Denizden çıkış Renkli bornozlar ” Beni aranıza alır mısınız!" diye sordu. Onu aralarına aldılar ve elli iki yaşında öldüğü zaman, insanlara ve fakirlere yardım etmek için hiç kim- senin onun kadar fedakârlık edemi- yeceğini söylüyorlardı. Dar demir karyolalarda yatarak, sabahlara ka- dar hasta beklemiş, fakirlerin yar- dımına koşmuştu.. Hattâ kendisine daha çok azap vermek için dilenci kıyafetine girmiş ve vaktiyle elde et- tiği güzel kadınların evine, fakirler menfaatine, para dılenmeye gitmişti.. Artık onun kalbinde yardım aşkından başka hiç bir aşk barınamamakta- dır.. Fakirler için — Benim hocalarım" demekte- dir» B ugün Don Juan'ın mezarında şu kelimeler yazılıdır: "Burada dün- yada yaşamış olan insanların en fe- nası yatmaktadır, onun İçin dua e- din!!! Bu kitabeyi ölmeden kendisi ha- zırlamıştı.. En yüksek gururla en bü- yük tevazuyu birleştirmiş olan adam, son sözleriyle hayatını hülâsa etmiş oluyor... Fakat bütün bu mu- cizeyi yaratan şey on beş yaşındaki bir kızın ilham ettiği inanılmaz aşk- Bir aşk ve ölüm!., İşte Don Ju- an'ın hayatı müddetince hissettiği, ö- tümünde mezar taşına nahşettiği cümlenin, sözün hülâsası.. Toprağı bol olsun! AKİS, 2 TEMMUZ 1955 M U S Opera Köprünün ötesi D evlet Tıyatrosu sanatkârlarının yıl yemlenen kontratlarının bu defa hangi esaslara göre tanzim edileceğini kararlaştırmak için Ti- yatro Yöne Kurulu'nun kapalı kapılar arkasında yaptığı toplantılar nıhayet sona ermişti. rulun, bitaraf görüş mahsulü olacagını sandıkları kararlarını bek- lerken merak ve heyecan içinde bu- lunan tiyatro ve opera sanatkârları- nın bu hisleri, artık hiddet ve telâşa inkilâp etmişti ve kontratlarına e- sas olan ücretlerin gerçekten taraf- sızlıkla tayin edildiğinden hiç de e- min değildiler. Umumi kanaat, Yö- netim Kurulunun, sanatkarları 'kate- gorilere ayırırken, kararlarını daha ziyade sanat dışı mülâhazalarla ver- diği merkezin dey di. Kurulun, hü- kümlerini, sanatkârların değer 'dere- celerinden (ziyade, emekdarlık, "ö- nemlilik" gibi hususları göz önüne alarak verdiğini düşünmemek elde değüdi. Operadaki ücret mertebeleri, kurulun kararlarının sakatlığını bil- hassa ortaya çıkarıyordu. Meselâ, hiç bir opera sanatkârına verilmemesi düşünülen 7500 liralık en yüksek ücret, altı kişiye verilmiş- ti. Bunlardan üçü (Leylâ Gencer, Or- han Günek ve Vedat Gürten) hiç şüp- hesiz bu dereceye lâyık sanatkârlar- dı. Diğer üçü (Ayhan Aydan, Belkıs Aran ve Aydın Gün) de belki buna LKL kat, daha aşağı kategorilerde, hiç olmazsa onlar ayarındaki birkaç sa- natkâra da aynı Üücretin verilmesi şartiyle.. Belkıs Aran'ın durumu bel- i daha az münakaşayı mucip ola- bilirdi. Nihayet kendisine 1500 değil- se bile, bir alt dereceyi, 1400 ü kimse Çok goremezdı Fakat, öbür iki sa- natkâr hakkında bugun için aynı şe- yi düşünmek bile mümkün eğildi. Ayhan Aydan bu yıl hemen hemen hiç bir şey yapmamıştı. Bir defa Ma- non'a çıkmış, ikinciyi yarıda bırak- mış, bir daha sahnede görünmemiş- i. Biten mevsim, Aydın Gün İçin de bır şanssızhk mevsımıydı Bu sanat- kâr 1954-55 mevsiminde, gerek te- nor ve gerek rejisör olarak, bir mevcudıyet gösterememişti. Sadece sadece - bir iki opera sahneye koyma fîılı Devlet Tiyatrosu bare- minde bir kimseye en yüksek dere- ceyı şağlıyamazdı. Halkın sevgilisi han Onat, 1400 lir: koloraturaya Suna Kor 900 lira verilmişti. Bu iki sanatkarın muka— yese edilip edilemiyeceği, yahut kayese edildiği takdirde kıymet huk— münün hangi tarafa daha ağrı basa- cağı hususları bir tarafa bırakılsa bile, Suna Korad'la Ferhan Onat a- rasındaki seviye farkının, birinin ve- ya diğerinin lehine ahut aleyhine, şimdiye kadar hiç bır zaman 900 ile 1400 arasındaki birkaç — kategoriyi birden içine alacak kadar geniş ol- madığı aşikârdı. Ama, diğer taraftan 900 lira, bir şeref kategorisi haline koloratura Fer- ada ydı Bır başka Yeni keşfin reklâmı Manyetofonun yarattığı harika