DÜNYADA OLUP BİTENLER Jest 11. Yunanlı ahbaplarımızın — Türkiye üzerinde gittikçe artan bir baskı yaratmak istediklerini gösteren ikin- ci jestleri ise Yunan Başbakanı Ka- ramanlis'in 17 Aralık'ta yaptığı be- yanlardır. Karamanlis'e göre, Türk- Yunan münasebetlerinin tamamı düzelebilmesi için 6-7 Eylül hâdisesin- de zarar gorenlerın tamamen tat- mesi ve Türkiye'deki Rum a- zınlığının âtisi hakkında teminat ve- rilmesi lâzımdır. PKaramanlis bura- da da durmamıştır: 6-7 Eylül hâdi- selerinin suçlularının cezalandırılma- sını da istemekte! Bu beyanlar bagımsız ve egemen bir Devletin iç işlerine karışmaktan başka bir anlama alınamaz. Evet Türkiye'de müessif bir hâdise vuku Yunanlı nümayişçiler Sulu gürültü bulmuştur, bunun mesulleri de var- dır. Fakat bunların bulunup meyda- na çıkarılmasını istemek Yunanlıla- rın işi olmasa gerektir. Kaldı ki za- rar görenler Yunanlı değil, Türktür. Azınlıklar meselesi tarihe karışalı yıllar olmuştur. Bııgun Türk sınırları içinde yaşayan her insan, Türk ka- nunlarına tabidir ve kanun karşısın- da eşittir.- Eger vatandaşlarımızdan biri zarara ugramışsa bu zarar Türk kanunlarına göre tazmin edilecek, tazmin edilemeyenler ise Türk ah- kemelerine müracaatla haklarını ara- yacaklardır. Bir Türk vatandaşın za- rarının tazminini istemek bu vatan- daş Rum aslından da olsa, Yunan hü- kümetine duşmez Aksi takdirde Yu- nanlıların yapacağı — her müdahale milletlerarası ahlâk ve hukuk kaide- leri ile telif edilemeyen garip hare- ketler olarak kalmaya mahkümdur. Ancak, Yunanlı dostlarımıza bu 12 Karasuları ve Yabancı Geçen hafta içinde Atina'dan alı- nan haberler, Yunan Deniz Kuv- vetlerıne, Yunan karasularından i- zinsiz geçecek Türk gemilerine der- hal ateş açılması yolunda bir tamim yapıldığını gosterıyordu Gene Ati- na'dan alınan haberlere gore, Yu- nan Deniz K vvetleri, emrin derhal tatbiki cihetine giderek, karasuları- mızın dışında devriye gezmeye bi- le başlamışlardı. Birbirini takip eden bu haberle- rin tabii bir sonucu olarak, Tür âmme elkannın zihninde bazı soru- lar uyanmıştır. Bu soruların başın- da karasularının ne olduğu ve han- gi kıstaslara göre tesbit edildiği gelmektedir. Yunanistanın Tür! gemilerini kendi karasularına sok- mama hakkı var mıdır ? Türkiye- nin etraf mı kuşatan adaların hemen hepsi Yunanistanın elinde olduğuna ve kendi limanları arasında sefer yapmakta olan Türk gemileri bile çok kere bu adaların etrafını kuşa- tan Yunan karasularından geçmek zorunda bulunduğuna göre, bu Yu- nan tamiminden sonra Türk liman- ları arasında seyrüsefer yapan Türk gemilerinin durumu ne olacaktır ? 'Nihayet, Yunanistan haklı olmadığı bir tedbire başvu uşsa, Türkiye bu devlete e gibi mukabıl tedbirler ıttıhaz edebılecektır 2 * Herkes tarafından da bılındıgı gi- bi, kur luşıınun sebebi o revlerini yerıne getırebılmek için, Devlet, ülkesi üzerinde birtakım haklarla techiz edilmiştir. Ilk za- mani larda, Devletin bu haklarının deniz üzerine uzatılmasına lüzum gorulmemıştı Denizler, kara ülkele- rinin tam aksine, tamamen serbest- ti. Ancak, zamanla denizler aşılmaz bir engel olmaktan çıkıp tıpkı ka- ralar gibi mülkiyet iddialarına ko- nu teşkil etmeye başlayınca, kendi- liğinden bir karasuları bölges nin ihdası belirmiştir. Gerçekten, görev- lerinin gerektiği gibi başarılması ile ilgili bazı mülâhazalar, Devlete, sa- dece kara ülkesinde değil, fakat kı- yılarını kuşatan denizler üzerinde de azı hakların tanınmasını gerektiri- yordu. Devletin güvenliğini, sosyal düzen ve âmme intizamını, mali v iktisadi menfaatlerini koruyabi lmek endişeleri bu mülâhazaların başında gelmekteydi. Endişeler kadar — kuvvetliydi ki bazı Devletler kıyılarını kuşatan sular üzerinde mulkıyet hakkı iddi- a edecek kadar ileri gidiyorlardı. Doktrinde Valin, Vattel ve Kleber gibi kuvvetli müdafiler bulan bu iddianın tehlikesi aşikardı. Devlete kıyılarını kuşatan sular — üzerinde mülkiyet hakkı tanınsaydı, sahildar Devlet madem ki bu suların sahibi- dir, diğer Devletlere seyrüsefer mü- saadesi vermeyebilir, kabotaj ve ba- lık avı konusunda kendi yararına bir tekel kurabilirdi. Bunun için top- raklarına yakın sularda — sahildar evlete bazı haklar tanımalı ve bunda iktifa etmesini sağlamalıydı. İşte karasuları öyle bir deniz par- çası olmalıydı ki Devlet onun üze- rinde bir takım haklara sahip ol- sun, o kada « Eğer karasuları mefhumu teşek- kül etmese ve bu sular üzerinde Devlete bir takım haklar tanınma- saydı, kıyılara yakın sular üzerinde mülkiyet — iddialarının sonu alma mazdı. Bu bakımdan, — karasuları konsepsiyonunu, denizlerin mutlak serbestliği ile mutlak kapalılığı ta- raftarları arasında çıkan ihtilâftan doğan ortalama bir hal tarzı diye kabul etmek yanlış olmaz. * Kıyılara yakın sular üzerindeki mülkiyet iddiaları bertaraf edi- lip, bu sular üzerinde Devlete bir ta- kım haklar tanımak bahis konusu olunca, bu sefer de ortaya ayrı bir mesele çıkmakta gecikmedi : Devle- tin, karasuları üzerinde sahip ola- cağı hakların mesnedi ne olacaktı ? Başka bir deyişle, Devlet neye da- yanarak kıyılarına yakın sular üze- rinde bir takım haklara sahıp ol- uğunu ileri sürebilecekti ? Devlet, toprakları üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkının yanısıra bir de hâkimiyet hakkına dayana- rak tasarruflarda bulunabilir. Bart- holus ve Gentilis'ten başlayarak gü- nümüz Deniz Hukuku otoritelerin- den Gilbert Gidel'e kadar ulaşan bir hukukçular silsilesine göre, Devle- tin, karasuları üzerinde sahip oldu- ğu yetkilerin kaynağı işte bu hâki- miyet hakkıdır. Ancak bu hâkimi- yet hakkını, Devletın kara ülkesi üzerinde sahip olduğu mutlak hâ- kimiyet hakkı anlamında almak da doğru degıldır Gene aynı hukukçu- lara gore bu, kayıtlı bir hâkimiyet hakkıdır. Devletin karasuları üzerinde sa- hip olduğu hâkimiyet hakkının sınırları ve muhtevası nelerdir ? Ka- rasularının sınırını tesbit hususunda mutlak bir kıstas yoktur. Tamamen vazıh olmamakla beraber karasuları mefhumu ilk defa Olta Çağda ve Akdeniz havzasında belırmıştı An- cak ne Akdeniz Devletleri, ne de müellifler henüz isimlendiremedikle- ri bu deniz bölgesinin genişliği hu- susunda bir fikir birliğine varama- mışlardı Denizci Devletler bu geniş- liği mümkün uğu kadar fazla, diğerleri ise az tutmak istiyorlardı. Venedik bütün Adriyatik Denizinin kendine alt olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişti. Her Devletin kendi çıkarına uygun olarak ilân AKİS, 31 ARALIK 1955