SOSYAL HAYAT lere yükselen yepyeni büyük bina ların yanında ikinci Dünya Savaşı- nın yıkıntıları ve yemyeşil parkla- rın biraz ötesinde Doğu Berlin gö- rünüyordu. Profesör Münke, "Savaştan son- ra ilk kuşak çok problemliydi" di- ye konuşmaya başladı. Profesöre göre o kuşak okuyamamış, doğru dürüst hayatını yapmak imkânını bulamamıştı ve çok fazla şey gör- müştü. Ondan sonraki kuşak, haya- tını kazanmak, bir baltaya sap ola- ilmek için öğrenmek istemiş ve çok çalışmış, çok okumuştu. Üçün- Cinsel sorunun önemi prof. Münke bunları söylerken, Frankfurtta bir almanla ayni konuda yaptığım konuşmayı hatır- ladım. Almanın adı, Hanstı. Hitle- rin 17 yaşında savaşa sürüklediği kuşağı temsil eden Hans, "Biz, sa- vaştan sonra, şimdiki gençler, gibi gayrimemnun değildik. Karnımız. doyunca, başımızı sokacak, bir dam bulunca, yarın için endişeler orta- dan kalkınca, tatmin olurduk. Ama gene de siz, bugünün gençlerine inanın. Çünkü onlar, bütün asilikle- rine rağmen, kendilerine düşen gö- revleri en iyi şekilde yapmaya ha- Batı Almanyada bir tiyatro binası Yeniden cü kuşak, bugünün genciydi. Onun imkânları boldu ve bu yüzden âde ta, yapmak istediği şeye vakit bu lamamaktan tedirgindi, aceleciydi. Prof. Münke, "— Bunun dışında, bugünün gen- cini dünkü gençten ayırmak iste- mem. Gençler böyledirler. Çünkü, gençtirler. Çünkü, herşeye muhalif- tirler. Rektör, üniversitede, şu oda- ya girilmeyecek dese, i girmek kimsenin aklından geçmez. Ama bütün bu isyankâr gençler, ge- rektiği zaman' çok iyi işbirliği ya- parlar" diye konuştu. 20 doğuş zırdırlar. Vatan için ölmek gerekir se, rahatlıkla ölürler" diyordu. "Siz ayni şeyi yapmaz mısınız?" diye sordum. Cevabı, kesin bir "Hayır!" oldu. Hans'ın babası savaşta ölmüştü. Kendisi de birkaç defa ölüm tehli- kesi geçirmişti. Etrafında o kadar çok fikir ve olay değişikliği olmuş- tu ki, hiçbir şeye inancı kalmamış ti. Prof. Münke, bu sırada, bize il- ginç bir hikâye anlatmağa koyul- muştu: Bir türe Önce bir öğrencisi büyük bir ruhi kriz geçirmişti, hat- tâ psikoterapiye gitmesi gerektiği AKİS halde kaçıyor ve tam bir bocalama içinde çırpmıyordu. Öğüdün yarar- sız olduğunu bilen Profesör, birgün acele olarak çocuğu çağırtmış ve o- na, müşkül durumda bulunduğunu. yetiştirilecek bir işi için kendisine yardım edip etmiyeceğini sormuştu. Bu, sorumluluk taşıyan önemli bir işti. Çocuk, işi üzerine almış, bir haf- ta gece gündüz çalışarak sonuçlan- dırmıştı. Ve böylece, kendine olan güveni artmış, krizden kurtulmuş, iyileşmişti. Prof. Münke'ye göre, gençler ara- sında en önemli sorun, cinsel so- rundur. Bu konuda henüz bir stan- dart mevcut değildir ve fazla ser- best görüşlerle daha muhafazakâr ve çok muhafazakârları yanyana bu- lunmakta, bu ise gençleri gerçekten rahatsız etmektedir. Bir ölçünün bulunması şarttır. Prof. Münke'ye, Türkiyede çok moda olan, açılıp kapanan disko- tekler hakkında ne düşündüğünü sorunca biraz şaşırdı, "— Diskotekler o lüzumludur. Dansetmek zararsızdır. - Çocukları sokaktan kurtarmak lâzımdır" diye konuştu. Bira yasak, öpüşmek serbest Aynı gece bir "sloopy"ye gittik. Bu- rası, gençlik klüpleri tarafından Berlinde gençler için açılan dört lo- kalden biriydi ve geniş, normal ışık- lı bir yerdi. Elliden fazla genç, de- lice dansediyorlardı. Aralarında bi- zi görünce biraz yadırgadılar. Çün- kü içlerinde 25 yaşından büyük kimse yoktu. Bir süre araların- da oturduk, sonra, bürodaki yöne- tici gençten-izahat aldık: Berlinde, 'gençlerin gittiği pek çok serbest lo- kal vardı. Gençlik klüplerinin ama- cı, gençleri bu lokallerden klüple- e çekmekti. Ü ancak 16 ile 25 yaş arasındakiler, yaşlarını ispat eden belgeyi göster- dikten sonra girebiliyorlardı. Yöne tici, gençlik klüpleri tarafından me- mur olarak tutulmuş çok genç bir Çocuktu. Adı, Heinz Trautvetter idi. Türkiyeye iki defa gelmişti ve tek- rar gelmeye de niyetliydi. Bize türk- e "Nasılsınız?" diye sorunca hiç şa- şırmadık. Rehberimiz Karin dahil, tanıştığımız pek çok almanın Tür- kiyeyi iyi tanıdığını görmüştük. A- ma, 25 yaşından küçük olan Heinz'e, o Sırada gençlere çığlık at- 20 Mayıs 1967