1925 Kürt İsyanı ve Şeyh Sait razları yoktu. Fakat bunun şümulü genişletildiği tak- irde kabağın kendi başlarına patlayacağını hissede- cek kadar tecrübe sahibiydiler. Hem, tecrübeye de ne lüzum vardı? Bizzat Baş- bakan "Beni bunu size tebliğ etmeye memur ettiler" dememiş ve ilâve etmemiş miydi: — Azınlıkta kalacağımdan korkuyorum." Bundan dolayıdır ki Terakkiperver. Cumhuriyet Fırkası havanın değiştirilmesine, kamuoyu üzerinde başka yönden tesir edilmesine lüzum gördü. Partinin ileri gelen Paşalarından Erzurum milletvekili Rüştü Paşa, isyanın mahiyeti hakkında bir gazeteye -İstiklâl gazetesi- demeç verdi. Demecinde isyanın sebebi diye "İktidarın Doğudaki hatalı tutumu"nu gösteriyor, bu suretle seçim bölgesinde bir de yatırım yapıyordu. Rüştü Paşaya göre Şeyh Sait'in hiç bir önemi yoktu. Kuvveti, kendisine tâbi birkaç yüz atlı ile mü- ritleriydi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının söz- cüsü âsi şeyhi "Hınıs'ta ders okutan biri" olarak ta- nıtıyordu. Asıl, Cihan Harbinden doğan sefalet vardı ükümet onu yenmeye muvaffak oolamamıştı. Hükümeti temsil eden valiler ve kaymakamlar geli- şigüzel seçilerek (o gönderilmişlerdi ye ehliyetsizdiler. Bunlar aşiret reislerine hulüs çakmışlar, hep altta a almışlar, belki rüşvetlerini de yemişler ve onları şı- martmışlardı. Eğer onlar adam olsalardı; bir kaç ça- pulcunun giriştiği bu hareketi zamanında haber alır- lar ve olaya meydan vermezlerdi Bu sözlerde gerçek payı çoktur. Rüştü Paşa, Şeyh Sait'in, "Nasturi isyanı sanık- larından Albay Halit'in kaçırılması olayı"na karış- ması yüzünden tevkif edileceğinden korkarak isyan bayrağını açtığını söylüyordu. Terakkiperver Cumhu- riyet Fırkasının sözcüsüne göre olayda ne yabancı parmağı vardı, ne de şeriat isteği veya din istismarı bir rol oynamıştı. Rüştü Paşa şöyle diyordu: " - Hadisede ecnebi parmağı olduğunu zannet- miyorum. Çünkü Genç ve Muş, memleketin ortasın- dadır. Ecnebilerle temas etmek maksadı olsaydı, âsi- ler hududa yakın yerlere, meselâ Zaho'ya çekilip ora- da, şimdiye kadar tek bir memurumuzun aralarına giremediği aşiretlerle birleşebilirlerdi." Rüştü Paşa; ecnebilerle temas etmek için hududa yakın olmayı gerekli buluyordu ki bu, pek saf bir dü- şüncedir. Rüştü Paşa bunu söylerken Hükümetin elinde, âsileri idare eden çevrelerin İns lizlerie tema- sına dair son derece emin vesikalar V Bu temaslar İstanbul'da oluyordu ve onlar Seyit Abdülkadirin etrafında dönüyordu. "Kürdistan Emiri!" Seyit Abdülkadir Vanlıdır ve Kürt Teali Cemiyetinin fili başkanıdır. Bu Cemiyet, önce, müstakil bir Kürdistan Devleti gayesini gerçekleştirmek için kır- 30 rulmuştur. Kürtçülük cereyanının su yüzünde çalış- maya başlaması, Abdülhamid'in takip ettiği politika- nın sonucudur. Bütün marifeti "idare-i maslahat" olan ve meselelerin esasına asla gitmeyip kuvvetler arasında denge kurarak düzeni sürdürmeye çalışan Abdülhamid, Rusya'ya sırtını dayamış hristiyan Er- meni azınlığına karşı, Doğuda, sırtını İngiltere'ye ver- miş müslüman Kürt azınlığını çıkarmıştır. Bu politi- kanın icabı olarak Kürt aşiretlerine müsamaha gös- terilmiş ve onların beyleri vezirlikler, paşalıklar al- mışlardır. Böylece Abdülhamid, liderlerini tahtına bağlayarak kürtçülüğü uyuttuğunu düşünüyordu. Hal- buki bunların çocukları muntazam tahsil görmek imkânına kavuşmuşlar, Batı ile temasa gelmişler, bir kürt milliyetçiliği ideolojisini yaratmışlardır. Cihan Harbinde İstanbul Hükümeti, Doğudaki kürt aşiretlerini milis alayları olarak kullanmak Zo- runda kaldı. Ermeniler teşkilâtlanmışlar ve orduyu arkadan vurmaya başlamışlardı. Ulaştırma hatlarını korumak için kâfi miktarda muntazam kıta yoktu. Kürtler Ermenilere düşman olduklarından bu görev onlara verildi. Kürtler buldukları Ermenileri kesi- yorlar, Ermeniler de Kürtlere aman vermemeye çalı şıyorlardı. Mesele, kendi aralarında, Türkiye'nin Do- gusunun Ermenistan elinde mi, yoksa Kürdistan elinde mi kalacağı kavgasıydı. Cihan Harbi Osmanlı İmparatorluğunun dağıl- masıyla sonuçlandığında Ermeniler daha önce hare- kete geçtiler ve bir Ermeni Devleti kurulmasının fiili hazırlığına giriştiler. Ermeniler, artık Rusya'dan çok Amerika'nın desteğine güveniyorlardı. Bunun üzerine, yetişmiş genç Kürt aydın ve milliyetçileri Kürt Teali Cemiyetine dört elle sarıldılar. Bunların arkasında İngilizler vardı. Birliğin merkezi o İstanbul'daydı ve Doğunun hemen her tarafında şubeleri bulunuyordu. Seyit Abdülkadir işte bu cemiyetin başkanıydı. Seyit Abdülkadir Damat Ferit Paşa kabinesinde Devlet Şürası Reisliğine kadar yükselmişti. Daha ön- ce de Ayan üyesiydi ve Abdülhamid'in gözde adamla- rındandı. Sonra, İttihatçılarla da çalışmıştı. Her ren- ge kolaylıkla girebiliyor, fakat kalbinde (Müstakil Kürdistan Devletinin Emirliği hülyasını besliyordu. Milli Mücadelede, Doğu halkı, hangi asıldan olur- sa olsun, genellikle Ankara Hükümetiyle birlikte ça- lıştı. Dumlupınar'daki Meçhul Asker anıtında yatan isimsiz şehidin Kürt asıllı olmaması için bir sebep yoktur. Kürtçülük hiç bir zaman, Doğudaki Kürt asıl- lı vatandaşların ülküsü olmamış, bu cereyan en ziya- de dışardan beslenmiş, bir de şeyhler ve ağaların bir kısmı, bilhassa onların okumuş çocukları özel duy- gularla bu temayüle kendilerini (o kaptırmışlardır. Bunlar, ne zaman çok partili rejime geçilse, Muhale- fetteki partiyi kendi emellerine hizmet ettirtmek için ona sızmaya çalışmışlardır. Muhalefet partilerinin idarecileri arasından, oy kaygısıyla, bu oyuna gelmiş olanların çıktığı da bir gerçektir. Bugün, Şeyh Sait'in hayattaki kardeşi Şeyh Tahir'in bir oğlunun Palu'daki AKİS