YURTTA OLUP BİTENLER noktaları teşkil etti. Kendi bölgele- rinin kanaatlerini ve dileklerini nak- leden delegelerin hemen hepsi Genel Merkezden ve dolayısiyle Kemal Sa- tırdan memnun olduklarını, fakat Hü- kümetin kendilerine üvey evlât mu- amelesi yaptığını ileri sürdüler. oBu arada Bayındırlık Bakanı İlyas Seç- kin, İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Beka- ta, Sanayi Bakam Fethi Çelikbaş, Ça- lışma Bakam Bülent Ecevit delegeler tarafından bol bol tenkit edildiler. Bunlardan Ecevit bilhassa Zonguldak delegeleriyle yaptığı söz düellosundan güzel ve haklı bir konuşmayla garip ayrılırken Bekata herkese mavi bon- cuk dağıtma siyasetinin kurbanı ola- rak hakkındaki esasen mevcut olan menfi kanaati büsbütün kuvvetlendir- di. Bilhassa İçişleri Bakanlığı bünye- sinde rüşvetsiz iş yaptırılmadığı yo- lundaki şikâyete verdiği cevap toplan- tıdan sonraki günlerde de kulaktan kulağa Asıldandı. Bekata bu şikâyete: " — Rüşvet bir eğitim meselesidir. Her yerde var, bizde de var" diyerek (Çuma sabahı Genel irin bir konuşmasıyla açılan toplantıda. Genci Merkezin teşkilâttan gönderilen ro- porların ışığı altında hazırlamış oldu- ğu yönetmelik taslaklarını incelemek üzere 16 kişilik bir komisyon seçilme- sinden sonra ilk tartışma İstanbul İl Başkanı Ekrem Özden ile Satır ara- sında geçti. Delegeler söz alarak gö- rüşmelerin hangi konulara inhisar et- mesi gerektiğini belirtiyor ve "Genel Merkezden hesap soracağız", ("Asıl karşılaşmamız gereken Hükümet ü- yeleri nerede?" gibi sözler işitiliyordu. Konuşmaların çıkmaza gireceğini his- seden m duruma müdahale etmek istedi V — Arkadaşlar en kuwvetli ve. mü- tecanis olmamız gereken bir anda ken- di kendimizi tenkid zararlı oluyor. Bu bakımdan biraz daha dikkatli olalım" dedi. Ancak bu sözler içlerini boşaltmak rakmadı ve hava birden elektriklendi. Bu arada İstanbul İl Başkanı Ek- rem Özden söz aldı ve Satırın sözle- rine <p olarak: "— Genel Sekreterin (o ika- zıyla de başlangıçta sıkıştırılmış bu- lunuyoruz. Önce içe dönmemizin ge- rekli olduğu kanaatindeyim. Aksi hal- de şikâyetlerimizi, isteklerimizi e getirmemiz mümkün olamaz" dedi Böylece birkaç delegenin de katıl- masıyla büsbütün hararetlenen tartış- ma ancak gene Kemal Satirin sözle- rinin yanlış anlaşılmış olduğunu, kim- senin söz hakkını kısıtlamak isteme- diğini belirtmesinden sonra yatıştır Akalın Pasta Salona Gerdek AKİS/16 İlyas Seçkin Canlı hedef labildi. Fakat tartışmalar bu sefer de usul hakkında ileri-sürülen çeşitli fi- kirler etrafında devam etti. Delege- lerden kimisi kongrenin ikiye ayrılma- sını veya bir komisyon seçilerek bu ko- misyonun, Hükümetten sorulacak so- ruları tespit etmesini, kimisi de her- kesin istediği gibi söz alarak sorula- rını bizzat sorması fikrini ileri sürü- yordu. o Neticede delegelerin mensup oldukları illerin alfabetik sırasına gö- re konuşmaları kararlaştırılarak me- sele tatlıya bağlandı. Ancak delege- ler gene de tatmin olmamışlardı. "Peki, istediğimiz gibi konuşacak, is- liğimiz gibi soru soracağız ama bun- ları kim dinliyecek? Burada bulunmı- yan Bakanlar, şikâyetlerimiz hakkın- da hiç bir fikir sahibi olmadan bu so- ruları nasıl cevaplandıracaklar?" diye sızlanıyorlardı. Gerçekten ilk günün sabahı Aka- lın salonunda tam kadro halinde arz-ı endam eden Bakanlar öğleden sonra kayboluvermişler, delegeleri dertleriy- le başbaşa bırakmışlardı. Ama bu il- gisizlik sadece Bakanlara ait değildi. Milletvekili ve senatörler de Başken- tin yakıcı güneşi altında ter dökmek- tense kendi seçim bölgelerinden gelen delegelerle soğuk hava tertibatlı serin Meclis restoranında oOöğle yemeğinde dertleşmeyi daha az zahmetli bulmuş- lardı. İstanbul Milletvekili Suphi Bay- kam ve diğer birkaç milletvekili ha-