SİNEMA uzaktır. Bir sureler önce yurdumuza nasılsa getirtilmiş olan Akira Kuru- sawa'nın "Rashomon-Sarı Irkın Şeh- uğradığı ticari başarısızlık, gerisi gelecek olan"Japon filmlerinin aya- ğının kesilmesine sebe olmuştur. veti" gokumon - Cehenn ken ilgiyi çekmemişti. Üstelik uluslararası festivallerde ar- mağanlar da kazanan bu filmin ilgi görmemesindeki bir başka sebep, O ile Teinosuke Kinugasa'nın "Ji- em Kapısı" gere- Bu İki filmin Fhilmlerimizi o Sınıflandırmak Tarık KAKINÇ belediyeler başları dara geldi mi, gözlerini hemen iki kay- ikerle er. Bunlar tiyatrolarla sinemalardan alınmakta olan eğlence resmi" vergisidir. Belediyeler, her mevsim başı, gelecek mali yılı göz önünde tutarak sinemacılara karşı bir çıkış yaparlar, vergilerin arttırılması yoluna gitmek çârelerini araştırırlar. Bu yıl tiyatrolardan alınmakta olanların yanı sıra, sinemaya da el atıldı. Yabancı filmlerden alınan yüzde yetmiş vergiye -ki bu, son haddidir-itiraz eden getirticilerin yerli filmleri işaret etmeleri sonucu, belediyeler bir gerçekle karşı kar- ya geldiler. 1948 yılında iyi niyetlerle ve bir bakıma yerli filmciliğimizi koruma amacı güden vergi indirimiyle Türk filmi gösteren sinemalar yüzde yetmiş yerine yüzde yirmi bir "resim" ödüyorlardı. Bu indirimin yerli film endüstrimizin gelişmesine yol açtığı inkâr edilemez. Ama değer yönünden bir gelişme ve gerçek bir sinema hüviyeti kazanma, aradan on- dört yıl gibi uzun bir sürenin geçmesine karşılık, henüz ortada yoktur. Bu noktadan yola çıkılırsa, belediyeler her zaman haklı sayılacaklar- dır. Türk filmlerine uygulanan bu korumalı vergi indirimi, yararlı oldu- ğu kadar -belki ondan da çok- zararlı olmuştur. Bu, her önüne gelenin film çevirmesini, dolayısıyla da ilerleyecek olan bir sanat kolunun tam tersine bir oluş içinde gerilemesini sağlamaktan başka bir işe yarama- mıştır. Bugün ticaret odalarına kayıtlı dörtyüzden fazla film şirketinin ancak on, ya da onbeş kadarı film yapmakta, sağlam ticari temellere oturmuş olanlarının sayısı ise, bu sayının ancak üçte birini zor bulmak- tadır. Vergi indirimi, önlenmesi güç bir karışıklık ve bir çeşit kap -kaç- çılık doğurmuştur ki, ilerleme yerine gerileme sebebi, asıl buradadır. Kazanç, yabancı film yollarının zaten kendi filmlerimizi bile do- yurmaktan uzak iç pazarımızda gittikçe daraltılması şeklindedir. Yerli filmlere uygulanan vergi indiriminin haksızlığına parmak a ve- lediyeleri uyartan da bu dar bölge içine eğ olan yabancı film- lerin getiricileridir. vi ad Belediyeler için, işin derinliğine inme Miuğu yoktur. İlgilendikle- ri konu, yalnızca gelir kaynaklarının güçlenmesi ve arttırılmasıdır ki, şimdiki vergi indiriminin gelecek mevsim başında kaldırılması, yabancı filmlerinkine yaklaşır bir orana çıkarılması gerçekleştirilecektir. o Bu- nun da yerli filmciliğimize büyük bir darbe indireceğini bilmek ve gör- mek için kâhin olmaya lüzum yoktur. Yeni sistemde serüvenci küçük şirketler ortadan kalkacak ve meydan büyük şirketlere kalacaktır. Kü- çük şirketlerin büyüklere yön tâyin ettiği bir sinemada, bu da ayrı bir kazançtır diyelim. Fakat meydanın kendilerine bırakılmasıyla dilediği gibi at oynatma yetkisini elde eden büyüklerin, sinemamızı neneye götü- receği de ayrıca düşünülebilir. Gidiş, herhalde şimdikinden daha iyiye olmayacaktır Belediyelerce vergi indiriminin bugünkü şeklinin değiştirilmesi ön- lenemiyeceğine göre, en iyi çözümleme, şüphesiz çevrilen filmlerimizi bir sınıflamaya tabi tutmak olacaktır. Değer yönünden A, B, C, sınıfla- rına ayrılacak yerli filmlerden, A sınıfı bugünkü indirime, B sınıfı yüz- de elliye, C sınıfı da yabancı filmlerinkine tabi tutulabilir. Böylelik- le küçük ve serüvenci şirketlerle ticari gücü elinde tutan büyük şirket- lere doğru yola yönelmeleri imkânı verilmiş olur. İndirim dolayısıyla A sınıfı filmlerin sayısı, artacak ve günümüzde sinemamızı baltalayan C sınıfı filmlerin çevrilmesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Sınıf- landırma yetkisinin sansür yerine değerlendirmeye yetkili, bir başka kurula bırakılması da, işin olumluluğu açısından önem taşır. Topuna bir- den yabancı filmlere tanınan yüzde yetmiş vergiyi uygulamaktansa bu yola gitmek, sinemamızı yaşatmak için tek çâredir. 34 yıllardaki sinema yazarlığının yurdu- muzda yeni yeni gelişme çağını sür- dürmesinde aramalıdır. Henüz ya- zar - seyirci köprüleri kurulamamış, filmi seyirciye kolaylaştıracak, an- lamasına yardımcı olacak- "Sarı Ir kın Şehveti" ile "Cehennem Kapısı" Japon geleneklerini yankılayan film- lerdi- açıklamalar yapılamadığından ortalıktan çarçabuk çekilivermişler- di. Adına ilk olarak Fransızca dublaj bir Japon filmi olan "Pigalle A Tokio Tokyo Geceleri"nde rastladığımız U- meji İnoue, filminde günümüz Ja- ponyasından bir kesit veriyor. " mimari ile karşılaşıyorsunuz. Geceleri" üstelik bir müzikaldir de. Ancak bu türlü filmlerde büyük ba- yy erişmiş A.B.D. ayarı bir bü- çekleştirilmiştir. Ayrıca İnoue, günü- müz gençliğini de ele alınmakta ve iş- lemektedir. Bunu çok değişik bir açı- dan, müzikal bir film açısından görü- yor, İnoue için gençlik, yalnızca dün- ya sinemalarının çiğneye o çiğneye çürüttükleri "suçlu gençlik" problem mi değildir. Japonya için o gençlik, yani yeni yetişenler eskilerle sürek- li bir çekişme içindedir. Yeniler daha çok batıya dönmekten, batılılaşmak- tan, tek kelimeyle uygarlıktan yana. iken, eskiler buna karşı çıkmakta, geleneklerine sıkı sıkıya bağlılık gös- termektedirler. "Tokyo Geceleri"nin insana şaşırtıcı gelen bir yandan bu kuşaklar bir yandan da serüven içinde bir mü- zikal yürütülmeye Oo çalışılmaktadır. Büyük şehirle uzlaşmak Hikâye, Sonny ve besteci kardeşi- nin Tokyo'daki gece kulüplerinde başlarından geçen türlü serüvenleri anlatıyor. Sonny, savaşçı ve inatçı bir tip. Fakat karşısına Öyle engeller çıkıyor, yolu Üzerinde öyle kirli ve karanlık kişilerle karşılaşıyor ki ye- nilmemesi imkansızdır. Nitekim so- nunda yeniliyor da. Bu arada müzik dünyasını her türlü kirli emellerine alet eden bir eleştirmeci, toplum i- çinde erkeklerden daha (dayanıklı, daha cüretkâr bir genç kadın, sıra so- ra kötüler, menfaatçılar, sömürge- ciler ve dolapçılar büyük şehirin baş kişilerini canlandırıyorlar. o "Tokyo Gecelerinin fonu da büyük şehirdir ve bu büyük şehirde yaşayıp da uz- laşmayı kabul etmeyen gençlikle bü- yük şehir karşı karşıya getirilmek- dir. AKİS, 5 ŞUBAT 1962