Hile-i şer'iye Sr bu defa, getirtici şirket- rine, yapımcı şirketlere teklie balanraliştir, Sovyet va- tandaşı Türklere göstermek ama- cıyla Türk filmi satın almaya kal- kışmış ve başlangıçta, para yerine, takas teklif etmiştir. Hatta, en ilkel Türk filmleriyle, türlü festivallerde çeşitli armağanlar kazanmış Sovyet filmlerinin takasını istemiştir. A- kıllı Sovyet ticaret ataşelerinin amacı, bu değiş-tokuş sonuca Türkiye seyircilerine Sovyet film- lerinin tadını tattırmaktı. Ondan sonrası kolaydı. Ama, evdeki hesap yine çarşı- ya uymadı ve türlü aksilikler Şiki Herşeyden önce, Sansür, her filminin de Sovyetler'e m evet demiyordu. Gerçi filmin, sansür vizesinde "yurt içinde ve yurt dışın- da gösterilmesinde bir sakınca yok- tur” ibaresi geçiyordu ama, bu "yurt dışı" sözünün hangi ülkeleri kapsadığı açık-seçik belirtilmemişti. Uygulamada, "yurt dışı" denilince, sadece Kıbrıs,, İran, Lübnan, Yuz nanistan ve Pakistan anlaşılıyordu. Sansürün korkusu, Demirperde ülkelerince satın alınan bu filmle- rin, kendi dillerinde dublaj yapıl- ması ve Türkiye aleyhinde kullanıl- -asıydı. u endişe, hemen heri ülke için seçeridi, Ayni işle- mi Türkiye de bir Sovyet veya bir Amerikan filmine yapabilir, Türkçe IKİ FİLM Aşağı yukarı aynı elbiseyi giyme- lerine rağmen biri XIX. yüzyılda, diğeri XXI. yüzyılda yaşamakta- dır. Rejisör Louis Malle'ın "Hır- sız" adlı filminde Marie Dubois, Jean-Paul Belmondo tarafından soyulan bir bankacının karısını canlandırmaktadır. Belmondo evi soyarken, Marie Dubois kendisi- ni yakalar. Kız, Belmondo'nun hoşuna gitmiştir. Belmondo, te- Va il kızı kaçırır. c Godard tarafından çev- Tilen arihe aşk" adlı filmde ise Anna - Karina, 2000 yılında, bir askerin gelip kapısını çaldığı bir fahişeyi canlandırmaktadır. As- ker, Jacgues Charrier'dir. Kızı be- ğenir, oturup konuşurlar. Ama, filmin kahramanı bu sefer kızı kaçırmıyacaktır. Ayrı ayrı devir- lerde yaşıyan bu iki kadının kar- şılaşma şansları sıfır olsa ge- rektir. Hattâ, terzilerinde bile... AKİS dublajında kahramanlarına dilediği- ni söyletebilirdi. Yeniden başlayan ticaret Buzların çözülmeye başlaması, her iki ülke hükümet başkanları ile parlâmento başkanlarının karşılıklı geliş ve gidişleri, imzalanması mümkün kültür anlaşmasının ha- zırlıklarına e girişilmesi, film alış- verişi ümitlerini yeni baştan alev- lendirdi. Uluslararası Moskova Film Fes- tivaline Türkiye de davet edildi. Fa- kat Moskova Festivali, yerli film- ciler arasında pek itibar, görmedi. Bunun sebebi, Sovyetler'in bu ko- nudaki cimriliği ve Batı festival- cilerine bakarak daha elisıkı dav- ranmasıdır. Festivale davetli olarak giden Türk filmlerine ise Sovyetler gere- ken ilgiyi 'gösterdi ve hemen a- lıcı çıktı. Fiyatlar hakkında kim- senin kesin bir bilgisi yoktur. Çün- kü film sahipleri, filmlerine (o Sov- yetler'in talip öldüğünü ve fiyat o- larak 10 bin dolar -yaklaşık olarak 100 bin Türk lirası- teklif ettiğini m Elbette ki, kendi filmleri "Hamlet'e 500, arp ve Sulhla da 2 bin dolar -üstelik iki renkli kopyası da dahil- isteyen Sov- yetler'in, bizim, teknik üstünlükten yoksun filmlerimize 10 bin dolar verdiğini düşünmek, aşırı bir iyim- serlik olur. "Yılanların Öcü"nü satın aldığı söylenen Sovyetler'in son günlerde, SINEMA "iyice" sayılan iki Türk filmine bir- den talip olduğu, üstelik her biri- ne onar bin dolar verdiği haberi, Yeşilçam'da yine günün konusudur. Onar bin dolar fiyat biçilen iki Türk filminden birincisi, hâlâ yur- dumuzda gösterilmemiş olan, Duy- gu Sağıroğlu'nun “Bitmeyen Yol"u, Hee rl de Atıf Yılmaz'ın "Pembe Ka- irmeyen Yol", konu olarak, Anadolu'dan büyük şehre göçü işle- mektedir ve Sağıroğlu'nun ilk reji denemesidir. Başrollerinde pi Hakan, Selma Güneri ve Erol ın oynadıkları ' "Bitmeyen Yol", bi tünüyle başarılı olmamakla bera ber, yer yer sıcak, duygulu mimi bir filmdir. Bugün başladığı yoldan uzaklaşmış rejisörü Sağır- oo için örnek sayılacak nitelikte- atı Yılmaz, iki yeni prodük- törün -Karan Yüce ile Şükran Güngör'ün- taviz vermek isteme- yen tutumlarından alabildiğine ya- rarlanma ve şimdiye kadar yap- tıklarının üstünde bir film ortaya koyma imkânına sahip olmuştur. A- ma, bu imkânı gereğince kullana- mamış, sonunda "Pembe Kadın", ti- yatro dışına çıkamayan, üstelik 'ba- şarısı da bulunmayan bir tiyatro-si- nema denemesi olup çıkmıştır. Ayni iyiniyetli prodüktörler, yine aynı re- jisörle, ikinci denemeleri "Olüm Tar- lasında da ayni sonuca varmış- lardır. .. MUZAFFER A. ESİN ANNA KARINA MARİE DUBOIS