YURTTA OLUP BİTENLER lığının kırmızı koltuklarla tefriş e- dilmiş geniş makam odasında, asabi bir kahkaha attıktan sonra: "— İstifa etmedim. Böyle bir şey katiyen bahis konusu değil.." diye mırıldandı. Anlaşılan, büyük üstadı gibi ken- disi için de "hafıza-i beşer nisyan ile malüldü", Ama, gene anlaşılan, İsmet Paşanın haf zasının böyle bir maluliyetinin olmadığıdır. Son kurban utaydın meselesi tezgâhtayken. kaşla göz arasında Rifat Öçten bir asker Genel Müdürün daha bak- landan geliverdi. Son kurban, Türk Hava Yolları Genel Müdürü Şahap Meteldir. Ancak bu tasarruf öteden beri beklendiğinden büyük yankılar uyandırmadı. Zira Metel, Ulaştırma Bakanlığında Öçtenin keyfi istekle- rine karşı direnmesiyle tanınmıştır. Metel Ulaştırma Bakanının imzası- nı taşıyan iş taleplerini sıkı sıkıya kontrol ediyor ve bühassa personel meselelerinde son derece titiz davra- nıyordu. Kartvizit saltanatına T.H.Y.' nda hiç bir şekilde itibar edilmiyordu. Metel uzun askerlik yıllarının verdi- $i bir alışkanlıkla bütün teşkilâtı sıkı bir disiplin altına almıştı. Mete- lin bu tutumu, eski devrin özlemini çekenlere verdiği tavizler ve iş im- kanlarıyla tanınan Öçteni uzun za- mandır rahatsız ediyor ve Bakanla Genel Müdür arasındaki uçurum cer geçen gün biraz daha derinleşiyordu. Nihayet Öçten tarafından Motele gönderilen bir mektup bardağı ta- şıran son damla oldu. Bu mektupta. D.P. iktidarının son günlerinde ya- manın T.H.Y. Genel Mğdürü Ulvi Yenala bir mektup göndererek or- dudaki assubayları subaylara karşı teşkilâtlandırmayı teklif eden Ömer Çiftci Abdioğlu adında eski bir ha- va yolları personelinin Abdioğlu ha-- va kuvvetlerinde assubayken ordu- dan ayrılarak T.H.Y. na geçmişti- tekrar işe alınması isteniyordu. Me- tel bu teklifi hayretle karşıladı ve böyle bir adanan tekrar ise alınamı- yacağını bildirdi. Ancak Metel usulsüz bir tasarru- fa mani olayım derken Öctenin ga- zabını üstüne çekmişti. Artık T.H. Y.ndaki bütün insiyatifini okaybet- tiğini anlıyan Öçten -Öçtenin anla- dığı manada, insiyatif istediği kim- seleri istediği görevlere getirmekten ibarettir- birkaç ay içinde Metali tas- fiye etti. Böylece Ulaştırma Bakan- lığı içinde ana kademeleri işgal eden AKİS/14 Kulağa Küpe.. Tercümenin fercümesi.,. (Geçenlerde Jransız gazetesi Le Monde'da, hani Türkiye hak- kında düşünülebilecek en 'ena- yi yazı'dan daha enayi bir se- ri çıktı, "Türkiye'nin dâvalarım Demokrasi tedavi etmiyor, sa- dece kloroform koklatıyor" ede- biyatının örneklerinden biri... Bu hafta, bizim solaklardan bi- rimde bir baslık: “Yabancılar bizi nasıl görüyorlar ?" Altın- da da, yazının tercümesi.. Ayol, ne zahmet! Zaten o yazı, sizden tercüme değil miy- diki 2. subaylar zincirinin son halkaları da koparılmış oluyordu. Keskin sirke B- iki tasarruf Öçtenin son azil fermanlarını teşkil etti. Haftanın sonlarında Perşembe günü, Özel Ka- lem Müdürü vasıtasıyla Başbakana is- tifasını sundu. Böylece bir buçuk yıl kadar devam eden ve dört genel mü- dür ile yüksek kademedeki pek çok memurun görevden uzaklaştırılması- na mal olan bir saltanat sona ermiş oluyordu. Öçten o sabah erkenden makamı- na gelerek bir milletvekili ve bir se- natörü kabul etti. Bir emekli gene- ralle görüştü. Bu arada nükteler yap- mağa çalışıyor, asabi kahkahalar a- tıyordu. Ancak bütün bu hareketler onun sinirli ve huzursuz halini gizle- yemiyordu. Bu arada kendisiyle görü- şen bir gazeteciye, istifa etmek niye- tinde olmadığını söyledi. Öğleye doğru makamını terkede- rek grup toplantısına giderken bile kati kararını vermiş değildi. vakti aynı gazeteci kendisini tekrar evinden arayarak "İnönüye şifahi o- larak istifa ettiğini bildirip bildirme- diğini" sorduğunda, Öçten sinirli bir sesle: "— Hayır böyle bir şey yok" di- ye cevap verdi. Öçten bakanlık kol- tuğunu bırakmağa bir türlü razı ola- mıyordu. Öğleden sonra meseleyi enine boyuna tekrar gözden geçirdi. Her şey aleyhineydi. inönü, büyük heveslerle hazırlandığı Tokyo gezisi- ne izin vermemiş, Kutaydınla ilgili kararnamenin onaylanmaması bütün bakanlık teşkilâtında gülümsemelere, fısıltılara sebep olmuştu. Bu durum- da kendisine düşen yegâne hareket yolu istifa etmekti. Fe? Uğurlu rakamlar... Bı haftanın başında, A.P. listesin- den seçilmiş olan Muğla Senatö- rü Muallâ Akarca, her zamanki te- lâşlı adımlarıyla Meclisin D blokun- daki kapıdan içeri girdi. Merdiven- leri yuvarlanırcasına çıktı ve büyük koridora doğru yürümeğe O başladı. .Bu sırada yanına, yüzü pek de iyi ol- mayan A.P. Genel Sekreteri Orhan Süersan yaklaştı. 27 Mayıs emeklisi Süersan -o tarihte başına bu gelme- seydi bugün mutlaka Hükümete sa- dık askeri kuvvetlerin bir şerefli mensubu olurdu-, Akarcanın bir ta- rafına geçti, diğer yanında da Süer- sanla beraber Akarcaya yetişmiş o- lan Mehmet Başaran yer aldı. Bayan Senatörün adımları yavaşladı. Kendi- sini mevkuf hissedercesine iki ya- nındaki eski takım arkadaşlarına baktı ve gülümseyerek sordu: "— Hayrola, ne var ne yok?" Süersan son derece önemli bir şey söylemek istermişçesine (o -belki de kendisi öyle sanıyordu- Akarcaya: "— Bakınız hanımefendi.. Siz ak- lı başında bir arkadaşımızsınız.. Bu iş- ten vaz geçin.. Bu menfaatiniz icalu- dır" dedi.