T I B Manevi ilim Allah fikrinin gelişmesi İlk insanları duaya ve imana zorla- yan ve nihayet dini yaratan korku olmuştur. Hastalık, açlık, fırtına, yıldırım, gök gürlemesi, kıtlık, ölüm karşısında insanlar manevi destekler aramışlardır. Zaten bütün hareket ve faaliyetlerimizin başlıca iki amacı vardır: ihtiyaçlarımızı teının etmek, ıztırab ve acıdan kaçınmak. Işte hem hu hedeflere ulaşabilmek hem de korktukları zaman lütfuna ve kudre- tine sığınabilmek için insanlar Alla- hı yaratmışlardır. Allahların gaza- bından sakınabilmek, onlara yaran- mak ve hoş görünmek için de ellerin- den geleni yapmışlardır İnsanlar korkudan başka sebep- lerle de dini aramışlardır. Sevgiye, yardıma, lidere ve öndere karşı du- yulan ihtiyaç insanları sosyal ve ah- lâki bir Allahın varlığına inanmağa sevketmiştir. İnsanları koruyan, mü- kâfatlandıran, cezalandıran, her şeye kaadir, bedbahtları seven ve teselli eden, ölümden sonra ruhları himaye- sine alan Allah işte bu Allahtır. Dört kitabın her satırında bu Allah'dan ilhamlar vardır. Korku dininden ah- lâk dinine geçiş din tarihinin en bü- yük inkılâbıdır. İlk insanların dinle- rinin sadece korkuya, medeni insan- ların dinlerinin de ahlâka dayandığı- nı ileri sürmek hatalıdır. Bir çok din- ler bu iki telâkkinin karışmasından doğmuştur. Ancak pek müstesna in- - sanlar bu ikisinden daha yüksek bir din telâkkisine ulaşabilirler. Einstein bu üçüncü telâkkiye kozmik din an- layışı adini vermektedir. Allahı insan şeklinde tasavvur edenler hu dini an- lamakta zorluk çekeceklerdir. Ancak bu telâkkiye ulaşanlar insanların ar- zu ve hedeflerinin çoğunun boşluğu- nu ve tabiatla fikir dünyasındaki ha- rikulade muvazene ve intizamı sezer- ler. Kozmik din anlayışı ilim ile dini de birbirine yaklaştırmaktadır. Tarih boyunca ilimle din imtizaç kabul et- mez zannedilmiştir. Kozmik din te- lâkkisine bağlı olanlar hâdiselerin gi- dişine karışan, mükâfatlandıran ve cezalandıran bir kuvvetin varlığına inanamazlar. Bunlara göre harici ve- ya dahili zaruretlerin tesiri ile hare- ket eden insan, Allahın nazarında herhangi bir cansız eşya gibi hare- ketlerinden mesul değildir. Bu görü şünden dolayı ilmin ahlâkı bozdugu iddiası yanlıştır. İnsanın ahlâk yo- lundan ayrılmaması için dinden kuv- vet almasına hacet yoktur. Kültür, sevgi, sosyal münasebetler bu vazi- feyi pekâlâ görebilirler. Kozmik din telâkkisi ilmi araştırmalara yol açan en asil kuvvettir. Uzun seneler ra- hat yüzü görmeden ilmin sırlarını a- raştıran Kepler ve Newton'ın kâina- tın yapısındaki İntizama sonsuz bir imanları vardı. Zaten bir ilim adamı imansız olamaz. Dinsiz ilim sakat, i- AKİS, 19 TEMMUZ 1955 limsiz din kördür, tüm — adamlarını akından tanımayanlar bunların ruh haletlerını yanlış anlıyabılırler Sayı- sız başarısızlıklara ra onları ideallerine bağlı tutan yuksek hissi ancak hayatlarını buna benze lere bağışlamış olanlar anlıyabılırler Maddi dünyamızın asıl din adamları hayatlarını ilim araştırmalarına vak- fetmiş olanlardır Hekim ve Allah Tıb talebeleri manevi kuvvetlere fazla inanmamakla şöhret almış- lardır. Teşrih derslerinin tesiri altın- dadırlar, kısan vücudunu çapraşık bir makineden ayırt edemezler. Otop- silerde de vücutta bir ruhun bulun- duğunu gösteren hiç bir ize rastlan- maz. Bu ruh bıçağın altına hiç gel- mez. Onun için insan henüz hekim- lik ilminin başlarında Allahtan bah- sedıldıgı zaman sinsi sinsi güler ve mağrur bir eda ile bisturinin keskin tarafına bakar. Doktor olup da köy- lerde ve kasabalarda hasta tedavisi- ne başlandığı zaman, hayatın ders kitaplarındakilerden — büsbütün baş- ka türlü olduğu görülür. Allah ve i- n çok zaman bu cahil insanlardan öğrenilir. Onlar doğumların, hasta- ların, hastalıkların karşısında ne ka- dar tahammullu ne kadar imanlıdır- lar. Bütün felâketleri ne kadar bü- yük bir sogukkanlılıkla karşılarlar. Bu ruh üstünlüğünü bu iman kuvve- tini nereden alırlar? Bu mukavemet, bu sabır, bu sükünet onlara nereden gelmektedir? Onların bizim bildikle- rimizden başka bir bilgileri olduğu muhakkaktır. Dünyanın yarısının Al- lahsız bir ideolojiye ayak uydurduğu ve dine şı amansız bir savaşa gi- riştiği bır sırada Allaha inanmanın ne büyük bir cesaret ve kuvvet nağı oldugu meydandadır. — Allahın varlığı bir mesele çözer gibi isbat e- dilemez. Floransalı bir rahibin Cro- nin'e söylediklerini hatırlamak lâ- zımdır: “"Kiraz agaçlarının yaprak- landığını sonra da yemiş verdiğini goruyorum 1şte o zaman Allaha 1— nıyor Her şeyi madde kuvvet telakkı eden kaba maddecılık ve her olayı tabiat kanunlarına bağ- layarak keramete, mucizeye ve tabi" at üstü kuvvetlere yer bırakmıyan determinizm artık çökmüştür. Tabiat kanunlarının yerini tesadüf ve ihti- maller almıştır. Artık ilimle din ara-, sında bir aykırılık da kalmamıştır. İlim, irade hürriyetini kabul eden fa- kat tabiat kanunlarım ve determiniz- mi reddeden dinle barışmış ve uzlaş- mıştır. Duanın kudreti 111etler devamlı ve âdil bir sulh unda savaşa — girişmişlerdir. Basıt bır vatandaş olarak bu savaşın galebesine nasıl hizmet edebiliriz? Bu suale bütün dünya: "Ruh kaynak- larına ve imana dönmekle." di vap vermektedir. Eisenhower: meselesi sadece diplomatların ve as- kerlerin halledebilecekleri bir dâva değildir. Bu işin haili ve dünyada devamlı bir barışın kurulabilmesi i- çin imanın kuvveti şarttır. Allahsız sulh ve süküna ulaşılamaz." diyor. Demokrasi cephesinin üstün bir ilhanı ve ideal etrafında birleşmesi lâzım- dır. Sulh ve sükün düşmanları mater- yalist vasıtalarla yenilemez. Onlarla mücadele edeceklerin hürriyet gibi Avrupa'da çocukların ibadeti ÖOnbeş yaşına kadar