pışmasıydı ve yıllar yılı kimbilir ka- dıncı defa patlak varan bu çarpışma- lır, aralarındaki anlaşmazlıklar, ge- imsizlikler ne olursa olsun Arapların İsrail tehlikesi karşısında inatla Bir- birlerine yaklaştıklarını açıkça göste- riyordu. İkinci olay ise, Irak Cum- Irak ve Suriyede iktidarı ellerinde tutan Oo Baas'cılarla Nasır arasındaki uçurum büyüdükten sonra anlaşmazlıkları oyumuşatmak ve görünüşü kurtarmak amaciyle ya- ılan bu ziyaret sırasında (o dışarıya sızdırılan haberler ne kadar iyimser olursa olsun, Abdusselam Arif Kani- reden ayrılırken, Araplar arasındaki bölünmenin, İsrail karşısındaki ça- buk ve kesin birleşmeye rağmen, artık kolay kolay giderilmeyecek cinsten ol- duğu yeniden anlaşılıyordu. Araplarla İsrail (o arasında çıkan yeni çarpışmalar, İsraillilere göre Su- riyelilerin İsrail sınırını geçmesi, Su- riyelilere göre de İsrail avcı uçakla- rının Suriye havalarında uçması üze- rine patlak vermişti. Har iki tarafa göre de, karşı taraftan birer uçak düşmüş, kendilerine hiçbirşey olma- mıştı. Gene har iki taraf da meseleyi Güvenlik Konseyine (o getirmişler (o ve birbirleri aleyhine birer karar sureti çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu olaylar Arap - İsrail hududunda o kadar sık görülen şeylerdi ki - adı geçen Ara- lıktan bu yana yalnız Suriye ile İsrail arasında 98 çarpışma olayı geçmişti - eğer Abdusselam Arif ile Nasır ara- sında yapılan görüşmelerle ayni ga- mana rastlamasa gazete sütunları li- rasında unutulup gider, hiçbir yankı bulmazdı. Söylenilenlere bakılırsa, Arif, Ka- la üzeri külle örtülen birleşme pro- jesini yeniden canlandırmak oüzere gelmişti. Gerçekten, bu projeyi yeni- den canlandıracak bir insan aranın- ca, bunun için Ariften iyisini bulmak güçtü. Bir kere Arif ötedenberi Na- sıra olan yakınlığıyla tanınıyordu. Bi- lindiği gibi 1068 Irak ihtilali sırasında Iraktaki Nasırcı kuvvetlerin başkan- lığını yapmış, bu yüzden işi Kasıma karşı gelmeye kadar götürüp hapise atılmıştı. Nasır Arifin kendine bağlı- lığım unutmuyordu. . İkincili, Nasır Suriye ve lrakla münasebetlerinde Baas partisi ile bu ülkelerin halkı li- rasında bir ayıran yapmaya bilhas- sa dikkat ediyor, bir yandan Baascı- larla karşılıklı atışırken odiğer yan- dan Irak ve Suriyeli "Arap karde- lerine en iyi dileklerini belirtmekten geri kalmıyordu. Abdusselam Arif ise, 8 Şubat ihtilalinden buyana Irak ida- resinde önemli bir söz sahibi olmakla beraber, hiçbir zaman Baas Partisi- nin faal bir üyesi olmamıştı. Nitekim El Ahram gazetesi Arifi (o "belli bir , ya da belli bir topluluğun de- gil, bütün Irak halkının temsilcisi" olarak selâmlıyordu. Bütün bunlara rağmen, daha ba- şından itibaren. Arifin Nasır ile Baas- cılar arasındaki anlaşmazlıkları çöz- meye muktedir olamayacağı (apaçık belliydi. Gerçi hem Nasır, hem de Na- sırcılar Arap birliği re Arap sosya- lizmi o ilkelerini (o benimsemektedirler ama bunlara gidecek yollar üzerinde aralarında önemli ayrılıklar (o vardır. Nasır hem Arap birliğini, hem de A- rap sosyalizmini kendi liderliği altın- da ve kuvwvetli bir merkezi idare dü- zeni içinde gerçekleştirmek istemekte- dir. Baascılara göre de bunları ger- çekleştirmenin en uygun yolu -hi değilse görünüşte- demokratik düze- nin korunması ve her Arap devletinin kurulacak Arap Birliği içinde diğer- leriyle eşit haklara sahip olmasıdır. Diğer bir deyişle, Baascılar kurula- cak Arap Birliğinde ne Nasırın, ne de Mısırın kendilerine tahakküm ek- mesine razıdırlar. Kahirede yapılan Arif - Nasır gö- rüşmeleri sırasında tarafların karşılık- lı görüşlerinde hiçbir değişiklik olma- mla, Baascılarla Nasırı birbirine yak- laştırmanın güçlüğü bir kere daha Abdülnasır Kazan ve kepçe DÜNYADA OLUP BİTENLER anlaşılmıştır. Böyle (o giderse (o taraf- tan birinin sahneden çekilmesine ka- dar Arap birliğinin uzak bir hayal olarak kalacağı görülüyor. Yugoslavya Canciğer kardeşler (Geride bıraktığımız hafta içinde Bel- grad hava alanına men İlyuşin-1$ tipi bir Rus uçağı, Mareşal Titoya, son zamanlarda her geçen gün dost- lukları biraz daha artan bir misafir getirdi. . Yugoslavyaya onbeş günlük bir tatil geçirmek ve eski dostu Ti- toyu görmek için geldiğini söyleyen misafir, kolayca tahmin edileceği gi- bi, Sovyet (Başbakanı oKrutçefden başkası değildi. (Stalin devrinde ko- münist devletler blokundan kapı dı- şarı edilen Yugoslavya Krutçef iş ba- şına geldikten sonra oyeniden yavaş yavaş Sovyetler Birliğine yaklaşmış, bu arada Sovyet Başbakanı bundan önce iki defa daha Belgrada geldiği gibi Mareşal Tito da geçen yıl Mos- kovaya gitmişti. Bu bakımdan, Krut- çef''in bu seferki Yugoslavya ziyareti iki devlet arasındaki münasebetlere bir yenilik getirmekten çok, eski yakınlı- ğı perçinleştirmekten başka bir amaç taşımıyordu Bununla beraber, iki komünist Ji- kımından büyük bir önem taşıyordu. Krutçef artık Pekinle bağlarım kopar- dıktan sonra (Avrupadaki komünist devletler arasındaki (o yakınlığı daha rahatlıkla kuvvetlendirebilir, bu za- mana kadar Komünist Çinin hücum- larından Ooçekinerek komünist dev- letler ailesi içine alamadığı o Yugos- lavyaya daha çok ve daha rahat yak- laşabilirdi. . Bu bakımdan Yugoslav- yanın Varşova Paktına katılması, ko- münist devletler arasında kurulan ik- tisadi birliğe -COMECON- girmesi Belgrad görüşmeleri sırasında ortaya çıkan en önemli konular oluyordu. Fa- kat oYugoslavyanın Varşova Paktına katılması şimdiye kadar aldığı Ame- rikan yardımlarına veda etmesi de- mek olacaktı ki bu Titon un hiç işine gelmezdi. COMECON'a katılmaya ge- lince. Tito zaten ötedenberi bu teşki- lâta bir gözlemci yollamak istiyor, fa- kat Pekinden çekinen diğer komünist devletlerin Oo Titoya muhalefetini göz Önünde tutan Rusya bu isteği yerine getiremiyordu. Şimdi Krutçef Çin ile bağlarını koparıp Oo Avrupada komü- nist blokun tek önderi olarak belir- dikten sonra Titonun bu isteğini ko- layca kabul edebilirdi. AKİS/19