NERİMAN KÖKSAL OYNUYOR Şarkı söylemek, vaktiyle ses isterdi Uzun boylu, bir kadın için hayli iri yapılı, yanaklarının üzerinde hızla yürüyen kırışıklıkların üzün- tüsü gözlerine vurmuş kadın, yeni işi hakkında şöyle dedi: — Hayatım, n'apayım, başka arem mi vardı sanki? Sinemaya gireli şunca yıl oldu. İyi-kötü, biz de zirvelere çıktık, afişlerin en ba- şında adımız yazıldı. Ama bu, ılâ- nihaye böyle gitmiyor Ki... Sonra, evlilik yok mu, o evlilik; işte beni en çok yıkan o oldu! Neb'leyim ben, insan kısmısının öyle bir ânı oluyor ki, basireti bağlanıveriyor 40 YILDIZLAR ESKİYİNCE, İşte. Benimki de öyle oldu zahir." Bu, biraz içli, biraz da sinema- nın verdiği alışkanlıkla hafif melo- dram kokan sözleri söyleyen, bir zamanlar yerli sinemamızda "Sarı- şın Bomba" diye anılan Neriman Köksal'dı. Koksal, beyazperdedeki sükse- sinden son yıllarda çok şey kay- betmiş, birinci plândan ikinciye, i- kinciden de üçüncüye kadar inmiş- tir. Beyazperdede birincilik gençkız -yani "jön (fiy"-; ikincilik gençkızın ablası -yani "jön dam"-; üçüncülük ise -ki bu, bir kadın oyuncu için en acıklı durumdur- gençkızın annesi rollerine girmek anlamını taşır. 1950 yılında birgün Beyoğlu cad- desinde giderken, yolu, rejisör Çe- tin Karamanbey tarafından alâme- riken tarzda kesilerek yapılan bir teklif sonucu sinemaya geçen Ne- riman Köksal, "Çete" filmiyle o- yunculuk hayatına başlamış, bunu hızla başka filmler izlemiştir. Yenisi kapıdan girince.. Ş inemada gelenektir: Yem gelen- ler, eskileri bir köşeye iterler ve onlardan boşalan yerleri alırlar. Ne- riman Köksal, Türk seyircisinin hoşlanacağı bir tipti: uzun boyluy- u -17/4 m.-, etli butluydu -kilo: 69- ve gençkız rollerinde -bu roller herhangi bir zorluk çıkarmadığı i- çin- başarıya ulaşıyordu. Bir süre çeşitli firmalarda çeşitli prodüktör- lerle işbirliği yaptıktan sonra, bun- lardan birinin sahibi ile gönül bağı kurmakta gecikmedi. Prodüktör iki işi birleştirmiş, rejisörlük görevini de yüklenmişti. Bu yüzden, Neri- man Köksal rahattı. Dilediği konu- yu, dilediği oyuncuları seçiyor, sö- zünü geçiriyor ve beyazperdede öm- rünü uzatmaya bakıyordu. Fakat kurulu çark işlemekte devam edi- yordu: Köksal'ın ardısıra sinema, kapılarım yeni gelenlere ardına ka- dar açmıştı. Kapıdan ilk giren, Muh- terem Nur oldu. Nur, küçük ve sı- radan bir figüran iken, beklenme- dik bir başarıya ulaştı. Sinemamız- da ezilmiş, bir köşede unutulmuş kenar mahalle kızlarının I numa- ralı kahramanı haline geldi. Kök- sal ilk darbeyi yemişti ama, sırtı- nı yasladığı prodüktör- -rejisör yü- zünden bu, öldürücü olmamıştı. Derken, Türkân Şoray geldi. Uzun boyluluk, etli butluluk Şoray'da Köksal'dan daha da alımlıydı. Üs- telik, Köksal'ın handikapı sarışın- lık, Şoray'da yoktu Bu yeni darbe, tabii, birincisin- den daha ağır oldu. Neriman Kök- sal adı ikinci dereceye iniverdi. He- le Şoray'dan sonra Hülya Koçyiğit'- in gelivermesi, işleri büsbütün ka- rıştırdı ve Köksal bir kenara çeki- lip beklemeye koyuldu. Bâsübâdelmevt K öksal'ı unutulduğu yerden çekip ,gıkaran, "kadın filmleri rejisö- rü" diye ün salan Ülkü Erakalın ol- du. Erakalın, eskinin I numarası ile yenilerin bir numarasını -yani Ne- riman Köksal ile Türkân Şoray'ı- eski bir Arap melodramından ak- tardığı bir yerli filmde karşıkarşıya getirdi. Neriman Köksal, ilk olarak AKİS