KISMET CİLVESİ G aydarpaşadan vapura binmişlerdi. Güvertedeki birinci salona girdiler. Şişman genç, benim oturduğum sıranın karşısındaki boş sirayı işaret etti: — Şuraya oturalım! Yaşlı adam, biletini gösteriyordu: — Benimki, ikinci mevki, Şişman genç, zorladı; onu kolundan tutmuştu: — Otur aldırma... Yaşlı adam, içini çekti, olurdu; sap yerine geçirilmiş kalın ipten tuttuğu eski serviyeti, yavaşca ayaklarının di- bine bıraktı, Şişman genç, çıkarmıştı; cebinden bir paket yaşlı adama uzattı, O, ne kaşıyle gözüyle, ne halile tavriyle teşek: kür etmeden cigarayı almıştı; durgun bir sesle sordu: — Münakasadan mı geliyorsunuz? Şişman genç, başını salladı: — Evet. Yaşlı adam, dalgın dalgın, cigarası” nın dumanlarına bakıyordu: — Ne kadar? Büyük bir iş mi? şman genç, e büker gibi Yali bükmüş — Çok değil... Ti liralık kadar... Yaşlı adam, gözlerini, kısa aralarla çektiği cigarasının dumanlarından ayır» miyordu: — İşi, üzerine aldın mı? a 1 — Haydi hayırlısı... Şişman genç, yaşlı adama sordu: — Sen, nereye böyle Yaşlı adam, hafifce omuzlarını oy nattı: — Uzun... Sorma... Fakat, küçük bir damlacık bekleyen dolü bir kap gibi, birden taşıvermişti: — İstifa ettim!. Şişman genç, alâka ile doğruluverdi: adi canım... Neye? Ne oldu? Yaşlı adam, ki sallıyordu: Artık fazla dayanamadım... ben, çalıştıktan sonra, nerede olsa ekmeğimi çıkarırım! Şişman genç, tasdik ederek baktı; 2 Yaşlı adam, aci acı gülümsedi. it — Hakkım be a birader.. Hak- kımı istiyorum! — Elbette... Yaşlı adam, göğüs geçirdi: Ona, şüphe mi var? ranın camcısiyım... Adim öyle. e K sobacılık, lehimcilik hepsini ben, yapi Yaşlı ez dikkatle bakmağa baş- lamıştım. Buruşuk yüzü, kansızdı. Bebeklerinin, ışıkları islenmiş gözlerinin kenarlarına damar damar kan otur. muştu; kirpikleri, ağlamaktan dökül. müşe benziyordu. Başında, solukluktan sararmış gümüşi kasket vardı. Ceketi, pantalonu ile ayrı eş, lâcivert yeleğinin orta düğme iliğine, ince yün şerif kös- tek bağlıydı. Çürük, küt tırnaklı par- maklarının boğum içindeki çizgilere kadar siyahı kir, kurum dolmuş nasırlı elleri, onu yalancı çıkar- miyordu: — Ne iş gösterilirse, yüksünmeden Eh, Allaha şükür, futtu- yerlerine, avucunun yapıyorum... dum işi de başarıyorum... Amma, artık bıçak kemiğe dayandı. Düne kadar ursa boca geçiniyordum. Bu sabah, ipi kopardım Elini cebine attı, yırtık bir kâğıda sarılı küçük bir paket çıkardı, şişman gence uzattı: m kesecek elmas... Dün aldım... Daba, biç kullanmadım. Şişman genç, yırtık kâğıdı açtı, üst alt kapakları açık duran mukavva kutu. dan cam kesme aletini ii baktı, Yaşlı adam anlatıyor. — Elmas, gayet a Sana, bir liraya bırakırım... Bana, şimdilik lüzumü yok... Artık, nerede, ne zaman Ççalışa- balm belli değil... Sisman genç, yaşlı adamın yarım ağız teklifinden kat'i bir taahhüt altına giri- verecekmiş gibi, aleti kutuya koydu ve kutuyu yırtık kâğıda sararak uzattı; — Peki neden istifa eltin? | İh adam cam kesme aletini, bi rar cebine koyduktan sonra yutk — Bir değil, beş değil; hangi bi sayayım dostum ?.. Maaşın adı yirmi. lira, ele geçen on sekiz buçuk İsi J Haydi, ona da bereket, diyelim, E Idıkları kadarla kal arttırırız! dedilerdi. Arttırılmasından geçtim, tek kesmesinler de... bir aylık ikramiye verilecekti. İştenb kaldırılıp ta muhasebe odasına uğrasi ayran vaktim, zamanım olmıyor ki... İkram Lak verilmiş. Arife günü Bay Ve göremedim ayram ertesi, Bay Vel gördüm, ikamiyeyi de sordum. , Bay dedi. O gün, Bay il yokl bir iki gün sonra, Bay Tas gördüm. Hesap, «Bay Velide,dedi. Ta rar Bay Veliye gittim: «Para, Bay Hür yinde!, dedi. Gün oldu, haftaold ri san verecek! oynattılar, durdular, Sıkıştırmağı ni bur oldum. Bay Veli! « ayda beş ii vererek öderim! dedi. Ay geldi. ge beş lira değil, beş para bile verme Söyledim, para etmedi. Nihayet, diri töre şikâyet ettim. Şişman gencin ağzı, gözleri, ve esefle açılmıştı: — Sen, ne cesaretle direktör büyük, yüksek mevkideki bir adi i çıkarda şikâyette bulunursun? 1 istiyorum!