1925 Kürt isyanı ve Şeyh Sait evvel başlamıştır. Daha İstiklâl Harbi-kati; zaferle ta- mamlanmadan, Vahdettin ve taraftarları İstanbul'da, zahiri adı "İ'lâi vatan", gizli adı "Müdafaai Hukuk Hilâfeti Kübra" olan bir teşkilât kurmuşlardı. Vahdettin kaçmağa karar verdikten sonra, teş- kilâtın İcra komitesi toplu bir halde Bükreş'e geçmiş ve burada bir otelde "Hilâfet kongresi" aktedilmişti. Eski İçişleri Bakanlarından Mehmet Ali'nin başkan- lığında toplanan kongre, Türkiye'de kalan taraftarla- rının da yardımıyla, Türkiye'de suikastler yaparak ve isyanlar çıkararak karşı ihtilâle (teşebbüs kararını vermişti. Kongrenin kararı Mehmet Ali vasıtasıyla San Remo'daki Vahde'ttin'e arzedilmiş ve onun da muvafakati alınmıştı. Bu sırada Hilâfetin müstakbel kabinesi bile taayyün etmişti. Karşı ihtilâlin muvaf- fak olup Vahdettin'i yeniden tahtına oturtması üze- rine Mehmet Ali Sadrı - Azamlığa, Kiraz Hamdi Paşa Harbiye, Filozof Rıza Tevfik Maarif Bakanlıklarına, Ttlâfçı Sabrı Hoca da Şeyhülislâmlığa getirilecekti. Kongre kararı, müstakbel Devlet Reisinin de tas- dikine iktiran ettikten sonra, vazife alanlar, fabrika mümessili, tüccar, müteahhit diye memlekete dön- müşler ve karşı ihtilâli (ohazırlamağa başlamışlardı. Hilâfet Komitesinin memleket içindeki propaganda fâaliyeti çok iyi hazırlanmış bir teşkilâtla idare edin- iyordu. Bilhassa Avusturya mamullerinden "Diştul" adında bir ilâcın satışı için seçilen seyyar satış me- murları, yurdun birçok yerlerine Hilâfet Komitesinin gizli beyannamelerini dağıtırken, gezici hocalar, güya ticaret ve alış - veriş kasdiyle etrafı dolaşıyor, inkılâp hamlelerini kötülüyor, hilâfet lehine telkinlerde bu- lunuyorlardı. Böylece hilafetçiler bir taraftan memleket için- deki propagandalarım yürütürken, silâhlı ayaklan- mayı da hazırlamaktan geri kalmıyorlardı. Karşı ihtilâli bizzat Vahdettin idare ediyordu. Kendisine memleketten kovulan şehzadelerle Yüzelli- liklerin mühim bir kısmı-yardım ediyor. San Remo; Kıbrıs, Musul ve Halep arasında durmadan kuryeler gidip geliyordu. keri hareketleri, halifeye bağlı kaçak komutan- lar idare edecekti. Doğu Anadolu isyanı başlayıp genişlerken, Sivas, Konya, Trabzon, Adana tarafları da ayaklandırılacak ve yurdun dört bucağında dövüşen inkılâpçılar kıs- kıvrak sarılacaktı. Behçet Cemal'in' verdiği bilgi burada biter. Hayaller içinde bir adam Şeyit Abdülkadir'in foyası, Dz eyh Sait, Piran Olayını yarattıktan sonra çıktı. 1925in Türk James Bond'u Nizamettin ancak ondan sonra, "İngiltere Ha ariciye Nezareti Umur-u Şarkiye Müdürü Mr. Temp- len" idi rr va Seyit branda. kabul edil- mek firsatını Şeyh Abdülkağirin Caddebostan'da, deniz ka- 32 narındaki muazzam köşkü kendisine Abdülhamid ta- rafından hediye edilmişti. Köşk, önceleri, Naha Ne- zareti muhasebecisi Sadi beyindi. Sonra, Sultan onu satın aldı ve Kürt liderlerine taviz politikasının ge- reği olarak Ayan üyesi Abdülkadir'e verdi. Böylece onu kendisine, tahtına, Türkiye'ye bağladığı inancın - daydı. Nizamettin, bizzat Seyit ile görüşebilmek için aracı Kör Sadi'ye çok ısrar etti. Buna, ancak 1925 martında muvaffak oldu. Gizli bit randevu temin edil- di. Zaten Seyit'in oturduğu yer öylesine 'genişti ki kim nereden giriyor kim nereden çıkıyor, bunu ke- sinlikle tesbit etmenin imkânı yoktu. O sıralar, Polis üdürü Ekrem Bey -şimdi, emekli Korgeneral Ek- rem Bayd'ar- malikâneyi kontrol altında tutuyordu. Nizamettin kendisine, randevuyu haber verdiğinde. Ekrem Bey adamlarına, Nizamettin'in geleceği ak- kam ortadan kaybolmalarını emretti. Seyit randevu- yu, "hava karardıktan sonrası için" vermişti. Nizamettin'in Abdülkadir ile görüşmesi romanla- ra konu olacak eğlenceliktedir. Serkomiser İngilizce bilmediği, fakat çok güzel İngilizce taklidi yaptığı için yanına İngilizce bilen birinin verilmesi lüzumu doğu- yordu. Nizamettin, Kör Sadi seviyesindeki muhatap- larıyla "Lorel - Hardi Türkçesi" konuşuyor, başkası- na ihtiyaç hissetmiyordu. Fakat, müstakbel Müstakil Kürdistan Emiri ile konuşmasının önemli geçmesi şarttı. Teknik şuydu: Nizamettin İngilizce taklidi bir şeyler söyleyecekti. Yanındaki tercüman, bunu Türk- çeye çevirecekti. Seyit cevabını Türkçe el Ni- zamettin tabii bunu anlayacaktı ama, anladığını belli etmeyecekti. Tercüman Seyit'in sözlerini Nizamettirie güya Ml. olarak tekrarlayacaktı. Nizamettin -yani Mr. Templen- gene İngiliz taklidiyle bunun ce- vabım verecek Polis Müdürü Ekrem' Bey "Mr. Templen" ile tercümanına ne söyleyeceklerini bir gü- zel talim ettirdi, Nizamettin konuşmasının akşamında, geçen mu- havereyi Ekrem Beye anlattı. Meselenin özü şurada düğümleniyordu: Doğuda isyan, zamansız patlamıştı. Fakat, ok bir defa yaydan çıkmıştı. Şimdi Seyit Ab- dülkadir İngilizler tarafından yalısından alınıp isyan bölgesine götürülmesini istiyordu. Orada, başa geçe- cek ve Kürdistan Emirliğini kuracaktı. Ancak, gider- ken paraya ihtiyacı vardı. Muazzam köşkünü terke decekti. "Mr. Templen" kendisinden ne kadar istedi - ğini sormuştu. Seyit buna "70-80 bin lira" cevabını vermişti Bu, bir "şahsi tazminat" idi. Yoksa, "Mr. Templen" ile Cemiyet adına yapılan temaslarda bu- nun çok üstünde meblâğlar "Dâva için" istenmişti. Gelecek İhtilal yumruğ yazı: “karşı oihtilâl"e unu gösteriyor AKİS