Kim bahsediyor, Ölmüşlerden? Necip Fazıl Kısakürek Şu çalılar okuyunuz, bunların süpermürşite ait olduğunu biliniz, son- geliniz, kendinizi tutup gülmeyiniz: "Hava açıktı ve ortalıkta tek "kuş yoktu.Tam da Adnan beyin can verdiği anda, darağacının üs- tünde, küçücük, binlerce, 0 sayısız kuş peydahlandı.." Gücünüz yetiyorsa devam ediniz; "Bu nan Menderesin naşı indirilip ayakları yere değer değmez gene çekiliyor ve bu hareket bir kaç defa tekrarlanıyor. Bunun üzerine sarf edilen bir söz vardır ki, onu, istikba- lin tarihçisine bırakıp susmayı ve bugünün nezaket şartları dışında tut- mayı tercih ediyoruz..." Ama bu satırları gülmeden de okuyanların, ciddiye alanların ve in- fialle doğrulanların varlığından haberiniz var mı? Süpermürşit devam ediyor: "Fildişi gibi sapsarı, fakat berrak ve tertemiz, nur yumağı halin- de bir vücut.. Güzel, namütenahi güzel bir yüz.. Kendinden yumulu göz- ler, kapalı dudaklar; ve ufuksuz, sonsuz bir tebessüm nderes gülüm- süyor. Yalnız boynunda, simsiyah bir halka geçirilmiş gibi bosmor ip İzi Ya, bunları yazanın, hayatında bir tek efendi tanıdığını, onun da "Morlar.. Morlar.." dediği binlik banknotlardan ibaret olduğunu bilmez- seniz? Bu satırları da, gene aynı efendiye yaranmak için yazıliğadan haberdar değilseniz? Fütursuzca mukaddesat bezirgânlığı yapa bedbahtın, şimdi aynı hesapla his istismarcılığına girişmiş Al duğa İ.ç. hulttnüzse? İşte, alın size bir karışıklık! bu tamamile uydurma levhalarını pek âlâ tesiri altında kalabilecek ve hâdisenin hangi sebebin neticesi olduğunu unutacak küt- leler, öte yanda, bir ihtilâlin üzerinden iki yıl bile geçmeden böyle, soy- tarılıklara cüret edilmesi karşısında baştan ayağa sinir kesilecek, üste- lik elinde kuvvet tutan başka kütleler. Bunlardan ikincisinin bir gün te- pesi atar da yumruğunu, olanca gücüyle soytarıların yüzüne yapıştırır- sa, yahut en azından, eski defterleri karıştırmaya başlarsa, lütfen söyle- yiniz, kabahat ölende mi olur, öldürende mi? Hayır; insaf ile düşünmek zorundayız. Artık hayatta olmayan bir kimsenin arkasından söylemenin, bizim âdetlerimiz arasında yeri yok- tur. Amenna. Ama, artık hayatta olmayan bir kimsenin bu muafiyetin- den faydalanılarak böyle bir edebiyatın toplumu karıştırmasına ogöz yummak ve susmak, hep susmak, hatta gerçekleri bile söylememek bi- zim âdetlerimiz arasında mıdır? Olsa bile, buna ne kadar riayet oluna- bilir? Bir gün gelir ve hançereler bütün kuvvetiyle hakikati haykırıve- rir. Bir adamla, kudretinin şahikasında bulunduğu ve etrafına dehşet saldığı devirde pervasızca mücadele etmiş olanlar onun ölüsüne söğme- ğe tenezzül etmezler. Ama bir takım bezirganlar, sadece kirli "Morlar" uğruna onu efsaneleştirmeye kalktılar mı, kendilerine evvelâ dur denir, Sonra da hak ettikleri ders mutlaka verilir. Bu arada, eğer artık hayat- ta olmayanların üzerine çamur sıçramış bulunursa, eğer onlar affedil- mez günahlarıyla yeniden vicdan muhasebelerinde canlandırılmışlarsa bunun kabahatini toplumu bir takım bulaşıcı hastalıklardan koru görevi yüklenenlerde değil, o hastalıkların iğrenç mikroplarında aramak lâzımdır bayların yüreğinde derin izler Bırak- tı. Kışlanın kapısında, Tümenin cer- bezeli komutanı Tuğgeneral (oOFaruk Güventürk tarafından sıcak bir şe- kilde karşılanan İnönü başında ban- dosu bulunan tören kıtasını sıkı bir teftişten geçirdi. Subayları, eski ko- mutanı dikkatle süzüyorlardı. İnönü adeti veçhile askeri "Merhaba asker" diye değil, ("Günaydın asker" diye selamladı ve coşkun bir sağolla kar- şılandı. Sonradan bu tâbirin yeni olup olmadığı kendisine sorulduğunda ( İ- nönü bir kahkaha attı: Ben askeri hep böyle selamlamışımdır.." Başbakan, evvelâ ön sırayı gözden geçirdi. Sonra, komutanlara fesyonel askerler gibi arka sırayı, bir güzel inceledi. Ama kıta, bu kadarla kurtulmadı. İnönü yandan, sıraların hizasına da baktı, sonra memnun ol- Necmi Ökten Milli Savunma Bakanı İlhami Sancarın kulağına (o eğilmiş, "Sancar bak, Paşa tam bir kuman- dan olarak birliği teftiş ediyor" diye fısıldıyordu. Subaylar ise, memnun gülümsediler. Paşaları, askerliği ou- nutmamıştı. İ , Komutanın odasında subay- larla yapili ve tam 37 dakika süren toplantıdan sonra Opel'ine bindi ve Tümenin Ramideki 53. Piyade Alayı- na gitti. Kapıda, tören kıtası komu- tanı Başbakanı karşılayarak tekmil verdi. Ancak "Başbakanım" yerine "Başkumandanım" şeklindeki dil sürç mesini Alay komutam hemen tashih etti. İnönü kıtayı teftiş ettik sonra Güventürke dönerek: "— Ben bu birliği daha önce gör- medim mi?" diye sordu Subaylar yeniden sevinçle doldu- lar. Gerçekten, Tümenin tören kıtası birdi. Bunu, Başbakan planla ko- nuşurken Ramiye nakletmişlerdi. A- ma, işte, bu Başbakanın kaçmamıştı. Bir subay, Amerikalıla- rın meşhur marşındaki mısraı tek- rarladı: "Eski askerler hiç ölmezler!' İnönünün Akademideki temasları da aynı heyecanlı hava içinde geçti. Genç kurmaylar, memnunlukların- dan uçuyorlardı. Yapılan toplantılar hakkında bir teki gazetecilere bilgi vermedi. Ağızlarında bir tâbir vardı: "Top secret Çok mahrem". Mahre- miyete riayet edildi. Başbakanın bütün seyahatine ha- kim olan bu ılık havadır ki, (Bk. İ TİSADİ ve MALİ SAHADA) cuma sabahı İstanbul treni Ankara garına girdiğinde her partiden ve makamdan karşılayıcının yüzüne o tatlı tebes- sümü yaydı. Bekleyenler, gelenler kadar memnun görünüyorlardı Bir nokta: Bütün seyahat boyun- ca, bir tek Allanın kulu çıkıp da Başbakana aflı huzur şarkısı okuma- AKİS, 5 ŞUBAT 1962