MÜ 5S Londra İki Türk sanatçısı Mayıs ortalarından beri, Londranın başlıca resital salonu olan (Wig- more Hall'ın önünde ve şehrin metro istasyonlarında iki afiş göze çarpı- yordu. İki Türk sanatçısı, ayrı ayrı günlerde Londradaki ilk konserlerini vereceklerdi. 15 Haziranda çalacak olan Ayla Erduran, Oystrah ve Francescatti gibi keman ustalarının yanında yetişmişti. Şimdiye kadar, bilhassa Kanadada aldığı kritiklerde Ginette Neveu ile kıyaslanıyor, tek- nik üstünlüğünden, ifadeli çalışından bahsediliyordu. Ayhan Baran ise U- luslararası Enescu yarışmasında iyi bir derece almış, Don Carlos, Fa- ust, Uçan Hollandalı gibi operalarda bas partilerini başarıyla teganni et- miş bir sanatçıydı. Kendisine piyano ile Gerald Moore eşlik edecekti. Ge- rald Moore, sâdece İngilterenin de- gil bütün sanat dünyasının en şöh- retli refakat piyanistiydi. Ayla Erduran Ayla Erduran, Londradaki ilk kon- serini 15 Haziran akşamı Wigmo- re Hall'de verdi. Piyanoda kendisine Mithat Fenmen refakat ediyordu. Programda Veracini, Brahma ve De- bussy'nin birer sonatı, Kreisler, Szy- manowsky ve Wieniawsky'nin birer virtüöz parçası yer almıştı. (Ertesi günkü Times ve Daily Telegraph ga- zetelerini oOokuyanlar, o tenkitçilerin Türk kemancısını övmekte hasis dav- ranmadığını gördüler. Daily Telegraph gazetesi şunları yazıyordu: "On yaşında resitaller vermiye başlıyan ve Oystrah, Fran- cescatti gibi ünlü kemancıların ya- nında yetişmiş olan genç Türk viyo- lonisti Ayla Erduran, ilk Londra konserini dün gece verdi. Olağanüstü bir tekniğe sahip, gerçekten kusur- suz çalıyor. Tonunda, büyük Ur sa- natçıda aranan heyecan yok gibi. * Ritminin sağlamlığıyla dinleyicileri büyüleyen genç sanatçı, en fazla, Brahmanın re minör sonatında ve Kre- islerin Prelüd ve Allegro'sunda ba- şarıı elde etti." Yazar, buna mukabil Debussy'nin sonatını ustaca çalınmış, fakat biraz renksiz, Szynianowsky'yi de aradığı atmosferden mahrum bulmuştu. Ma- mafih bu bir tesir meselesiydi. Times gazetesi ise Ayla Erduran için şun- ları yazmaktaydı: "Pro ogramın ağırlık merkezini üç ediyordu: bu kadar vukufla, bu kadar güzel İ K İ cümleleyişlerle, bu kadar sağlam bir entonasyonla ve asil bir tonla mak gerçekten büyük başarı: İ asıl şaşırtan şey, genç Türk viyolo- nistinin birbirinden farklı oüslüpları ustaca ayırdetmesi ve her çağı kendi atmosferi içinde icra etmesi. Bayan Erduranın aynı zamanda bir konçer- to solisti olduğu da muhakkak. Bu- nun için, ondan, orkestra refakatiy- le büyük bir konçerto dinleyinceye kadar kendimizi doymuş addetmiye- eeğiz." Konserin uyandırdığı akislere ba- Erduranın İngilteredeki emprezaryo- su bir yandan, değerli viyolonisti so- list olarak davet etmeyi düşünen or- kestralarla görüşmeye, bir oyandan da 1963 - 64 konser mevsiminin oOr- kestra konseri hazırlıklarına başla- mıştır. Ayhan Baran Bir opera sanatçısının Londralı din- leyicilere ilk defa konserle takdim edilmesi oldukça nâzik bir mesele- dir. Zira ses her balcımdan mükem- mel değilse, opera atmosferinden mahrum olan konser sahnesinde te- sir uyandırmak imkânsızı gibidir. Ni- tekim Londralılara ilk defa resitalle dinletilen sesler şimdiye kadar olağa- nüstü bir tepki elde edememişti. Do- layısiyle, böyle bir konseri tertiple- menin, bir bakıma, sanatçıya karşı beslenen güvenden başka bir temelin üstünde oturmadığı aşikârdı. İngilterede bir opera sanatçısının en büyük hayali, günün birinde Co- vent Garden'de rol alabilmektir. Co- vent Garden ise şimdiye kadar hiç bir sanatçıya gözü kapalı olarak an- gajman teklifi yapmış değildir. o Co- vent Garden'in bir sanatçıya okapı- larını açabilmesi için herşeyden önce o sanatçının başarısından emin olma- sı lâzımdır. Dolayısiyle bir o konser, şarkıcının gerçek değerini o Covent Garden'e göstermek bahsinde pek âlâ faydalı olabilir. İşte Ayhan Ba- ranın Londradaki resitali bu bakım- dan da önem taşıyordu. Baranın gür, renkli, cazip sesi, sahne rahatlığı ve teknik mükemme- liyeti, Gerald Moore'un zarif, müzi- kal üslübu ile bir araya gelince, 20 Haziran akşamı verilen konser, Wig- more Hall'deki dinleyiciler için nefis bir musiki ziyafeti halini aldı. Baran defalarca sahneye çağrıldı ve oprog- rama ilâveten Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma" operasından Osmanın serenadıyla Enssco'nun bir şarkısını söyledi salonun ışıkları yandığı ve Ayhan Baran Allah vergisi ses man alkışlar hâlâ ısrarla devam e- diyor, sanatçı tekrar tekrar sahneye çağrılıyordu. Ertesi günkü gazeteler ise Bara- nı övmekte sanki birbirleriyle yarış ediyorlardı. Times gazetesi, "Ender rastlanan bir bas'ın ilk konseri" baş- lığı altında şunları yazmıştı: "İyi baslara iyi soprano ve tenorlardan çok daha ender rastlanması herhal- de tabiatın garip bir şakası olsa ge- rek. İşte dün gece Wigmore Hall'de böyle bir basla, Ayhan Baranla kar- şılaştık. Londradaki ilk konserini şarkı ve aryalardan müteşekkil (o Ör- nek bir programla veriyordu. Bay Ba- ranın müstesna güzellikte bir sesi var ve bu sesi kusursuz bir ton ya- ratma imkânı ile birleştiriyor. Genç sanatçı, üstün vasıflarını bilhassa lirik parçalarda gösterdi. Bol, zen- gin, akıcı Ur ses, mükemmel kontrol edilen yumuşak bir legato, Dramatik bir ses sanatçısı olarak alanının ge- nişliğini sâdece programdaki üç arya ile kestirebilmek elbet de mümkün değil. Don Giovanna operasından Ma- damina'yı jiyi bir üslüpla söyledi. Yal- nız, bunda Leporello'nun Donna El- vire karşısındaki alaycı tavrının ve laubali tahriklerinin mübalâğalı çı- kışları yoktu. Verdi'nin Simone Boc- canegra' operasına ait aryama lirik yönünü tatlı, yumuşak bir tonla ve- riyor, dramatik ifade tarzının hay- ranlık uyandıncı canlılığına ise Me- fistonun serenadında ulaşıyordu. Çay- kovskinin iki şarkısı ise, bunlardaki melankolik ruh haline yakışan bir hassasiyetle teganni edildi. Program- da Türk bestecilerinin iki şarkısı da vardı, ikisi de mahalli renklerde Bar- tok vari ritm hareketim bir araya