mişler, Feyzioğlu ismi açıklamıştır. Bir Görüş Anayasa Mahkemesinden Şikâyet Prof. Dr. Faruk EREM Pek açıkça olmamakla beraber Anayasa Mahkemesinden bazı şikâ- yetlere rastlanmaktadır o Acaba bu şikâyetler haklı mıdır? Şikâ- yetlerin pek çoğu Anayasa Mahkemesinden, ona verilmemiş yetkile- ri niçin kullanmadığını kanamak niteliğindedir. Bir baloma Anaya- sa Mahkemesinden değil, Anayasadan şikâyetçi olmak gerektir. Anayasa Mahkemesi, görevleri eksiksiz gösterilmiş bir anayasal organ olursa gerçek anlamım kazanır. Anayasa Mahkemesinin "yar- gılama erkin"e girdiğini iddia etmek doğru olmaz. Anayasa Mahke- mesi üç erkin üstünde olmalıdır. Zira Anayasa Mahkemesi, Anaya- sanın kişiye getirdiği teminat olarak değil, Anayasayı korumak için düşünülmüş bir teminat saydır. Bu açıdan kişiye sağlanan ancak do- layısiyle bir teminattır. Üç kuvvetin ayrılığı kuralı, kuvvetin anla- mına göre değişik sonuçlar verir. Eğer Devletin görevlerinin yerine getirilebilmesi için üç ayrı kuvvete ve bunların birbirinden ayrı kal- masına duyulan ihtiyaç bu kurala yer vermiş ise, Anayasa Mahke- mesinin üç kuvvetten herhangi birisine dahil olmaması lâzımdır. O halde Anayasa Mahkemesi "yargı erki" içinde de değildir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin "Yüksek Hâkimler Kurulu"nca seçilmemesi sebebi de bunu gösterir. Üç kuvvetin ayrılığı kuralının sonuçlarından biri de üç kuvvetin birbirine karşı bağımsızlığıdır. Aynı Devletin görevlerini yerine geti- recek kuvvetler arasındaki bağımsızlık bunlar arasında "anayasal denetim"e ihtiyaç gösterir. Sadece kanunların anayasayı aykırılığını denetleyen bir mahkemenin siyasal dengeyi, anayasal denetimi sağ- layabilmesine imkân var mıdır? Anayasa Mahkemesinin, Anayasaya aykırı düşen her çeşit uygulama eylem ve işlemlere ilişkin çekişme- lerin çözüm yeri olması lâzımgelirdi. Anayasaya uygun kanunların Anayasaya aykırı şekilde uygulan- maları mümkündür. Geniş anlamda “siyasal sorum'"un bu ihtiyacı karşıladığı ileri sürülmemiş değildir. e Fakat yerleşmiş demokratik düzenli memleketlerde dahi bunun yeterli olmadığı görülmüştür. A- nayasaya ayları kanun veya bükümler zamanla ayıklandıktan sonra Anayasa Mahkemesi, bu çeşit kanun veya hükümlerin yenisi yapılır- sa, onları iptal edecek sürekli, fakat işi, olmayan bir organ halinde devam edecektir. Bu suretle Yüce Mahkeme, sonu olmayan bir geliş- me diye de isimlendirilmesi mümkün demokrasiye hiç bir şey ekle- meyecek ve yetkisiz bir kuruluş haline gelecektir. "Gerekli müesseseler kurulmazsa demokrasi işlemez" haklı dü- şüncesinden hareket edilmiş, fakat kurulan Yüce Organa verilmesi zorunlu yetkiden kaçınılmıştır. "Müesseseler kuruldu, demokrasi yi- ne İşlemiyor" gözlemini benimsiyorsak, kusuru demokraside veya toplumun ona henüz elverişli olmadığında aramak doğru değildir. Aksamanın sebebi, müesseselerin yetkilerinin sebepsiz kısılmasıdır. Anayasanın ancak bu yönde değiştirilmesi -doğru deyimle takvi- yesi- haklı olabili sormuştur: İsmi açıkladıktan sonra verdiği ilk demeçte Feyzioğlu, "mal-mülk sa- hiplerine güven vermek" hususu ü- zerinde dikkatle durmuştur. İsim, taraftarlar üzerinde hayal- kırıklığı o yaratmış ve derhal alay konusu olmuştur. Besim Üstünel, is- mi öğrendiğinde ciddi bir. ifadeyle 8 — Feyzioğlu, kayserili diye ken dişine güvenilmiyeceğinden mi endi şeleniyor acaba?" İn misiniz, cin misiniz? İsimdeki müphemiyet ve anlamsız İlk-programda da ortaya çıkmış- tır. Bu programı inceleyenler tefer ruata boğulmakta, partinin gerçek karakterini bir türlü anlıyamamak- tadırlar. Hem "petrollerin millileşti- rilmesi'nden, hem de "devlet kesi- minin özel sektör lehine daraltılma- sı'ndan bahsedilmekte; hem "ısla- hatçılıktan, "sosyal adalet'ten bah- sedilmekte ve hem de "mevcut dü- zenin itina ile korunacağı" ifade e- dilmekte; kendilerininkinden daha reformcu bütün görüşler rahatça "Anayasaya aykırı", "komünist" di- ye damgalanmaktadır. Feyzioğlu, partisinin programının ana' hatlarını, geçtiğimiz haftanın sonunda Cumartesi günü bir basın toplantısında açıkladı. Ama bu açık- lamadan pek bir şey anlaşılmadı. Feyzioğlu, "Partinizin siyasi yelpa- zedeki yeri nedir?" sorusuna, cevap olarak, sadece, "— Biz atatürkçüyüz" dedi. Türkiyede en soldan en sağa bü- tün partiler atatürkçü olduklarını iddia ettiklerine göre, Feyzioğlunun partisinin yeri, elbette ki bu geniş alan içinde bir yerde idi. Ama ne- rede? Bu tutum, bir hafta önce Tahsin Banguoğlunun ileri sürdü gü "Bunların yeri yoktur. Halü ah- vale göre sağa sola kayarlar" şeklin- deki teşhisini doğrulamış oluyordu. Basın toplantısında, programın bütün maddeleri dağıtılmamıştı. Gazetecilerin merak ettikleri, talep ettikleri kısımlar hemen teksir edi- lip veriliyordu. Fakat programın 20. maddesini isteyen bir gazetecinin isteği, ısrarla duymazlıktan ge- lindi. Gazetecinin, şahsi gayreti ile öğrenebildiği (o"Anayasa Düzeninin emellerinin Korunması" başlığını taşıyan maddenin metninde ilgi çe- kici bir ifade tarzı vardı ve Dinçe- rin meşhur "Temel Hakları Koru- ma TaSansı"nı hatıra getiriyordu. Gazetecinin, bu maddeye dayana- m” SEL — Anayasa düzenini korumak için yeni kanuni tedbirleri gerekli görüyor musunuz?" şeklindeki soru- ya Feyzioğlu önce, "— Türkiye de yeni kanun çıkmaz diye bir şey yok" şeklinde cevap verdi. Sonra bu sözleri İle herhangi bir tasarıyı desteklediği anlamının çıkarılmaması gerektiğini, Dinçer Tasarısı veya benzerleri Meclise ge- ni GP yetkili organlarının bunu görüşüp o zaman karara bağlıyaca- ğını bildirdi. Basın toplantısından ayrılan ga zeteciler, bu bol teferruatlı prog ramdan, GP'nin köy el sanatları ve şehirdeki pis hava konusundaki gö- rüşlerini öğrenmişler, fakat kafala- rındaki asıl sorulara cevap alama- mışlardı. Toplantıyı izleyen bir ya- zar, 20 Mayıs 1967