BASIN Gazeteciler Ali Naci Karacan öldü Geçen haftanın sonunda Cuma gü- nü, öğle vaktinin en sıcak ânında İstanbulda Bâbıâlinin dar ve küçük sokaklarından birinde büyük bir ka- labalık toplanmıştı. Bu küçük soka- ğın 10 aydan beri bir hususiyeti var- dı: yedi katlı ,ince uzun, son derece modern bir bina. Bu bina o civara bir yenilik getirmişti. Tıpkı o binada çı- kan gazetenin Bâbiıâliye verdiği çeş- ni gıbı, Zira Milliyet orada çı- kıyor Onu çıkaran adam aramız- dan ayrılmıştı. Kalabalığı teşkil eden- ler onun dostları, arkadaşları, oku- yucularıydı. Ali Naci Karacana karşı son vazifelerini yapmak için toplan - mışlardı. ün evvel, sabahleyin, Bâbıâ- lının bu kır yıllık gazetecisi — kırk saniyelik bir krizin sonunda hayata gözlerini yummuştu. Yaz için Tarab- yaya gitmişti. Kalbi vardı, ve bir kaç kriz geçirmişti Fakat — iyileşmişti Son kriz uykudan uyandığında geldi. Derhal doktorlar celbedildi, kan alın- dı ve hasta, gazetesini eline almaya hazırlandı. Fakat ondan evvel, yata- ğının başında ecel yerini almıştı, Ali Nacinin, bu ebedi gencin yakasını bı- rakmaya niyeti yoktu. Bırakmadı. Ali Naci Karacan... Gazete oku- yan milyonlarca insanın bu ismi bil- memesine imkân yoktu. Ama onla- rın bilmedikleri, Ali Naci Karacanın nasıl hayat dolu bir insan olduğuy- du. İşte o yüzdendir ki ölümüne kim- se, bir an inanamadı, ölüm ve Ali Nacı Karacan bırbırıne öylesine u- zak iki isimdi ki bir araya gelebıle— ceklerini akıl almıyordu. Bu kısa boylu, zayıf, koyu esmer, şapkasını gözlerinin Üüstüne indiren, — eldiven kullanmasını seven, ince ayakkabl rı daima pırıl pırıl, şık elbiseleri dai- ma temiz ve ütülü, kravatı iğneli, ya- kasına çiçek ta kan adam do ğduğun- dan bu yana geçen elli dokuz sene içinde sanki ancak yirmi yaşına ge- lebilmişti. Dudaklarından kahkaha eksik olmaz, hadiseleri hoş ve hafif taraflarından görmesini bilir, hayatı sever ve onun tadını çıkarırdı 1896 da İstanbulda doğmuştu. Tahsilini Galatasarayda yapmış, ama koyu bir Fenerbahçeli olmuştu. Fe- nerbahçe kulübünün umumi kâtipli- ğini omuzlarında taşımış, o sıfatla i- ki rakip arasındaki mücadelede fa- al bir rol oynamıştı. Galatasarayı bi- tirdikten sonra edebi hayata atılmış, Fecr-i Ati nesli içinde şiirler yazmış, bunları mecmualarda bastırmıştı. O- radan gazetecıhge geçmış,,ve Bırıncı Dünya Harbi yıllarında İk ve Tasviri Efkâr gıbı gazetelerın yazı İşleri müdürlüğünü yapmıştı. O sı- fatla gazeteciliğimizin "piyoniye" te- rinden biriydi. Gerek teknik bakımın- dan, gerekse mevzuat bakımından türlü müşküllerle çarpışanlardan bi- riydi. Harbin sonunda üç arkadaşiyle birliktte Akşam gazetesini kurmuş ve onu Babıâlide bir mektep yap- mıştı, Ööteki arkadaşları Necmeddın Sadak, Falıh Rıfkı Atay ve Kâzım Şi- nasi Dersand Fakat müteakiben Falih Rıfkı Atay ve Ali Naci Kara- can hisselerini satarak ayrılmışlardı. Falih Rıfkı Atayın duz çizgili haya- tına mukabil Ali aracan ha- reketli bir ömür surmüş, bazılarının isimleri dahi çoktan unutulan bir ta- kım gazeteleri kurup kurup batırmış veya terketmiştir. Bu bakımdan Bâ- bıalının başka bir emektarının, Se- dat Simavi'nin eşidir. Inkılaptan son- ra kurduğu "ikdam" daha sonra Çı- kardığı "Politika", nkilâp" — ve Tan" bu isimlerden bir kaçıdır Her Ali Naci Karacan Hakiki — gazeteci zaman yeni gazetesine büyük bir he- vesle başlar, yüreğinin bütün ateşini koyar, fakat sonradan aradığını bu- lamıyan insanların yürek ezikliğiyle başını başka tarafa çevirirdi. —Her şey gösteriyordu ki kırk yıllık mü- temadi denemelerden sonra bu ara- dığını "Milliyet" te bulmuştu. Haki- katen hayatının sonu olduğu şimdi anlaşılan devrede meydana getirdiği bu gazete, onun idealindeki gazeteye en yakın olanıydı. Bir büyük gazete: Milliyet. Ali Naci Karacan İsviçre Basın A- taşeliği — vazifesinden - döndükten sonra "Milliyet” i çıkarmaya başla- mıştı. Fakat bu gazetenin, bugünkü Milliyet'ten çok farkı vardı. İlk Mil- liyet, Bâbıâlinin iptidai gazetelerin- den biriydi ve ömrünü resmi ilanda temin edebiliyordu. Bunun Ali Naci Karacan karakterinde bir gazetecıyı tatmin etmesine imkân yo Anla- mıştı ki artık gazete demek tesis demektir. Modern tesislerin kuruldu- ğu Babıâlide Büyüklerle mücadele et- mek, onlar arasında yer almak için mutlaka modern bir müesseseye İlü- zum vardı. Ali Naci Karacan o ken- e has "kombinezon" 1larla onu gerçekleştırdı Bu "kombinezon" la- riyle daima iftihar ederdi, zira onla- rın neticesi olan yedi katlı son de- rece modern bina, modern - tesisler hep kendi eseriydi. Bugünkü Milliyet işte orada hazırlandı, orada çıktı ve muvaffakiyet kazandı. Hürriyet ve Yeni Sabah'tan sonra Milliyet Türki- yenin en çok satan üçüncü gazetesiy- di ve son zamanlarda ikinciliğe terfi etmek üzere bulunuyordu. Ali Naci Karacan son tecrübesinde muvaffak olmuştu. Tıpkı Sedat Simavi gibi.. akat Karacan, eserinin meyvalarını Sedat Simaviden de az yemek fırsa- tını buldu. Kendi kendisini yetıştıren bütün insanlar gibi vücudun elki farkına dahi varmadan azami takatıyle çalış- tırmış, yıpratmıştı. Manen yirmi ya- şındaydı ama, maddeten seksenini bulmuş gıbıydı Her şeyi kendi yap- mış, her kendi mesaisiyle elde etmişti. Polıtıkacı tarafı Üüzerinde durmakta mana yok u, zira bu onun İkinci, hattâ üçüncü derecedeki sura- tıydı. Asıl olan gazeteciliğiydi, polı— tika çok zaman onun emrinde bir â- Tet olarak kalmış, ona basamaktan başka bir şey teşkil etmemişti. Şö retini yapan meslegıydı ebediyete de onu bırakacaktı O bakımdan, gazeteciliği bakımın- dan Bâbiıâlinin hakiki üstadlarından biriydi. Bir gazetenin ne demek ol- duğunu anlamış, ona ruh vereni keş- fetmişti. Haberleri değerlendirmek- teki mahareti, onunla çalışmış olan- ların daima hayranlığını celbetmişti. Son zamanlarda, Simavi'nin moda yaptığı halk için başmakale nevinin güzel örneklerini veriyordu. Bunların içinde, kendi politikası ba- kımından muvaffak olmuşları çoktu. Fakat gazetesinde magazin kumuyla havadis kısmını mükemmel surette meczetmeyi bilmiş, bunları Spor say- falariyle kuvvetlendirmiş ve muvaf- fakiyetinin temeli yapmıştı. Ali Naci Karacan Başbakan Ad- nan Menderesin şahsi bir dostuydu- Başbakan İstanbulda bulunduğu sı- ralarda çok zaman Milliyet'e gelir, Ali Nacinin odasında uzun hasbıhal- lere dalardı. Karacan ona hadiseleri daima kendi görüşü ve halk zaviye- sinden anlatır, kendisini ban Zzarar- l telkınlerden korumak için gayret sarfeder, gözlerini açmaya çalışırdı ölümünün bu bakımdan da son de- rece zamansız oldugunu itiraf etme— meğe imkân yokt Ali Naci Karacanın ismi Babiâli- de ve gazetecilik tarihimizde asla u- nutulmıyacaktır Dostlarının temenni- oğlu Ercüment Karacanın mahir ellerine bırakılmış Milliyetin yolunda devam etmesidir. AKİS, 16 TEMMUZ 1955