EVLERE ŞENLİK BIR ŞENLİK yoıllaryılı Türk bestecileri, eserle- rinin çalınmadığından, raflarda çekmelerde toz topladığından ya- lanmışlardır. Şimdi, TRT Kurumu- nun giriştiği bestecilere eser ısmar- lama ve bunların çalınmasının sağ- landığı şenlikler düzenleme çabasıy- la durum düzelmişe benziyor. Ama çağdaş Türk bestecileri, hiç olmaz- sa TRT'nin eser ısmarladığı veya aç- tığı yarışmaları kazanan "resmi" bestecilerin musikisi, sesini duyur- mıya hak kazanmış mıdır? Geçen iki hafta boyunca önce Ankara'da, sonra da İstanbul'da yapılan Birin- ci Çağdaş Türk Müziği Şenliği'nde dinletilen musiki, bu soruya olumlu bir karşılık vermeyi güçleştirmek- tedir. Şenlik konserlerinin tanıtlığıyla apaçık görülen şuydu ki Türkiye'de -ilmcilik hesaba katılmazsa- bütün sanatlar arasında musiki kompozis- yonu, öbürleriyle bir seviye karşı- laştırmasını bile gereksizleştirecek bir gerilikte ve düşüklüktedir. Bu durumun başlıca sorumlusu, bir za- manlar "öncü" diye saygı görmüş, "Türk Beşleri" adıyla tanıtılan gruptur. Halk, bunca yıldır güdülen sakat bir eğitim politikasının ve radyolar- da olsun, konserlerde olsun uygu- lanan oyalayıcı, sorumsuz bir prog- ramcılık anlayışının sonucu, yete- rince çağdaş musiki dinleyememiş- AKİS İLHAN USMANBAŞ Allahtan o vardı tir. Böyle bir halka, "dinlediklerini beğenmiyorsan sen gerisin, bunlar ileridir" anlamına gelen konuşma- larla sunulan Birinci Şenlik'in İs- tanbul'da Şan Sinemasında verilen ilk konserinde önce Ferit Alnar'ın Piyanolu Üçlü'sü dinletildi. Keman, piyano ve viyolonsel için bestelen- miş bu musikinin niçin kemence, santur ve tambur için yazılmamış olduğu akla gelebilirdi. Bach'ı rahat bırakın! Gene de, Batı musikisinin çeşitli teknikleriyle ve anlatım yollarıy- la şartlanmış bir kulak, Alnar'ın doğulu ezgilerinde çekici bir yan bulabilirdi. Oysa Bülent Arel'in ke- man ve piyano için İkili'sinde böy- le bir kulağın İlgileneceği hiçbir yan yoktu. TRT'nin musiki söz- cüsü, böylesine başarısız bir bes- teci adına, "Arel, Bach gibi de ya- zar" diyerek bir özür dileme çabası içinde görünüyordu Öğretmenlikte- ki hünerini henüz yaratıcılığında göstermiyen Arel, herhalde Bach gi- bi de yazabilirdi. Ne var ki Bach, Bülent Arel gibi yazarak öç alacak durumda değildi! Nevit Kodallı"ya gelince: otuz- öncenin yan akımlarından Mil İçindeki durumunu elde tut- makta direnen, Honegger'in öğren- cisi olduğunu yalnız biyografisinde değil musikisinde de açığa vuran — xXx — Mm bu besteci, seçtiği gereksiz yolun içinde gerekli sanısını veren bir mu- siki ortaya çıkarma seçkinliğine e- rişmişti. İlk konserin tek başarısı -böyle bir çerçeve içinde başarıdan söz edilebilirse- Kodallı'nın İkinci Dörtlü'süne aitti. Çalgıcılar -kemancı Suna Kan, piyanocu Gülây Uğurata, viyolonsel- ci Doğan Çangal ve, dördüyü ta- mamlıyan üyeler olarak, kemana Ulvi Yücelen ile viyolacı Ruşen Gü- neş- dünya ölçüsünün altında. Tür- kiye ölçüsüne göre iyi, herhalde e- serlerdeki anl: ve an- lamsızlık somunlarını dinleyiciye u- laştıran çalışlar çıkardılar. Nihayet bir önemli eser Çumhurba: şkanlığı (o Orkestrasının verdiği konserde -Şenlik'in ikinci konseri çok büyük bir dengesizlik vardı. £ Programın birinci bölümü tek başına, ancak 15 dakika kadar süren bir esere, ikinci bölümüyse tutarı bir saati aşan üç "numara"- ya verilmişti Fakat asıl Mene lümü arasınd Senfonik Bölüm'ü, Şenlik'in genel karakterinin büyük, istisnası, bütün geçer ölçülere göre üstün önemde bir musikiydi. Usmanbaş, özgür a- tonal dilin günümüzde eriştiği yazı özelliklerinin bir kesimini, anlatım- 41