bütün olanları külliyen İnkâr ediyor ve etrafa yayılan şekilde dığını ileri sürüyordu. Fakat bu A.P. Genel İdare Kurulu üyesinin lâfları, kendisini iyi tanıyan diğer arkadaş- larını pek tatmin etmemiş olmalı ki: — Peki, anlaşıldı" dediler ve Beşeri yolcu ettiler. Haber Gümüş- palaya o gece iletildi. Eski bir asker olan A.P. lideri son derece sinirlen- di. Beşerin, hemen Partiden ihraç e- dilmesini istedi. Aynı gün saat 7 de Beşer, Kara Kuvvetleri Kumandanı Muhittin Onur tarafından kabul edile rek dinlendi. Beşer Muhittin Onüre de, anlatılan şekilde sözler sarfetme- diğini ağlamaklı bir ifade je anlattı Kara Küvetleri Kumandanı da pek ortalıkta görülmemesini Bedene ten- bih etti. Aynı gün, -haftanın o salı günü- ha disenin diğer kahramanı Babüroğlu İçişleri Bakanlığından bir davet al- dı. İçişleri Bakanlığına da paçaları tutuşmuş yana yakıla (Babüroğluyu arıyordu. Halbuki daha evvel Babür- oğlu Merkez Kumandanlığı tarafın- dan davet edilmiş ve Merkez Kuman- danı Albay Selçuk A takana hadise hakkında izahat vermişti. Son derece sinirli olan Merkez Kumandanı du- rumu üst kademelere nakletti ve üst kademelerden kendisine oOBeşeri em- niyete alması teklif edilince: — Ben Beşerin evini emniyet al- tına alamam efendim uzaklaşsın" şeklinde cevap verdi. Anlaşılan Ordu içindeki infial son haddini bulmuştu. Babüroğlu daha sonra İçişleri Ba- kanı Topaloğlu tarafından kabul edil- di. Babüroğlu Bakana vaziyeti an- lattı ve işin dallanıp budaklanmasını istemediğini bildirdi. Kendisi şikâyet- çi değildi. Ne var ki asıl şikâyetçi olan Türk Ordusunun subayları, da- valarından vazgeçmiyorlardı. Babüroğlu ikinci defa çarşamba günü İçişleri Bakanlığına davet edil- di ve Emniyet Umum Müdürlüğünde ifadesi yazılı olarak tespit edildi. Em niyet Genel Müdürünün odasında alınan ifadede Ankara Valisi Nuri Teoman ve Emniyet Genel Müdürü İhsan Paşa ile İçişleri Bakanı Ahmet Topaloğlu da vardı. Babüroğlunun ifadesi hiç dışarıya sızmadan bir daktilo marifetiyle alındı. Bu sırada İçişleri Bakanı e bir te- minat olmak Üzer "— Sizin zarla durumunu- şeklinde (o konuşunca İller Bankasının genç Genel Müdürü Dek üzüldü ve: "— Benim sandalyeden yok" diye cevap verdi. AKİS, 5 ŞUBAT 1962 endişem Neden ölçüyü Kaçırırız? Mehmet Ünaldı Kayseridekiler suç işlemiş, suçlarının cezasını da görmüş kimseler. Muhakeme edildiler, hüküm giydiler, yatıyorlar. Kendilerini masum, mağdur, hatta kahraman sayanlar yok mudur? Olabilir. Bunların, his- terini içlerinde saklamak bir yana, hislerini dışa vurmalarına dahi hiç kimse karışmıyor. Hapishane kapılarında bir kaç yüz kişi toplanıp el çırpıyor, onlar da bunu "millet" sanıp kendilerini avutuyor, teselli bulu- yorlar Bunlar kendilerinin, yakınlarının, taraftarlarının bileceği iş. Ge- tireceği faydayı da, zararı da bizzat takdir etmekle mükelleftirler. Bir hapishane ne kadar rahat olabilirse o kadar rahat bir hapishanede, bir mahküm ne kadar iyi şartlar altında tutulabilirse o kadar iyi şartlar altında kaderleriyle başbaşalar. Ama, bir gerçek var. Bu memlekette hiç kimsenin kudreti, onların resmi statüsünü değiştirmeye yetmez. Bu statü üzerinde ne bir ucun- dan, ne ötekinden oyunlara girişilmez. Suçlulukları suçsuzluk o haline getirilemez, hiç bir şey yapmış olmasalar bir ihtilâle yol açmış bulun- dukları unutulamaz, o ihtilâlin tasarrufları insanlık ve şefkat duygula- rının dışında faktörlerle tâdil edilemez. Nitekim, bir süredir zorlamalar devam ediyor, her zorlama insanlık ve şefkat duygularının harekete geçmesini biraz daha geriye atıyor. Tamam mı? Şimdi, umumi efkâr bir noktada yumuşak halde. Suç işlemişler, yatsınlar. Ama, içlerinde aileleri perişan halde olanlar var. Mahkümlar arasında emeklilik hakkını okazanmışlar mevcutsa, onların ailelerine bu hak verilsin. Hakkın verilmesi kanun işi. Zira, şimdiye kadar başka mahkümlar için böyle bir atıfet düşünülmemiş. Meselâ D. P., İçeriye tıktırttığı kimselerin aileleri ne oluyor, bunu hiç düşünmemiş. Zararı yok. Düşen adamdan intikam alınmaz. Gerçekten de, bu hak verilmek üzere.. Tam bu sırada, balona bir iğne! Meşhur Mehmet Ünaldı (A.P.) teklif ediyor: Efendim, 27 Mayıs 1960 günü omilletvekilliğinden ıskat olunarak sıfatları düşenler eğer 1960 mali yılı sonuna kadar olan ödenek- lerini çekmişlerse onları geri vermesinler, eğer çekmemişlerse (Devlet onlara bu parayı şimdi oödesin.. Yani, Yassıadada bulundukları aylar için, sanki milletvekiliymişler gibi ödenek alsınlar! Burhan Apaydının (A. P.) başkanlık ettiği komisyon da bunu uygun görüyor. Hep hatırlar- dadır: Bayarın ailesi de, hazretin Cumhurbaşkanlığı ödeneğini talep etmişti. İhtiyaç meselesi mi? Hayır. İhtilâlin meşruiyetini, bir ucundan zedeleme meselesi.. Düşününüz, adam seçimle düşmemek için direnmiş te direnmiş, ihtilâlle düşünce sanki seçimle düşmüş gibi muamele gör- mek istiyor. Yani, seçimle düşmek ile ihtilâlle düşmek arasında hiç bir fark bulunmayacak! Avukatları da Yassıadada, kendilerini cezai ome- suliyetten kurtarmak için "Canım, bu bir siyasi kusurdur, işte iktidardan da düştüler, cezalarını gördüler demektir. Başka cezaya lüzum mu var? Salıverin adamları..." dememişler miydi ? Akıl mıdır, bu? Olacak iş midir, bu? Ödeme takatleri yoksa, akla gelecek bütün kolaylıklar gösterilsin. İstenilirse, borç bin yıllık taksitlere bağlanılsın. Ama prensiplerin mutlaka muhafaza olunacağından, hiç kimsenin zerrece şüphesi bulunmamalıdır Ne oluyor, biliyor musunuz? Gerçek iyi niyetler, kalıyor, kalıyor... donmuş kalıyor, 11