taşımakta ve Ordu - Foto film mer- kezinin, Basın - Yayın ve Turizm Bakanlığının, Öğretici Filmler mer- kezinin, özel çalışmaların, Berlin Film Festivalinde büyük ilgi İşleyişi" başlığı altında savaştan son- ra sinema, sinema, sanayiinin devlet eliyle korunmasının fayda ve zarar- ları, fiyatlardaki artış, düzensiz lışmalar, dünyanın sekizinci hârika- sı diye adlandırılan Türk Sansürü- nün işleyişi, seyircisinin yetişişi, rı, film eleştiricileri, sinema yayın- ları hakkında geniş bilgi vermekte- dir. Türk sinemasının hemen bütün meseleleri üzerine eğilmiş olan bu kitap, üstelik son derece ilgi o çekici bir dille ve gerçek bir ustalıkla ka- leme alındığı için, alelade okuyucu için dahi kolaylıkla okunabilecek bir kitap halindedir. Meseleleri çok iyi bilen, gerçekten ciddi, gerçekten bi- limsel bir çalışma sonunda ortaya çıkan bu kitaba yazdığı önsözde Ni- jat Özön, söze şöyle başlıyor.: o "Bu kitabı okumak için eline alanlardan, sayfalarını karıştırmakla yetinenler- den ya da yalnızca kitapçı vitrinle- rinde görenlerin çoğunun, k Si- neması adına gözleri Me vakit 'böyle birşey var mıymış?' sorusu- nu akıllarından geçireceğini biliyo- rum. Zira herhangi bir rastlantıyla, soranlar birkaç bölüme ayrılıyorlar: Bazıları Türk sinemasının bugüne kadar sanat alanında gösterdiği cı- lız gelişmeden dolayı kötümserlik, karamsarlık oiçinde (obulunanlardır. Bazıları yerli filmler konusunda u- zun zamandır işitegeldikleri kötüle- yici yargılarla kulakları dolan, bu yargıların etkisinde kalanlardır. zıları Türk sineması konusunda hiç- bir bilgisi bulunmayan, yerli (o film denen nesneyi hiç görmiyenlerdir. Bunlara, salt 'zarif bir söz söylemiş olmak için bu soruyu soranlar da katılabilir. Fakat hepsinin ardında az yada çok ölçüde, Türk sineması konusundaki bilgisizlik yatıyor. Gerçekte, böyle bir soruya verile- cek en kısa karşılık, sinemanın Tür- kiyede gösteri olarak altmışbeş yıl- lik, yapım olarak da hemen yarım yüzyıllık obir geçmişi, olduğudur. Böyle bir durum karşısında insan, genel olarak tarih, özel olarak da si- nema tarihi üzerinde tuhaf düşünce- ler beslemiyorsa bir Türk Sineması- nın varlığını kabullenmesi gerekir". AKİS, 9 TEMMUZ 1962 KADIN Ankara Köylü kadınların derdi Yüzünde derin çizgiler bulunan ince- cik, mavi gözlü genç kadın, ku- cağındaki miniminiyi "doktor ha- nım"a uzattı ve yorgun bir sesle : "— Bu, benim yedinci bebeğim. Gayri takatsiz kaldım. Beni de mua- yene eder misin?" diye söze başla- 1. Doktor Pervin güldü. Önce çocu- gu, sonra annesini muayene etti. Ma- vi gözlü, incecik, küçücük kadın bir yandan bebeğini kucaklıyor, sevgiy- le sarıp sarmalıyor; bir yandan, ka- pının eşiğine sıralanan erkekli kızlı le meşgul oluyor, onlara Ankaranın ilgi çekici yerlerini gezdirmek üzere geziler tertipliyor, köy o kadınlarına biçki, dikiş, yemek dersleri veriyor- du. Bunun için dernek, Tarım Bakan- lığı 4 K teşkilâtı ile, dernekte üye olmıyan birçok doktor, hemşire, ebe, ve tarımcıyla işbirliği (o yapıyor, köyde aynı zamanda çocuk bakımı, bahçecilik, sağlık dersleri veriyordu. Köy şu sırada oÖğretmensiz kaldığı için, dernek, her cuma günü köye gönüllü öğretmenler taşımaya başla- mıştı. Bu öğretmenler, okuma yaz- ma bilmeden, rakamları tanımadan, ehliyetsiz öğretmenler tarafından ü- çüncü sınıfa geçirtilen (öğrencilere Köylü kadınlar ve çocukları eçim derdi olmasa.. ve birbirlerine çok yakın yaştaki al- tı çocuğu doktor hanıma gösteriyor, halinden şikâyet ediyordu: Gayri çocuk istemiyorlardı. Ne var ki Al- lah istiyor, veriyordu. Kocası bekçi idi. Elinden geldiği kadar evine ba- kıyordu, ama köy yerinde o bekçilik ia bunca boğazı doyurmak ko- lay mıydı? Tavuklara da çocuklar bakıyorlardı. Olay, geride bıraktığımız o hafta içinde, Ankaraya bağlı Yavrucak köyünün, eşyasız, çıplak, fakat te- miz bir evinde geçiyordu. Türk-A- merikan Kadınları Kültür Derneği- nin Köy Kadınına Yardım Kolu, yaz tatiline rağmen, faaliyetine de- vam ediyor, haftada iki defa köye gi- derek çocukların eğitim ve öğretimiy- kuma - yazma, matematik öğrete- ceklerdi. 4 K teşkilâtının ve kan bir köylünün yardımıyla da kö- ye sıhhi bir numune hela yaptırtıl- mıştı. Evine bunun eşini yapmak isti- yen her köylüye aynı şekilde yardım edilecekti. Nakış kolu, genç lı kızlara nakış öğretmiş ve siparişler vererek onlara ufak el maddi imkânlar sağlamaya, aynı zamanda birşeyler öğretmeye o çalış- mıştı. Köylü küçük kışların yaptık- ları bez oyuncaklar, bezden biblolar gerçekten bir mağaza vitrinini leyecek kadar şık olmuştu. Üyeler çocuklara top oynamasını, şarkı söy- lemesini ve çeşitli oyunlar da öğret- mişlerdi. İki güzel kitaplıkları var- dı. Fakat köyün en büyük derdi, üs- 27