CURCUNA SKERLİKTE bir gerçek vardır: Seferin başında yapılan bir ha- tanın ceremesi seferin sonuna kadar çekilir. Demirel İktidarının Kıbrıs'taki son olaylar patlak ver- diğinde gösterdiği gaflet bugün meselenin tam bir curcuna halin- de olmasının başlıca sebebidir. Grivas'ın kuvvetleri Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırdığı za- man derhal Türk jetlerini Ada ü- zerine ateş yağdırmaya göndere- cek yerde ağız açık beklenilmiş olması, Türkiye'nin prestijine a- ğır bir darbe teşkil etmiştir. Günlerdir Demirel İktidarı, biz zat yol açtığı bir hazin durumun telâfisi çaresinin peşindedir ve kendi kamuoyunun ağır baskısı al- tındadır. Bu, m ve şaşkın du- rumunun nedenidir Eğer Grivas kuvvetlerinin te- cavüzünün başladığı öğle sonrası ile akşam arasında Rumlara, ha- kettikleri ders havadan verilmiş bulunsaydı, hem dünya önünde haksız sayılamayacaktık, hem de bugün, Yunanlılar bizim halimiz de olacaklardı. ani, yaralanmış o prestijlerini nasıl tamir edeceklerini onlar dü- şüneceklerdi. Biz ise, yumruğu- muz belimizde sakin sakin bekle- yecektik. Harp mı yapacaklardı, silleyi sineye mi çekeceklerdi, Yu- nanlılar karar vereceklerdi. On- lar sinirlenecekler, onlar titizleşe- ceklerdi ve "Harp! Harp!" çığlık larını Atina meydanlarında onlar koparacaklardı. Tecrübesiz iktidar kurmanın, milletçe ödediğimiz ilk önemli fa- turasıdır, bu. ASIL bir curcunanın içinde ya- şadığımızın farkında mısınız? Ik olay gecesi İktidara hâkim olan karışıklık bütün duruma si- rayet etmiş, kimse neler olup bit- tiğini anlayamamış, herkes bir türlü davranmış, bir türlü haykır - mıştır. Yunanlılardan kesin talep- lerimizin nelerden ibaret bulundu- ğu dahi meçhul kalmış, "Nota verdik", "Notamız reddedildi" tar- zında yuvarlak lâflarla yetinilmiş- tir. Anlaşılan tek husus, Türkiye'- nin 1960 şartlarına dönüşten baş- ka bir formülü kabul etmeyeceği dir. Bu makul ve doğru bir tutum- dur. Fakat bunun nasıl gerçekleş- tirileceği, uzlaşmanın ne gibi şart- AKİS lan öngördüğü hususu daima bu- lanıklığını muhafaza etmiştir. Bu- lanıklık, bir politikanın icabı de- gil, bir tatbikat plânının yokluğu yaya a Arabanın atların önü- ne arkasına mı koni nulacağı tarzı am hatırlatan bir "önce askerlerin çekilmesi, sonra görüş me mi, önce görüşme, sonra as- kerlerin çekilmesi mi" bahiskonu su olmuştur. Fakat bu, hemen ar- kadan, tavizci "önce teminat, son- ra görüşme mi, önce görüşme, sonra teminat mı" şekline dön- müştür Ancak kamuoyunun gittikçe bastıran ve Demirel'e artık geri dönülemeyeceğini sert şekilde ih- tar eden baskısıdır ki İktidarı mukavemete mecbur etmiş, daha fazla bir yumuşakbaşlılıktan ala- koymuştur. "Şimdi geliyorum, ha!"nın ötesine geçilmesi için, Hü- imi kümetin asla sam bir arzu duymadığı her hareketinden belli olmuştur. ARP üç kimse tarafından iste- nilmez. Ama, harplerin yapıl - ması mecburiyeti doğabilir. İk- tidarlar için marifet bu harbin kendi arzuladığı zaman, kendi ar- zuladığı yerde ve kendi arzuladığı silâhlarla yapılmasının sağlanma- sıdır. En kudretli orduların bile gafil iktidarlar elinde hazin hezi- metlere götürüldüğü üç kimsenin meçhulü değildir. O dehşetli Al- man ordusu, Hitler'in aklıyla açıl- mış hatalı cephelerde bir mağlüp ordu haline getirilmiştir. Kıbrıs'ın bizim (bakımımızdan ideal harp sahası olmadığım bil- mek için kurmay diplomasına lü- zum yoktur. Bir mühendislik dip- ğini üzerinde hava hâkimiyeti kuraca ğımız ve kurabileceğimiz yerdir. Oraya asker gönderip onu boş ye- re kızdırmamız manasızdır. Zaten, Kıbrıs Devleti ile de alışverişimiz yoktur. Kıbrıs Devletini açıkça ilhak edeceğini söyleyen Yunanis- tan gerçek mütecavizdir. Yunanis- tan'la savaş alanı ise, elbette Batı Trakya'dır. Demirel İktidarı, harp şartları olarak da bize elverişli şartları hazırlamamıştır. Peki, elverişli neyi hazırlamış- tır, bu İktidar? Maalesef hiç bir- -eyi. Olanlar da, olmayanlar da onun inisyatifi sonucu değildir. Bir akım dolayısıyla her şey öyle cereyan etmiştir. Bu suretle, sefe- METİN TOKER rin başında yapılan bir hatanın ceremesinin sefer sonuna kadar çekildiği oprensibi bir defa daha doğrulanmıştır. Tecrübenin zamanla öğrenildi- ği bur gerçektir. Böyle düşünerek "Yok, iyi adam! Zamanla öğrene- cek. Bak, bu kendisi için bir ders- tir." diye acınmak kabildir ama, ne yaparsınız ki memleketlerin ve milletlerin kaderi tecrübe tahtası değildir. Hele, kökü yüzyıllara dayanan bir ülkenin, imparatorluklar ku - rup yaman devrimler yapmış bir halkın "her halk lâyık olduğu ikti darı bulur" sözünü acıyla hatırla- tacak bir siyasi iktidarın eline düşmüş olması, asıl, Türk seçme- limin edinmesi gereken tecrübedir