Zamları Savunmak 1 967 yılında Türkiyenin kaderini tâyin edecek olan bütçenin Meclislerde görüşülmeye başlanmasından bu yana bütün dikkatler iktidar ve muhalefet sözcü- lerinin söylediklerine çevrilmiş bulunuyor. Bütçe Ta- sarısının tartışılması ile, son zamlar ve vasıtalı ver- gilerin ayni günlerde ele alınması, Meclislerdeki gö- rüşmelere ayrı bir renk ve hareketlilik kazandırmıştır. İktidar m bir boydan bir boya bütün Tür- kiyeyi ve yurdumuzun geleceğini yakından ilgilendi- ren, mali olduğu. a siyasal ve sosyal yönleri de ağır basan bütçenin görüşülmesinde, bütün ciddi ko- nuları bir yana bırakarak, sadece son zamlar ve uy- gulanan vasıtalı vergileri savunur hale düşmüşlerdir. Başbakan Demirel, Maliye Bakanı Bilgehan ve A.P.'nin iktisadi danışmanlık rolünü gönüllü olarak benimsemiş görünenlerin önünde gelen Prof. Aydın Yalçın başta olmak üzere, bütün iktidar sözcüleri ayni ir mantıktan hareket etmektedirler. Başba- kan ve Maliye Bakanının kırık-dökük cümleleri ara- sında anla: İRİDAYAR bazı iddialar, Prof. Aydın Yalçının Meclis kürsüsünden yaptığı açıklamalarla iyice aydınlığa çıkmış bulunuyor. İktidarın sözcüleri, son zamları ve vasıtalı vergileri savunmak isterken, bir noktaya kadar çok doğru sayılan bir ekonomik gerçekten söz açmaktadırlar. Şöyle ki: Az gelişmiş ve en kısa yoldan ekonomik a tamamlamak isteyen ülkelerin izleyece- i, ya da izlemek zorunda olacağı bir ekonomi politi- ii vardır. Modem iktisat biliminin öğrettiğine gö- re, uygulanması gereken yöntemlerin başında, müm- kün olduğu kadar çok yatırım yapmak, bünyenin za- yıf kalan noktalarını destekleyici yatırımları yoğun- laştırmak gelir. Oysa, az gelişmiş bütün ülkeler, içinden çıkmala- rına imkân olmayan bir kısır döngünün tutsağıdır- lar. Yani, yatırım hacminin arttırılabilmesi için yatı- rıma ayrılacak tasarrufların arttırılması birinci şart- tır. Az gelişmiş ülkelerde elde edilen gelir miktarı gün lük yaşantıyı sürdürmeye bile, çoğu hallerde, yetmez ken, büyük kitlelerden tasarruflar beklemek bir ha yaldir. Gerçek, büyük kitlelerin tasarrufu imkânsızlı- ğı olunca, bu kitlelerden yatırımlara cevap verebile- cek tasarruf beklemek elbette imkânsızdır. Eğer, eko- nomik kalkınma toplumsal sınıflar arasında âdil ve bölgeler arasında dengeli olsun isteniyorsa, bu konu- da alınacak tedbirler de, böyle bir amaca göre ayar- lanmak gerekir. Bu yapılmayıp da sadece bazı sınıfla- rın omuzlarına yükleme ve bazı bölgelerin kalkın- ması gibi bir felsefe benimsenirse, bunun sonucunun hüsran olacağı binlerce örneği ile ortadadır. Sınıflar 11 Mart 1967 Dr. Reşat TİTİZ arası adaleti ve am engeyi sağlamadan ula- şılacak ekonomik kalkınmanın toplumları ve toplum- ların benimsemiş olduğu demekti düzenleri yı- kıcı sayısız tuzaklar hazırladığı tarihsel bir gerçek- tir. Son günlerde sık sık sözü edilen "faşizm" işte böy- le dengesizlikler içinde kalkınma hevesine kapılmış toplumlara musallat olan siyasal bir hastalıktır. Türkiye bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki, öde- me dengesinin açığı, dış borçlar, döviz rezervlerinin sıfıra doğru inmesi, paranın dış değerindeki hızlı dü- şüş, bütün şartları ile tehlikeli bir gidişin çanlarını çalmaktadır. Enflâsyona gitmenin acı tecrübelerini Menderes macerası vesilesi ile hatırlayan Demirel eki- bi, enflasyona gitmekten şeytan görmüş gibi korkmak- tadırlar. Ve iyi etmektedirler. Korkmadıkları yol ise, aslında ayni sonuca varacak olan vasıtaları vergiler ve zamlar yoludur. Diyorlar ki: "— Ekonomik kalkınma için gerekli yatırımlar an- cak tasarruf ile mümkündür; bu tasarruflar için de, tüketimi Ker aşcı yola gitmekten başka çare yoktur. Son zamlarla hedef tutulan amaç da bundan başka bir şey değidir Türkiye gibi, adam başına düşen yıllık ortalama gelirin 230 dolar civarında olduğu ülkelerde, geniş kit- leler zaten tasarruf imkânlarından yoksundur. Ger- çek bu olunca, tüketim mallarını pahalılaştırarak, tü- ketimi kısmak düpedüz bir yalandır. Halkımız, için- de bulunduğu güç şartların zorlaması ile, esasen ye- terince tüketim yapamamaktadır. Son zamlar ve alı- nacak vasıtalı vergiler, halkımızı bir çok temel m tim mallarından yoksun bırakacaktır. Bu da, biraz daha kötü beslenme, kötü barınma ve dolayısıyla Kö tü yaşama şeklinde belirecektir. İktidar içine düştüğü ekonomik çıkmazdan kur- tulmak için, dayanak ve destekler ararken, üzerine basılacak omuz olarak dar gelirli, ücretli, aylıklı ve emeklileri bulmuştur. Başka bir deyişle, zorla geçine- bilen aydınları, işçileri, ee değer pahasına sa- tamayan köylüleri ve büyük yoksul kitleyi ekonomik çıkmazın faturasını ödemeye çağırmaktadır. Hiç vergilendirilmemiş, ya da yeteri kadar vergi- lendirilmemiş taran sektörü gibi bölümleri vergilen- dirmek yerine, çekinmeden zamlara ve vasıtalı vergi- lere başvurmanın yoksul halkımızın sofralarına uzan- mış gizli bir el olmaktan başka anlamı yoktur. Bunun dışındaki tüm iddialar, iktidar sözcülerinin bilimle uzak-yakın hiç bir ilgisi olmayan sözleri olarak birer ibret vesikasıdır.