kendisine asla "Meclisin feshedilme- si" talebinin bildirilmediğini söy- ledi. Ama sergüzeştçilerin, bir ihtilâl plânı içinde olduklarına inandığını saklamadı. Gerçekten de, hâdiseyi ta- kiben ele geçen bazı vesikalar hâdi- seden evvel başkentte cerejan etmiş olan "Talat bey vakaları" ile birleş- tirildiğinde, hareketin basit bir nakil muamelesinden daha fazla unsuru bu- lunduğunu ortaya koydu. Hayret u- yandıran taraf, bir takım aklı başın- da kimselerin bir memlekette milli bir ihtilâl için gerekli şartların hiç biri yokken, bilâkis halk rahat çalı- şacak ve kendisini rahat ittirecek bir sivil idaresin hasreti içinde bulunur- ken bir hükümet darbesinin muvaf- fak olabileceğini, böylelikle iktidara gelebileceklerim, daha mühimi ikti- darda kalabileceklerini hatırına getir- miş olmasından ibarettir. Aslına bakılırsa, tahrikçiler bir subay kadrosunu Demokrasiden so- ğutmak ve tedirgin etmek için aylar- dır ellerinden gelen her şeyi yapmak- tadırlar. Şimdiye kadar pek çok su- bay kin kusan ve bir "Subay Katli- amı" ndan bahseden mektuplar almış- lardır. Çeşitli telefonlar tehditler yağ- dırmıştır. Mektuplar, genç Harbiye talebesini de masun tutmamıştır. Gerçi bunlar Okimler tarafından gönderildiği bilinmemektedir. Hususi, maksat güdülmüş olması kuvvetle muhtemeldir. Komünistlerin bir sü- redir o Türkiyede nasıl cansiperane çalıştıkları hiç kimsenin meçhulü değildir. Bir kardeş kavgasının en zi- yade onların işine yarayacağı da bi- linmektedir. İhtilâller devam ettiği takdirde, serinin arzuladıkl lâlle biteceğinden emindirler ve yolu açmak, bilhassa İnönüyü iktidardan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Buna rağmen, gelen mektupların ve girişilen tahriklerin vatanın iyi niyetli pek çok evladını çileden çıkardığı ve bir takım sergü- zeştçilerin kucağına attığı bir gerçek- tir. Bin misalden biri Meselâ bu çeşit mektuplardan biri, Celâl Bayarı Çankaya Köşkünde tevkif eden ve Celâl Bayarın şapka- sını muhafaza ettiği söylenen subay- lardan birine gelmiştir. Pek kin bir üslüpla yazılmış mektupta, "gas- bedilen şapka"nın Güven o Anıtının civarındaki bir taşın altına konulma- sı, aksi halde başa getirilmedik bela bırakılmayacağı bildirilmiştir. Tepesi atan subay, eline kalemi aldığı gibi "Ben o şapkayı Celâl Bayardan nasıl aldımsa, ve de, sıkıysa, gel benden onu Öyle al!" diye yazmış ve kâğıdı tarif ii nr altına bırakmıştır. Taş civarında bir müddet dolaşmış, fakat bir kimsenin geldiğini görme- AKİS, 5 MART 1962 Harbiyelinin Dramı Harp Okula öğrencisi Şu anda, memleketin kendilerinden çok şey beklediği, milletin güveni- ni, canını ve ırzını emanet etmeye hazırlandığı yüzlerce genç insan tarifsiz bir ruh burukluğu içinde bulunuyor. Şerefle taşıdıkları ünifor- manın ağırlığını omuzlarında hissediyorlar ve kendilerine çevrilen her nazarda bir kırgınlık, tariz, yakıştıramama duygusu görüyorlar. Bun- dan sadece birbuçuk yıl önce, mutlu bir bahar sabahı kendilerine hara- retle açılmış millet sinesi şimdi soğuktur, kayıtsızdır, hatta dargındır. Bunu farkediyorlar, üzülüyorlar. Milletin, Harbiyeliye karşı kırgın olduğu bir gerçektir. Sükünetle düşünüldüğü takdirde, bunun haksız sayılmasına imkân yoktur. Halkın elüstünde tuttuğu, gözbebeği bildiği bu gençler vatanı tarifsiz bir tehli- kenin ta kenarına getirip bırakmışlardır. Aydınlığın timsali oldukları, demokratik rejimimizin sarsılmaz taraftarı bulundukları, bütün Türk gençliğine hakim ruh haletini benimsedikleri bilindiği halde bir gece, telâşla ve göz kararması içinde küçük çocuklar gibi davranmışlardır. Kendilerine anlatılanları, telkin edilenleri tartmadan, ölçmeden, bu mil- letin gerçek hislerine ve ideallerine uygunluk derecesini hiç düşünme- den mukaddes silâhlarını o hislere ve o ideallere inanılmaz bir hafiflikle çevirmeye kalkışmışlardır. Milletin kendilerine karşı kırgınlığı, en ziya- de bir hayal a, yol açmış olduklarından dolayıdır. İnsanlar, sev- diklerine kızar! Gerçekten, ie gözündeki Harbiyeliye karşı kırgınlık şefkatle do- lu bir babanın hafiflik etmiş oğluna karşı geçici sertliğidir. Harbiyeliler bunu böyle bilmeliler ve bundan sadece, gelecek için ibret payı çıkar- malıdırlar. Hangimiz, hayatımızın bir anında, delikanlılık ateşinin başı- mıza vurduğu bir sırada büyüklerimizin çatık kaşlarıyla karşılaşma- mışızdır, sert nazarlarını üzerimizde hissetmemişizdir? Aramızdan, bu- nu doğru yolu bulmak için bir fırsat diye kullananlar kazanmışlardır. Bunu hayat boyunca devam eden bir burukluğun temeli olmaktan çıka- ramayanlar, haksız bir davranışın haklılık karşısında bu neticeyi ver- mesini tabii görmek olgunluğunu gösteremeyenler hep menfi, topluma yabancı, soğuk ve uzak tavır takınmışlar, şereflerle dolu olabilecek ömür- lerini küçük hisler içinde yitirmişlerdir. Milletin, Harbiyeliye karşı kırgınlığı bütün aile arasındaki kırgın- lıklar gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçecektir, unutulacaktır. Onun hareketinle sebep olan unsurlar şimdiden anlayışla karşılanmaktadır, onun en iyi, en asil hislerinin istismar edildiği gözden uzak tutulmamak- tadır, her taraftan gelen tahriklerin genç ruhlar, genç dimağlar üze- rindeki esef verici tesirleri hüküm anında kaale alınmaktadır. İş genç Harbiyelinin de bunu samimiyetle takdir etmesi ve bundan böyle adım- larını daha dikkatli atmasıdır. Milletin kaderiyle ve mutluluğuyla oy- namaya en az hak sahibi olanlar, kendilerine bu kaderin ve bu mutlulu- ğun bekçiliği ödevi verilmiş bulunanlardır. Sadece bunu hatırda tutmak. 22 Şubat akşamını bir tadsız hatıra haline getirmeye yetecektir. Et tırnaktan ayrılır mı ki?