Marko Paşaya İthaf Faruk GÜVENÇ Biz her yeni Bakana dertleri bastan mı anlatacağız? Acaba Basın - Ya- yın Bakanına, bugüne kadar Radyo hakkında yüzlerce defa yazılmış , binlerce defa söylenmiş olanları nakleden bir görevli buluna- cak mıdır? Bulunacak, ya da bulunmayacak. Bulunsa da bulunmasa da Radyo değişmiyecek, düzelmiyecek. Ben Türkiyede akraba saltanatının sona ereceğine, bir gün ihtisasa değer verileceğine inanmıyorum. Müzik bilgisi olmayan, besteci isimlerini bile okumasını bilmeyen, mikrofon karşısında kırdığı potlarla Devlet Radyosunun itibarını her gün iki para- lık eden bir "akraba" nasıl iki yıldan beri "ihtisas" kadrosuna yapış- mıştır, nasıl olur da yerinden arılamaz? Batıda bir "İtfaiye Müziği" re- zaletinden sonra böyle bir uzman önce sandalyesinden ve sonra, eğer varsa, bütün diplomalarından olurdu. Kuzum, kimdir Devlet Radyosunun en önemli makamım işgal eden bu zat? Fikir alanında hangi işin, hangi eserin sahibidir? Konservatuar diplomasından geçtik, lise diploması, or- taokul diploması, ilkokul diploması var mıdır? Yoksa bir büyük sanatçı mıdır? Müzik Yayınları Şefliği için gerekli tek bir meziyetini söyliyebi- lir misiniz bana? Hayır, bu mesele daha fazla uzamamalıdır artık, Ye- ni Bakanın Radyoyu sıkı bir teftişten geçirmesinin, koca bir Devlet mü- essesesini çiftlik gibi kullanan ehliyetsiz kişileri ayıklamasının zamanı çoktan gelmiştir. Sadece "Enver Kapelman" ve arkadaşlarına, sadece "Öğrenci Orkestrası"na ödenen paralar bile Radyonun Müdüründen Ba- kanına kadar bütün sorumlularını terletecek ağırlıktadır. Devlet Radyo- sunda bile bile "çürük mal mubayaası" yapılmakta, zerrece sanat değeri olmayan yüz kızartıcı icralara her ay -ahbapların geçimini sağlamak amacıyla- binlerce lira ödenmektedir. Meclisten çıkarılması tasarlanan kanunlar ve kararnameler ehliyet- siz ellerde işler mi sanıyorsunuz? Biz herşeyden önce adamlarla uğraş- mak zorundayız. Köprü yapma metodlarını ele almadan önce, köprüleri hekimlerin inşa etmesinin önüne geçmezsek bir adım ilerlememize im- kân yoktur.' Sayın Bakanın kulağına iki müzik uzmanının adını fısıldamak iste- rim: Besteci Bülent Arel ve müzik doktoru Gül tekin Oransay Devlet Radyosunun müzik yayınlarına çekidüzen verecek ve oturdukları kol- tuğu dolduracak iki uzman.. Tek kusurları, büyüklerden birinin akraba- sı olmamak. Daily Herald gazetesi ise şunları (kaftan. Hattâ insan kendisini Boris yazmıştı :* olarak da dinlemeyi istiyor. o Çeşitli "Türk bası Ayhan Baran, Lond- eserlerden müteşekkil program, - rada verdiği ilk konserde Wigmore pera aryaları ile sona oermekteydi. Hall'ü kudretlisesiyle doldurdu o ve yhan Baranın sesinin hakiki o ihti- dinleyiciler üzerimde büyük bir tesir yarattı. . Basları dolgun ve zengin. Bilhassa alt seslerde dolaşan üç Lo- ewe şarkısından zevk aldığımı söy- lemek isterim-. Daily Telegraph ise, yazısına iki başlık “koymuştu: ürk bas'ın zen- gin sesi" ve "Opera aryalarındaki ihtişam". Yazar, bundan sonra şöy- le demekteydi: "Dün gece Wigmore Hall'de Haendel'in aryasının ilk no- taları duyulduğu vakit olağanüstü bir- ses dinleyeceğimiz belli olmuştu. Umarız ki Covent Garden en kısa zamanda Türk bası Ayhan Baranın B sanatından istifade etsin. Bay a- ran, hakiki bir 'basso cantate'. Zen- gin tınlayan bir sese sahip ve Fa- ust'daki Mephistopheles, Don Car- los'dak Philip rolleri için biçilmiş şamının bilhassa bu aryalarda şahidi olduk. Mephistopheles'in serenadı ile Verdi'nin İl lacerato spiritoso'sunun Ayhan Baranın sesine Giovanni'deki 'Madamina'dan daha uygun düştü- günü söylemek isterim. Değerli osa- natçı, eski İtalyan şarkılarını, tem- poyu asmak temayülü dışında, Zza- rif bir Üslüpla söyledi. Mezza voce kontrolü bakımından ise oLoewe'nin 'Meeresleuchten'i ile aykovskinin 'İn mitten des Balles'i bilhassa övgü- ye değer Çalgılar Bornovadaki org hikâyesi Geride bıraktığımız hafta, Cumhur- başkanlığı o Senfoni Oo Orkestrası Konser Salonunda hummalı bir faa- liyet göze çarpıyordu. Salonun fua- yesi, vestiyeri, sanatçı odaları kimisi tahtadan, kimisi madenden irili (ou- faklı binlerce boruyla dolmuştu. Bu boruların arasında, ecnebi oldukları her hallerinden belli iki kişi sağa so- la koşuşuyor, harıl harıl çalışıyordu. Aylardan beri sözü edilen (omeşhur org, nihayet Bornovadan Ankaraya nakledilebilmişti ve şimdi Alman uz- manlar tarafından konser salonuna monte edilecekti. Böylelikle Türkiye, dört başı mâmur bir konser salonu- na kavuşmuş olacaktır. Bahis konu- su Org, İzmirli iş adamlarından Gi- raud'ya aittir ve yıllarca önce let Konservatuarına armağan miştir. Dev çalgı, nakliye parası bir türlü denkleştirilemediği için (ouzun zamandan beri Giraud'nun Bornova- daki evinde tozlar arasında . yat- maktaydı. Orgun Ankaraya nakledi- lerek konser salonuna monte edilme- sini AKİS aylarca önce ortaya at- mıştır. Vakıa Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde bir "org dosyası" var- dı, Alman uzananlarla temasa geçil- mişti ama, muamele bir kaplumbağa çevikliğiyle yürüyordu. Orgun yerine oturtulması konser salonunda tadilâ- tı gerektirmektedir. Çalışmalar bir ay kadar sürecek, Sanat Enstitüsün- de hazırlanmış olan koltuklar da yer- lerine bağlandığı vakit Cumhurbaş- kanlığı (oSenfoni Orkestrası oOKonser Salonu kelimenin tam manasıyla av- rupai bir çehre kazanmış oolacak- Meşhur Org Çalacak kim?