin halli yolunda alınan yeni karar. - Öğrenciliğe yakışmıyacak kı- yafetler mevzuunda Maarifçe sıkı ted- birler almıyor." İstanbuldaki kız öğrencilerin du- rumu ise, müfettişler tarafından bir inceleme konusu yapılıyordu. Eğer bu inceleme, "kızlarımızı mo- dern hayatın ıcaplarına göre yetiştir- ni haklı çıkarırsa doğ- me zaruretı Okun krırzrımz İfrad ile tefridin arası rusu manzara, okullarımızın ve kızla- rımızın manzarası, pek güzelleşecek- ti. Aslını ararsanız, Milli eğitim ko- nusunda memlekette yapılacak öyle uzun boylu bir iş de kalmamıştı. Mil- 1i eğitimle ilgili bütün meseleler çok şükür, sabık bakan Yardımcı'nın (Ba- kan Vekiliyken çocuğunu makam a- rabasiyle okula gönderen zat) unu- tulmaz yardımları sayesinde halledil- mişti. Hattâ o kadar ki, neredeyse Çemişkezek'te bile kollej açacaktık! En, en azından bir onbeş yirmi bin koyde okul açılamamış olması, birçok okullarda öğretmen olmaması, Istan- bulda çifte değil de dörtlü Ogretım yapılması, Senatoca profesörlüğüne karar verilen doçentin kararnamesi- nin çıkartılmaması, yaz boz tahtası- na çevrilen imtihan usulleri, ders ki- tapları meselesi, ogretmenlerın bin- lerce hayati ve mesleki dertleri, de- vamsızlık ve randıman meseleleri gi- bi ufak tefek, esasa müessir olmayan meseleler olabilirdi tabii!. Şimdi Mil- li Eğitim Bakanlığı, çok esaslı bir ko- nu üzerinde durmaya niyetlenmişti. "Kızlarımızı modern hayatın icapla- rına göre yetiştirmek." Bizim memlekette 'modern haya- tın icapları.." nedir, bunu bilmeyen, a da tahmin etmiyen yok gibidir. Bu ıcaplar a göre genç kızlarımızı ye- tiştirirsek - O kız lisesi müdürü ak- lıyla bin yaşasın - doğrusu bir kaç yıl sonra cemiyetimizin duzenı " dern icaplara göre" mi yetişmiştir, bunu yakından öğrenmek imkânı o- lamamışsa da, fikrini savunmada gös- terdigi - yalnız adını saklamış - celâ- bu tahmini doğru çıkarabiliyor- du Tabııyalnız kızlarımızın modern i- caplara göre" yetişmesi maksadı te- mine yetmeyecekti. Bir de erkek ço- cuklarımız yardı. Elimiz degmışken onları da, kızlarımız gibi "modern hayatın icaplarına göre.." yetiştirme meselesi ele alınabilirdi. Doğrusunu isterseniz bu Kız Lisesi Müdürünü ne yapıp yapıp, Bakanlıkta bu iş- leri yürütecek bir makama getirt- mek gerekti! Eğer sabık Bakan Yar- dımcı (Bakan vekiliyken çocuğunu makam arabasiyle okula — gönderen zat) bir aksi tesadüf "makamını mu- hafaza" edebilseydi, bu olmayacak şey de degıldı hanı Deve olan piriı Ogrencılerın kılık kıyafet mesele- sini, doğru dürüst halledememiş bir Bakanlıgın asıl davaları çözme- sini beklemek, biraz fazla safiyane bir bekleyış olur. Öğrencilerin - kız veya er - vasıflarına uygun bir kılık kıyafetlerı olması gerekir. A- er mesele ve işde olduğu gıbı bu küçük konuda da ,bir türlü, ama bir türlü tabiiyi, normali bula- mayız. Ya erkek öğrencilerin saçla- rım üç numaraya vurdurur keloğlan- lara, kızları besleme kılığına sokar, çocukları pir çeşit aşagılık duygusuy— la malül ederiz, ya da, işte oyle mo- dern hayatın ıcaplarına göre yetiş- tirmeğe kalkarız. Bu iki aşırının or- tası olduğu kimsenin aklına gelmez. Kız öğrenciyi, umacı bıçımıne erkek öğrenciyi fırıncı yamağına benzetm den, veya, her ikisini geleneklerımız— le, terbiyemizle, öğrencilik vasfına yakışacakla bağdaşamayan tamamen dejenere olmuş, zuppeleşmiş bir şek- le sokmadan, m kız hem erkek Öğrencinin temız kıbar sade bir kı- lık ve kıyafeti olabılecegını nedense akıl edemeyiz. Bir Milli Eğitim Ba- kanlığı, bunu çoktan halletmiş ve tatbik etmiş olmalı Ailede, cemiyette, okulda böyle bir. başıbozuk hava içine giren, öyle ye- tişen nesillerin, geleceğine güvenile- mez. Bu soru luluk bu işleri üzerle- rine alma cesaretini gösterdikleri hal- de, bir takım meselelerden bihaber o- lanlarındır ğitim Bakanlıgı Robert Kollejı unıversıte yapm lesını bir doğru dürüst halletsin, baş- ka birşey istemiyoruz. 23