İstemek Kâfi Değildir 23 ie gecesi bizim mahallede gün ağarıncaya dek ışıklar sönmedi. amlarda, uzun zaman ses vermeyen radyolarımızın başında düşün- celi, üzgün, bekledik. Bekledik ve Tanrıya şükürler olsun, 23 Şubat sa- bahı, umutlarla dolu, yepyeni bir gün olarak doğdu. Şimdi bu umuda yapışmak onun peşini bırakmamak, onu gerçekleştirmek için çırpınan- lara yardımcı olmak şarttır. Ölüm tehlikesi atlattıktan sonra, hasta birden canlanır ama, arkadan uzun bir "nekahat devresi" gelir. İnsan zaman zaman zayıf, şüpheli, kararsızdır, bir hata yeni bir krize yol açabilir. Bugün Türkiyede her vatandaşa, özellikle aydına düşen çok önemli bir vazife vardır. Bu, bize gösterilen selâmet yoluna girmek ve milli varlığımızı parçalara bölmek isteyen çeşitli cereyanlara (kapılmadan bu yolda yürümektir. Evet, bugün memlekette, memleketi bir Ortaçağ devri memleketi seviyesine indirmeye çabalayan ırkçıların, gericilerin Atatürk ve 27 Mayıs inkılâbı düşmanlarının, bunlarla bile işbirliği yap- maktan sakınmayan kötü politikacıların, nihayet bu kara kuvvetlerden faydalanma yoluna gidon bazı solou faaliyetlerin varlığını inkâr etmek imkânsızdır. Ne var ki bunları zor kuvvetiyle değil, sayın İnönünün gösterdiği yoldan, açık bir demokratik rejim yolundan yenmeye çalış- mak ta, başarının tek umududur, Bu elbette M onlara tâviz verme mâ- nasına gelmiyecektir, Yalnız inkâr edemiyeceğimiz bir gerçek te, bizde "kötü"lerin "iyi"lerden daima daha iyi çalıştığıdır. Gerici, kötü poli- tikacı, dini alet ederek yobazla elbirliği ediyor, köye sokuluyor ve köyü fethederek bizi kökümüzden sarsıyor, kalbimizden vuruyor. Onun yap- tığının onda birini aydın neden yapamıyor? Neden aydın hâlâ köyün kapısına sokulamıyor? Bırakın köye gitmeyi, o halâ oturduğu yerden, bir köy enstitüleri meselesini bile halledip, köye uzaktan olsun ışık tutamıyor t,. Irkçı durmuyor, çalışıyor, on kutsal bir asker ocağına ka- dar girip konferanslar tertipliyor. Peki, bizim aydın nerede? Hop ken- di çevresinde, sonu gelmez fikir tartışmaları içinde, ömür tüketmekle, pasif müdafaa ile meşgul... Yaptığı tek şey, kendi fikrinde olan yazar- ların yazılarından cümleler tekrarlamak ve memleketteki bu geri-ileri savaşma güzel cümlelerle katılmak, asıl savaş meydanını bomboş düş- mana terketmektir. Bugün kadın, memleketimizde, en ileri haklara kavuşmuş olduğu halde, henüz yobazın elinden kurtulamamıştır ve büyük çoğunluğu Ot memleket kanunlarına değil, gericinin kanunlarına tâbidir. Bu dorum- dan bütün aydın kadınlar üzüntü duymaktayız. Bununla savaşmak için derneklerimiz, kadın teşekküllerimiz var ama, ne yaptık? Oturup ko- nuşmaktan fazla ne yapabildik? Türkiyenin muhtelif bölgelerinde ka- dının sosyal hayatı, kadına statüsü nedir ve buna karşı ne yapılabilir? Bugün bizim elimizde buna ait, araştırma mahsulü bir çalışıma bile yok- tur. Belki köy enstitüleri kapatılmamış olsaydı, köylü kadınlarımızın, dertlerine çare bulmalarını birgün kendilerinden bekleyebilirdik. Bu- gün aydın Türk kadınının bu yolda olsun çaba göstermediğini ve du- ruma üzülmekle yetindiğini görüyoruz. Demokrasinin bizde güç işler bir rejim olması hissini veren şey, öyle sanıyorum ki, "kötü"lerin bur- nun bütün nimetlerinden faydalanırken, "iyi"lerin bir kenara çekilip oturmasından ileri gelmiştir. Demokrasilerde "zor'a, başvurulmaz ama, kötülere karşı iyilerin de bir metodları, çalışma, ikna etme, uyarma metodları vardır ve bu yoldaki mücadele hiçbir zaman terkedilmiye- cektir. İstemekle iş bitmez! Ankara Çocuğun ruh gelişmesi Hacettepe Çocuk Hastahanesi Gö- nüllülerinin ve Türi Amerikan Kadınları Kültür Derneği Çocuk Ba- kımı Kolunun beraberce tertipledik- leri konferansların ikincisi, Hacette- pe Çocuk Hastahanesi konferans sa- 30 lonunda, çocuk psikiyatrı Muallâ öz- türk tarafından, geride bıraktığımız haftanın sonunda verildi. 50'den faz- la anneye konuşan Muallâ, Öztürk, çevresel faktörlerin çocuğun ruh ge- lişmesindeki rolünü anlattı ve bunun, irsiyet faktörlerini yok denilebilecek bir dereceye indirebilecek kadar 6- nemli olduğunu belirtti. Çevresel faktörler okulu, aile ve toplumu içine almaktadır. Muallâ Öztürk, bu konuşmasında aile fak- törü üzerinde durdu ve anne ile baba- nın davranışlarının çocuğun ruh ge- lişimi üzerindeki etkilerini tahlil etti. Davranışlarıyla çocuğun ruh ge- lişiminde menfi rol oynıyan aileler bu bakımdan dörde ayrılabilir. 1 — İlginiz anne - babalar : Bu ailelerde, çocuk, kendisini bazen il- gisizliğe lâyık, sevimsiz bir mahlük olarak kabul eder ve kabuğuna çe- kilir. Bazen de ailesine karşı öfke duyar, mütecaviz olur. Bu mütecaviz- hal aktif veya pasiftir. Aktif ise, ço- cuk isyanları ile, söz ve hareketleriy- le bunu açıklar. Pasif ise, meselâ, ağır hareket eder, yemek yemez, tabii fonksiyonlarında (bozukluk gösterir. Çocuk bazen de kendi kendisini seve- rek, kendini tatmin yoluna gider. 2 — Daima tenkit eden sert an- ne - babalar : Bu ailelerde çocuk he- men hemen yukardaki tepkileri gös- terir. Ta içine döner, ya isyankar olur. 3- Çocuğun üstüne titreyen an- ne - babalar : Bu üçüncü tip ailede çocuk olgunlaşamaz, daima bekler. Çünkü böyle alıştırılmıştır. Bu yüzden, kişiliğini bulamaz. 4 — Zayıf aileler : Çocuk, her dediğinin yapılmasını ister görünür- se de, aslında bu böyle değildir. Ço- cuk, anne VS babasının kendisinden kuvvetli olmasını arzular. Onlara, inanmak, onlara dayanmak ister. Ona lüzumlu olan şey, şefkatli bir otorite, anlayışlı bir disiplindir. Çocuğun psişik davranışlarında aynı arazların çok değişik sebepler- den geldiği bilinen gerçeklerdendir. Özel bir soruyu cevaplandırmak için gocuğu tanımak, onu tahlil etmek şarttır, Eğer anne ve baba ile çocuk arasında bir anlaşmazlık, bir bozuk- luk varsa, anne ve babanın, çocukları ile olan münasebetlerini gözden ge- çirmeleri en başta gelen bir tedbir olacaktır. Aile kendi kendisine sık sık şu soruları sormalıdır : — Çocukla aramızda gerçek bir esli var mıdır? 2 — Çocuktan beklediğimiz çok fazla mıdır ? 3 — Çocuktan, istediğimiz gibi olmasını mı bekliyoruz? 4 — Çocuklarımızın büyümesine müsaade ediyor muyuz? 5 — Çocuğun kendi kendisine iti- madının gelişmesine yardım ediyor muyuz? 6 — Hadiseler karşısında çok za- yıf mıyız? ocuk ii emniyet hissi ülyiak ii mii AKİS, 5 MART 1962