tarafta çetirmiş ılka si taahhut fi derik, emeli ki “Hayat, ın 136 ıncı nüs- hasında “bu- günkü haya- tımızın akşı- ları , nı Ogördükten o sonra dünkü hayatımızın akışlarına merak etmek tabii bir alakadır. Bu günkü demokrası akışına mukabil “İkapıkulu,, akışı, eko- nomi akışına mukabil miras yedi akışı, poletika akışına kar- şı idarei maslahat akışı dünkü çökmüş saltanatın en bariz hu- susiyetleri idi. Demokr-si akışı halkın içtimai ehlıvet ve fazilet- te temayüzü ü ve binne'ice ce- miyet hayatınn #ğır ve büyük işlerini geniş kütlelere üleştir- meyi nekadar ar/u ederse kapı- kulu akışı #unun aksini y par. Çünki Teokratik ve monarşik devletlerin tevarüs ettikleri dini idealism son (isma.l. saltana- buda ruhlara olan yakınlığını kay etmiş, ve yerine esaslı bir $*y konmamıştı. Boş kalan vic- bizzat halk bunlar sayesinde kendi kendisine harekete gelebilmelidir. Bu hususi bügün fealiyette ozanederim için Büyük Mille Meclisi Azayı Mühteremesile evliyayı umuru- muza, pek büyük hisse ve vazifeler danlar yeni kıymetlerle dolmazsa seciyelerin alçalması gayet tabii olur. Kapıkulu akışı işte bu alçalmadan doğmuştur, Tanzimat devrinin disi idealism ile asri zihniyet arasında bir köprü kurmak için sarfettiği geyretle- rin boşa ç kması bunla arasında dolmaz bir uçurum olmasında dır. Asri zihniyetle hâla barışa- mam ş olan di i idealismin buna muvaffak olup olmayacağı henüz belli bile değildir. Di. herşey- den daha muhakkak olamazsa çarçabuk her şeyden en az mu- hakkak olmak derekesine düşer. Selameti göklerde değil de yerde yaratmağı düşünen asıi zihniy:t nereye gırmişse orada dini ıde- alismin galeyanlı hayatı kalma- mış ır. Öyle görünüyor kı dini idealismin cena yakınl gını bir daha görmek asri milletlerin hiç tirine artık «asıp o'maya- caktır. Ha ta yalnız bu idealı- sm değil “Eflatuni ideralisn, dahi bir daha avdet ed bile- cek gibi değildir. Çünki bunca zıt mezhepleri ve bunların hep- sindeki açıkları görmüş olan bu günkü tenkidi zihuiyet, sistem- lerin zahiri intizam ve güzellikle- düşmektedir. Meşhur pedagoji tarihçisi Alman(Pavlsen) diyor ki:,, tefevvük ve kudret mücadelesinde galbiyet, munta- zam mekteplerle iktisade» müreffeh hileler yetiştiren milletlere ait olacıkur.,. Maarilimizin bugünkü hedefi, mem- HAYAT,3. Dünkü hayatımızın akışlar rile kalmayarak bunların birde içlerine bakıyor ve bu'da hiç olmazsa iç ve dışımızı kav- ramış bir derinlik ve bütün- lük aradığı gibi ne bu derinlik nede bu bütünlüğü bir ham- lede ve layetebeddel bir surette vranacağına inanmay p ham- lelerin tütün - hayat 'le bera- ber akacaklarına kanaat etmiş bulunuyor. Bunun içindir ki felsefe tarihi de artık kat'i ve münferit zaferlerin tarihi gibi değil, bütün - hayat ile birlikte akan ve onunla birlikte mudil- leşen tek bir akışın ifade tarz- ları gibi mutalâa edilmek icap ediyor. Bu bakıma göre felsefe tari- hinin siklet merkezi ne “Kant, n de “Comte, ta olmayıp !un- lar ve emsalini » yapıcı ve yara- tıc akış isikam»ti dedir. Felsefe tarihi “Fo illöe,, ve em ali inyaptkları gibi bi: fey- le-oflar resmigeçidi eya sistem- ler taburu değildr Matlup olan şey felsefel-re temel olan " ü- tün ' hayat, ın de ir devir muh. tevalarını tebırüz ettirdikten sonra feylesofların bu hayatlara göre nasıl ilerlemiş olduklarını gostermektedir. “ Terakki fikrinin menşe ve tekâmülü,, namındaki eserimde 'eketimizde ıktisaden mesut Ailelerin teşekkülü olınalıdır. iktissden omesut âilelerden müteşekkil m İletin varata- cağı Maarifre her noktai nazardan en yüksek maarif olur. Cemal Hüsnü