Okullardan Beklediklerimiz Jale CANDAN Öğleden sonra saat 4 suları idi. Yenişehirde bir ortaokulun önünden ge- çiyordum. Okulun bahçesi top oynayan, itişen, koşuşan çocuklarla dol- muştu. Çoğunun kollarında kitaplar, ellerinde ağır çantalar, evlerine dön- meye hazırlanıyorlardı. Birden top oynayan bir çocuğun topunu bırak- tığım, yürüyenlerin oldukları yerde dura kaldıklarını gördüm. Küme kü- me toplanmışlardı ve bir noktaya bakıyorlardı. Ben de baktım: Onbeş yaşlarında sevimli bir erkek çocuğu, okulun alçak duvarları üzerinde ha- reketsiz, ürkek duruyor ve tertemiz giyinmiş, orta yaşlı bir adam heye- canla, onun poltosunun elbisesinin ceplerini arıyordu. Erkeğin okula bağlı bir otorite olduğu çocukların halinden anlaşılıyordu. Aklıma ge- len ilk şey, çocuğun kendisine ait olmıyan birşeyi almış olması oldu. İnsan bakmaktan, görmekten korkuyordu. Geçerken dayanamadım, merakla olayı seyreden bir öğrenciye, çocuğu sokağın ortasında ii eden şan- sın kim olduğunu sordum ” izim müdür... Sigara paketi arıyor" dedi. öğrencilerinin sigara içmeleriyle ilgilenen bir okul idarecisinin hiç şüphe yok ki takdir edilmesi gerekir. Ama ne var ki, bunun için yarat- tığı manzara gerçekten acı ve bir o kadar da isyan ettiriciydi. Üstelik ço- cuğu teşhir eden bu sert ve anlayışsız davranışı ile o, hiçbir olumlu sonu- ca varamıyacak, olsa olsa çocuğun izzetinefsini yaralayıp, zararlı bir umursuzluğa, duymazlığa doğru itmiş olaca Memleketimizde bir standart terbiye sisteminin bulunmayışı hiç şüphe yok ki bugün toplumumuzun karşılaştığı en önemli meselelerden biridir. Ne evlerimizde, ne de okullarımızda çocuklarımızı bugünün yaşayışına, bugünün ihtiyaç ve gerçeklerine uygun bir şekilde, memlekete yararlı, olumlu insanlar olarak yetiştirebiliyoruz. Anne ve babanın "terbiyecilik” vasıflarındaki eksikliklerini bir dereceye kadar anlamak mkündür. Nihayet her ana ve babadan bir ruhiyatçı, bir pedagog gibi davranmasını bekliyemeyiz. Onlar nihayet bu konudaki konferansları, neşriyatı izliye- rek bir dereceye kadar kendilerini yetiştirebilirler. Allahtan, anne ve baların çocuklarını yetiştirirken yaptıkları hatalar, onlara gösterdikleri büyük sevginin sıcağında bir dereceye kadar kaybolur. Ama öğretmeni için, eğitimci için aynı şeyi düşünmek mümkün değildir. Onlardan, mes- lekleri icabı ve çocuk yetiştirmek gibi yaratıcılığı bulunan bir işi istiyenek seçtikleri için, bunun tahsilini yaptıkları için, çok daha fazlasını bekle- hakkımızdır. Bir öğretmenin, bir okul idarecisinin ders kadar ve belki dersten faz- la pedagojiye önem vermesi lazımdır. Çocuğa okulu içten sevdirecek bir ortam yaratılmadıkça, okul çocuklara hazmedilmesi güç, nazari bilgiler dağıtan bir dar geçit olmaktan ibaret kalacaktır. İşte bu zihniyetle ele alınan okulların çocuklara verdikleri tek şey, bir hayata atılış bileti, yâni bir diplomadır. Halbuki okul, çocuğun yetiştiği, iyi insan, iyi vatandaş ola- rak yetiştiği yer olmalıdır. Her çocuk bilgin olmıyacaktır ama, her çocuk birgün, bu toplumda bir vazife alacak, ister istemez bir sorumluluk yük- lenecektir. Onu bir matematikçi, fizikçi, edebiyatçı olmaya zorlıyamayız ama, onu, okulda iyi bir çalışma sistemi edinip, dersleri ve olayları fikir süzgecinden geçirmesini öğrenip, olabileceğinin en iyisini olmaya götüre- biliriz. Buttun için çocuğa yaklaşmak, onu anlamak, onu tanıyarak, eğit- mek şarttır. Toplumumuzun standart bir terbiye sistemine kavuşmanı için atılacak ilk adımlardan biri öğretmenleri, okul idarecilerini ve eğitim- le ilgili elemanları zaman zaman pedagoji kurslarına tabi tutmak ve bun- ların "yaşıyan bir zaman içinde" ve bu zamana uygun olarak vazife yap- malarını sağlamaktır. günel idi. Üniversiteye devam ediyor ve her Cumartesi günü Mrs. Dear'in başkanlığındaki Gönüllü Gençlik Gru- buna katılarak, Çinçin bağlarındaki Çalışkanlar İlkokuluna geliyordu. Mrs. Dear faal bir Amerikalı ev kadınıdır. Kendi çocuklarıyla beraber Amerikalı ve Türk, kız erkek, kala- balık bir gençlik grubu O toplamıştır. Onları her cumartesi günü Amerikalı- lara ait şehir içi otobüsleriyle veya özel taksilerle Çalışkanlar İlkokuluna götürmekte ve orada gençler, çocuk- lara ingilizce, elişi marangozluk gibi şeyler öğretmektedirler. Gençlerin kemen hepsi Üniversite öğrencisidir. Ekserisi Orta Doğu Tek- nik Üniversitesine devam etmektedir. Yalnız içlerinde, ondört yaşında bir ortaokul öğrencili olan Feride Otkun vardır. Feride Otkun çocukluğundan beri derslerini hep öğretmencilk oy- nıyarak öğrenmektedir ve küçük ya- şına rağmen, Çalışkanlar İlkokulunun em Küçük "Feride oÖğretmen"i olmuşt lem İlkokulunda çocuklar teste tâbi tutulmuşlar ve istidatlarına göre, arzu edenler, el işlerine veya İngilizce kurslara ayrılmışlardır. Moda Blüzomani Bahar modası ortaya yeni bir tıbbi terim attı: Blüzomani!.. Yâni, blüa deliliği... Bu delilik kadınların bir hay- li işine oyarayacaktır. Çünkü bluzu dikmek, uydurmak kolaydır. Üstelik, modası çabuk geçmez. Kolay giyilir, kolay temizlenir, pratiktir, ekonomik- tir. İşte böylece, kışı yün bluzla etek içinde geçiren çağımızın faal kadını, baharını ve yazım da gene çok pratik bir giyim tarzı olan etek - bluz kom- binezonu içinde geçirebilecek, giyim derdini böylece halletmiş olacaktır. Yılın gözde bluzları, emprime bluzlar- dır. Bunları abiye veya spor olarak, eteğin içinde veya dışında hemen her tip etekle giyinmek mümkündür. Ge- ce için şifondan, şeffaf kumaşlardan yapılıma volanlı, fırfırlı, süslü bluzlar ve yaz geceleri için de dantelli, fistolu beyaz bluzlar düşünülmüştür. Etak üstüne iki üç parmak genişliğinde dü- şürülen ceketvâri sade sokak bluzları ise önümüzdeki günlerde, bir tayyörün yerini tutabilecek kadar moda olacak- tır. Stero - Amplifikatörlü por- tatif 4 devirli kaplar gelmiştir şaheser opi- Mümessili: GÜR TİCARET Lid. Şti. Bankalar Cad. 14, Tel: 114156 AKİS — 278 Ankara - AKİS, 2 NİSAN 1962