Burada, bir iyi bilenden işittiğim hikâyeyi anlatmalıyım. İzmir suikastinden sonra Maliye Vekili Cavit bey idama mahküm olmuş. Cavit bey Selânikli ve dünyanın sarraflarıyla, mali çevreleriyle ilişkileri sıkı. Bunlar ve Türkiyede- Vekili Cavit bey idama mahküm olmuş. Cavit bey idam edilemez, zira Cavit bey eğer idam e- dilirse bütün garp âlemi, farmasonlar, banka- cılar Türkiyenin aleyhinde cephe alırlar! Pro- paganda Mustafa Kemale kadar aksettirilmiş. va il düşünmüş ve şöyle demiş; — Bir asın bakalım, ne olacak.." Menderesin biraz aynı mantığa kurban git- tiğinde hiç gerçek payı yok değildir. Yassıadada karar günü olan 15 Eylül yak- laşırken "Türk Silâhlı Kuvvetler Birliği'nin a- damları M.B.K. üyelerinin, tesir sahibi kimse- lerin, ters düşüncede olduklarını bildikleri, fa- kat "kuyruk"lukla suçlanamayacak şahısların üzerindeki kontrollerini sıkılaştırdılar, onları daha bir baskı altına aldılar. Ben, meselâ M.B. K. üyelerinden duymuşumdur, yani idamların hepsinin müebbet hapse tahvilini isteyen M.B. K. üyelerinden duymuşumdur -onların adedi o günler 13 idi, çoğunluğa sahiptiler ve başların- da Cemal Gürsel vardı-, seyahatlerinde takip edilmişler, subaylarla konuşmaları zaptedilmiş, hattâ telefonları dinlenmiş. 6 Haziranı yapan kuvvet, 15 Eylüle gelinirken ikinci bir zorlama hareketini gerçekleştirmek için bütün hazırlık- larını tamamlamıştı ve kader, Menderesin etra- fında. ağlarını örmüştü. Karargâhlarda, bilhas- sa İstanbulda ve Ankarada pek az subay vardı ki Yassıadada verilecek idam kararlarının in- faz edilmemesini kabul edecek bir ruh haleti, bir psikoz içinde bulunmasın. iş, bir inat meselesi haline gelmişti. Ordu imza atmıştı, seçimlerin 29 Ekime kadar ya- pılması nasıl bir şeref sözüyse idam kararları- nın infazı da aynı mânayı taşıyordu. 15 Eylül 1961 günü işte böyle geldi. O gün, Yassıadanın jimnastikhaneden boz- ma duruşma salonunda heyecanlı olanlar sade- ce sanıklar değildi. Hepimiz biraz tedirgin, bi- raz huysuzduk. Dinleyici sıraları tamamile dol- muşta. D.P.'nin büyükleri içeriye yirmi kişilik kafileler halinde alındılar. Birinci kafilenin ba- şında Celâl Bayar vardı. Onun hemen arkasın- da Adnan Menderesi değil de Medeni Berki gör- mek ilk sürprizi yarattı ve salonda bir uğultu dolaştı. Akıbeti Bayardan da çok merak edilen eski Başbakan neredeydi? İlk grup sanığı Hâ- kimler Heyeti takip etti. Salim Başolun yerini almasından itibaren havayı öyle bir sessizlik kapladı ki bir sinek uçsa kanadının sesi duyu- 172 labilirdi ve bunda mübalâğa yoktu. Başol, o ta- rihte millet tarafından o kadar iyi bilinen se- siyle, gene çok iyi bilinen "Sanıklar getirildi- ler.." tiradını tamamladıktan sonra karar kıs- mına m — Türk milleti adına yargı hakkını kul- lanmaya yetkili Yüksek Adalet Divanı.. Sanıklar sıra numaralarına göre gruplara ayrılmışlardı. Grup grup salona alınacaklar ve her biri hakkındaki hüküm tefhim olunacaktı. Bunu, bir spiker yapacaktı. Başkan, hemen altında oturan spikere hükümlerini okumasını bildirdi. Spiker "Celâl Bayar" dedi. zi Bayar, ittifakla ölüme mahküm edil- mişti. O günkü Yassıadayı hiç bir zaman unut- mayacağım. O gün on yıllık bir iktidarın bü- tün büyükleri, kendilerini çok zaman bir başka salonda, Mecliste öylesine çalımlı gördüğüm kimseler, herkese meydan okuyan, çaplarına göre küçük veya büyük dağlan yarattıkları i- nancında olanlar süklüm püklüm, sararmış ve solmuş halde, çok azının başı dik, önümden geç- tiler. Sabahın onundan akşamın üçbuçuğuna kadar.. Spiker monoton bir sesle her birirün gü- nâhına isabet eden ceza payını söylüyordu: 4 sene 2ay, 5 sene, 6 sene, 7 sene, 10 sene, 15 sene, müebbet hapis ve bazen ölüm., Arada “beraat” lâfı da işitiliyordu. Fakat o, Öylesine azdı ki. Bunlar hapishanelerde geçecek yıllar, darağaç- larında bitecek ömürlerdi. Ürpermemek kabil miydi? Ve bu insanlar nereden nereye gelmişler, sonra nereye gitmek üzere bu adada toplan- mışlardı! Gelecek Yazı Berrin Menderes İsmet Paşaya, geliyor ve İsmet Pasa kimlere başvuruyor?