15 Eylül 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 14

15 Eylül 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m ge ai ge a yaam mmm m — il : . Şelmmle Tez Ez eee BEL tün bu sorgulara içimde saklı bir cevap vardı!... Üç gün sonra idi Samsuna gele bildik. Güvertenin kenarına toplanmış ambarlardan eşya cıkarıp mavunalara dolduran vinçlerin paslı demir seslerini gıcırtılı makine (şikâyetlerini dinleyorduk. Gittikçe hayatımız yeknasaklaşıyordu. Yemek za- manları kadın ve çocuklarda gö- rünmezolmuşlardı. Şişman tüccar da çok zaman, uyurken yemeği yerken uyumağı tercih ettiği için, kamarasından çıkmayor- du. Bazı iskelelerde günler, geceler geçiren (o vapurumuz, nihayet yedinci günü sabahı Batum limanına girebilmişti, Belki beşyüzüncü defa, bize komünistliğin faziletlerini anlat- mağa kalkan geveze arkadaşı- mız bu esrarengiz ülkeye ilk adımımızı atacağımız sırada bir ere daha zincirlerini boşalt- mıştı. Bu kuru, bu zavallı, bu aç lakırdılara karşı kulaklarımız sağırlaşır, taş kesilirken göz- lerimiz kenarına iliştiğimiz kızıl kara sahillerin koyu gölgele- rinde oynanan gizli faciaları okumak heyecanı, görmek ih i- rası ile dövüştirüyordu. Diz kapaklarına kadar çıkan kaba kara çizmelerini örterek topuk- larına kadar dökülen uzun etekli paltoları, o burunlarına kadar inen kasketleri; koyu kirli bir yeşil parıltı ile parlayan sü - güleri ile birer ölüm müekkeli gibi dolaşan bolşevik neferleri- nin haraketlerini gözleyorduk. Genç doktorda derin bir süküt içinde idi. Sol Tarafta rıhtımın kenarına atılmış taşlar arasında bu iki siyah ürkek gölge, bir iki cılız, cansız pıhtı kımıldanı- yordu. Mutlak bir iki aç sokak köpeği bu izbe kıyılarda sabah kahvaltısı araştırıyordu. Bunlara bir az ekmek filan atmak icin güvertenin sol tarafına doğru yaklaştık. Henüz güneş doğmuş, ortalık ağarmıştı. Gecenin son karanlıkla i altında acı çıplak- lıklarını saklayan facialardan birinin kalın perdesi yavaş ya- vaş açılıyor, kalkıyordu. Bu kuytularda kemik arayan köpek- ler birer insan yavrusu, pis, kirli, ziftli, yırtık çuval parçası altında zavallı vücutlarını sak- lamağa çalışan yalın ayak, yalın baş, insan yavrucakları idi. Bir çok parça ekmekle son kalan i i kutu sardelyayı bunlara attık. Bir taş parçası ile bu kutuları açmağa çalıştıklarını görmek dayanılır manzaralardan değildi. Hava yavaş yavaş aydınlanıyor, etraf daha eyice seçilmeğe baş- lıyordu. Vapur yolcularına çık- mak iznini verecek heyet olduğu anlaşılan bir bolşevik kafilesi sahildeki ahşap barakadan çık- mış vapura doğru ilerliyordu. Eşyalarımızı hazırlamak için indik Genç Acem özdeni, sofrada yemek dagıta'ı garsonu yakala- mış. Batuma kadar vardığını koru- yabilen kösteği satıyordu, bizi körünce, bu umulmâz muvaffa- kiyetlerini anlattı çirkin, geniş bir külüşl ; ,yemek borcumu veriyorum dedi. Kamaralara indik ık. Gün doğmuştu. Takım ta- kım dolaşan bolşevik neferleri arasından yolcular ilerliyor, kapıya saklaşıyorlardı, Merdivene çıkan kapının önüne bir masa kurmuş dört nefer belkeyen yolcuların yollarını kesiyor, Rus ve zabit oldukları duruş ve bakışların- dan anlaşılan üç kişi de pasa- portları gözden ( geçiriyordu. Bütün bu icraatın neticesinde yolcular kısım kısım ayrılıyordu. Batum yolcusu çok mahdut ol- masına rağmsn ince derin ya- pılan saatler sürüyor, Vakit öy- leye yaklaşıyordu. Gurup gurup olaşan, ambarlara varıncaya kadar her tarafı araştırıp taraş- tıran neferler süngü tüfeklerini yanlarına yaslamış vapur ku- mandarının hazırlattığı sofraya dizilmişler, atıştırıyorlardı, Bir vo HAYAT, M4. az sonra vapurun çanı yolculara yemek zamanını bildirdi. Bu son yemek olmalıdı, her kes hazırlanmış, bir an evvel inmeği düşünüyordu. Yemeğe rağbe- ieden pek az adam olmuştu. Nihayet izin verildi, ermeni hamalların istilası altında kalan yolcular kendilerini güç müda- faa edebiliyorlardı. Bir hayü hüy içinde iniliyordu. İsimleri okunan yolcular çıkıyordu. Ev- velâ üçüncü sınıf yolcuları yani “ prol&taryt ,, kısmı çıkarıldı. Biz, eşyamızı hazırlamış bir kenarda nöbetimizi bekliyor- duk. Nöbeti gelenleri arasında bizim acemlerle, Trabzonlu tacir de çıktı; gitti; vapurda bizden başka bir iki aile daha kalmıştı. Bizi bırakmıyorlardı. Azerbay- canın gönderdiği muarif mü- messili İstanbula çıkarken pa- saportu Fransızlar tarafından alınm ş, avdetide d», pasaport yerine, eline bir “İese passe, verilmiş işte bütün m-s'ele bu- radan çıkıyormuş. Üç Türk ile Azerbaycana dönen bu azer- baycanlı hakkında yapılacak muamele, mesul bolşevik züm- resini düşündürmüş , Tiflise, Bagüye, belkide daha ilerilere kadar telgraflar yağdırmışlar cevap bekliyo:larmış. O geceyi de vapurda geçir- mek mukaddermiş. Biz, çıkıyoruz diye elimizde bulunan yiyecekleri dağıttığımız gibi, vapurda yol- cuları gitli diye ocağını söndür- müştü.kamarotun kıyıda köşede buluşturup çıkardığı biraz ekm-k biraz yağ ile mide bastırarak, birer çay içip yattık. Vapurun mu- hafazasına memur olan neferler bütün kapuları tutmuştu. Va- purda kalan bu korkuç kafi- İenin her hangi bir tarafa sa- vuşuvermesinden, sonra da ken- dilerinin affedilmez bir cezaya uğramalarından korktukları gö- rülüyordu. İçlerinden biri he- men daima etrafımızda dolaşı- yordu. Vapur içinde, muhasara altında idik. o /smail Hikmet ai 2 ui mi : —cee— > |. k

Bu sayıdan diğer sayfalar: