YURTTA OLUP BİTENLER rem Sarol derdımızın ne olduğunu büyük bir vuzuhla umum! efkâra Samsundan bıldırdı ve bu sözleri rad- yolarda ajanslar bu ün kulaklara doyurdular. — Dr. ükerrem Sarola gör! Menderes ve hükümeti "vatanı refaha kavuşturmak hususunda cez- be halındeydı" Cezbe halinde... Bu- nun manası "aklı selimle alakası yok" tan başka bir şey değildir. Simdi cez- be halinde bulunmayıp hadiseleri so- ğukkanlılıkla mütalâa eden, iyiyi ve kötüyü ölçüp biçen, kararlarını da on Ööre ve soğukkanlılıkla veren bir hükümete olan ihtiyacımız büsbü- tün meydana çıkıyordu. Pek çok De- mokrat, Möenderes ve hükümetinin Sarolun bahsettiği o cezbe halinden çıkabileceğine ihtimal vermiyordu. Bir .P. ileri geleni is — Dr. Mükerrem Sarolu böyle Allah söyletiyor" mütalâasında bu- lundu. Cezbe hali, ekonomik istikrarla beraber memlekette siyasi bir huzur- suzluğun da başladığını gösteriyordu. Hükümet tebliğinde muhalefet, Mec- lisin tatil olmasının arefesınde Ame- rıkayla muzakerelerın ılk safhasının kampanya açmakla suçlandırılıyordu Ama böyle söylemekle hükümet de müzakerelerin muvaffak — olmadığını bildiğini itiraf etmiş olmuyor muy- du? O halde Meclisin tatile girmesi- ni niçin desteklemişti ? urumda Meclis, hükümetin en kıymetli yar- dımcısı olabilirdi. Yoksa hükümet Meeclisin tatile girmesini, bu sebepten mi istemişti? Bunlar cevaplandırıl- ması gereken suallerdi. onra ekonomik sıkıntılar muha- lefete çatmakla nasıl onlenebılırdı" Vatandaşlar hattâ Emin Yal- man gibi demokratların en sağlam müdafileri mevkiindeki vatandaşlar unu anlıyamıyorlardı. Bizzat Yal- mana göre Demokrat Parti, artık es- ki "halkın sevgilisi" değildi. Bilâkis parti çok şey kaybetmişti. Vatan ga- zetesının başyazarı şöyle diyordu: r hükümetin dün halkın sevgı- lisi olduguna hatırlıyarak her şeyin öylece kaldığım sanması bir hatadır. Eskiden biriken güven hazır hazır, mirasyedice sârfedilirse mutlaka so- nu gelir. Demagoji hareketleriyle or- talığı avutmaktan ziyada kafası is- leyen vatandaşı ikna etmek ve sami- mi bir iman yaratmak hissiyle hare- ket edilmelidir. Demagoji mahıyetın- de avutma tezahürlerinin ömrü kı . olur. Bu nevi hareketler, mukavemet- ler ve aksülâmeller yaratabilir ve hoşnutsuzluk dalgaları şekline döne- Bu sözlerin doğru olduğunda zer- rece şüphe yoktur. Ekonomik sıkın- tılar ortada dururken bunların top- yekün inkârı ve iktisadi tedbir alacak yerde siyasi hücumlarda unulma- sı hiç kimsenin - Demokrat parti i- cindeki bir kaç müfrit hariç - hiç kimsenin hoşuna gıtmıyordu, D. P Genel Merkezinden harekete geçm sini istemiş bulunan teşekilât da boş hücumlarla pek bir şeylerin değişme- diğini yavaş yavaş farkediyordu. Hükümetin kendi yanlış hesapla- rını kabul etmesı ve ona göre hareket etmesi lüzumu gittikçe kuvvetlenen bir kanaat olarak yayılıyor, ölçüsüz konuşmalar bu kanaati kuvvetlendi- riyordu. Her halde Menderes hükü- metı, kendi erkânından birinin ifade- sine göre içinde bulunduğu cezbe ha- linden kurtulmalı, realitelere daha realist gözle bakmalıydı. Aksi yolda- ki her adım hükümeti ve bütün men- suplarını biraz daha zayıf düşürü- yordu. Hava nasıl düzelir Bir yandan hükümet, muhalefete şiddetle çatarken diğer taraftan hükümet erkâniyle yakın teması bu- lunan ve onları sıkı sıkıya tutan ba- zı gazeteciler - Halkçı gazetesi baş- yazarı, Yeni Sabah gazetesi başya- zarı, rahmetli Ali Naci Karacan - mülhem olduğu hissedilen bir tarzda durumdan şikâyet ediyor, partılera- rası münasebetlerin düzelmesi için bir zemin hazırlamaya çalışıyorlar- dı. Onların kanaatince münevverler anlaşmalı, kavga ve kırgınlık havası dağıtılmalıydı. Münasebetlerin bozul- masındaki kabahati muhalefete yük- lemek kampanyan fiyaskoyla neti- celendiğinden - "Economist" bile bu- a sebep olarak hükümetin meselâ gazetecileri tevkif etmek veya tesis- lerini hazineye intikal ettirtmek ar- zusundan vaz geçmemiş bulunması- nı göstermektedir -kabahatin kimde olduğunun araştırılmasına — lüzum bulunmadığını bildiriyor, liderleri ge- Ya Bizimkiler Nerede Avrupa, şu son haftalar içinde çok hararetli faaliyete sahne oldu ve bilhassa Strasburg bu faa- İiyetin ilk merkezi rolünü oynadı. seyinin dışişleri ba- kanları orada toplandılar ve Cenev- rede bugünlerde başlayacak Dört- lü Konferanstan evvel kıt'anın du- rumunu, doğu-batı munasebetlerı— ni muzakere ettiler. İngiltere Dış işleri Bakam Harold MacMillan, Almanya Dışişleri Bakanı von Brentano, Fransa Dışişleri Bakanı Antoine Pinay orada müttefikle- riyle buluştular, fikir — teatisinde undular.. Çalışmalara katılan- ların arasında Türkiye Dışişleri Bakanının adını boşuna aramayı- bulamazsınız; o çok mühim toplantılarda memleketimizi Ba- kanlar Kurulanım azası değil, Paristeki Büyükelçi- miz temsil etti. Numan Menemen- cioğlunun dirayetinden şüphe et- mek aklımızdan geçmez, ama e- ğer kendisini pek beğeniyorsak ye- niden Dışişleri Bakam yapalım oksa, bütün memleketlerin ken- dılerını bakanlariyle temsil ettir- dikleri bir toplantıya sadece Bü- yükelçi payesındekı ın en emin yola değildir. Kaldı ki Strasburg'daki bu top- lantının bizim için hayati bir e- Kıbrıs me- selesi. Yapılacak üçlü toplantıdan evvel İngiltere Dışişleri Bakaniyle fikir teatisinde bulunmak çok fay- Nitekim toplantıya te- fanopulos bu fırsatı kaçırmadı ve iki devlet adamı arasında yapılan görüşme günün hadisesi oldu. Yu- nanistanın üçlü toplantıya katılma kararını vermesi MacMillan - Ste- hemmiyeti daha vardı: dalı olurda. gelen Yunan Dışişleri Bakam fanopulos müzakeresinden — sonra gerçekleşmiştir. Sadece bu bile Dış işleri Bakanları toplantısına Dışiş- leri Bakam seviyesindeki bir tem- selâhiyetli bir bir delegeyle iştirak etmek sözümüzü duyurma- silciyle katılmamış bulunmamızın mahzurunu göstermektedir. Dışişleri Bakanlarının arkasın— dan Avrupa Konseyi memleketle- rinin Tarım Bakanları bir konfe- rans akdettiler. Orada da bizim Tarım Bakanının adını boşuna ara- oktur. Tarım Bakanları konferansında da Türkiyeyi tem- sil eden, Paristeki Buyukelçılıgı- miz mensuplarıdır. albuk lantı, kendi sahasında Dışışlerı Ba— kanları toplantısı kadar mühimdi. Türkiye ise her şeyden evvel bir ziraat memleketi değil midir ve gelirinin en büyü kısmını zirai mahsullerden sağlamamakta mıiı- dır? Konferanslarda bakanlarımızı e görmeye batılıların "aca- ba Turkıyede Bakan yok mu?" ze- habına kapılacaklarından endışe e- dilse her halde yeri olur. Halbukı bizi bakanlarımız varı ve o toplan t darın yapıldığı tarıhte iki- si - Celâl Yardımcı ve Kemal Zey- tinoğlu - yabana memleketlerdey- diler. Ama tetkik seyahatinde.. Bir tanesi turistik ziyaretler yapı- yor, Almanyanın veya Avusturya- nın güzel yerlerini dolaşıyor; öte- ki Washıngto veya New Yorkta şerefine klerın verdiği kokteyllerde, zıyafetlerde bulunu- yordu. Seyahatlerinden maksad, "bakanlıklarını alâkadar eden hu- susları tetkik" idi ve haftalarca sürecekti. Ne garip usullerimiz mevcut! Her memlekette tetkiki teknik a- damlar, siyasi temasları politika- cılar yapar. Bizde "tetkik" bakan- ların payıdır, siyasi toplantılara i- se teknik adamları gonderıyoruz Acaba birincisi kolay ve rahat, kincisi çetin ve yorucu dıye mı" Ne birinden, ne ötekinden bir türlü müsbet netice alamayışımızın se- beplerini hâlâ uzun uzun düşünme- ye lüzum mu var? AKİS, 16 TEMMUZ 1955